Ahmet Taşgetiren
Hayret! Bizi görüyorlar
Hayret! Onlar, halkımızın politik şuuru en gelişmiş kesimini oluşturuyorlar.
Hayret! Oy veriyorlar. Çünkü demokrasimiz, onların oy vermelerini engelleyemiyor.
Hayret! Ve onların oyu şimdilerde seçim sonuçlarını belirleyecek bir noktada bulunuyor.
Hayret! Çünkü oylarını seçerek ve kütlevi halde kullanabilme gibi bir maharetleri var.
Hayret! Onlar kendilerine farklı davranıldığının farkındalar. İster konuşan, ister düşünen, ister içimizden geçen her türlü dilimizi anlıyorlar. Okumayı, yazmayı öğrettik ne de olsa.
İşin garibi, davranışlarımızın ne anlama geldiğini de anlıyorlar. Mesela seçtikleri insanları bir gerekçe bulup görevden aldığımızda, yerine bizim hoşumuza gidenleri getirdiğimizde ne yapmak istediğimizi anlıyorlar.
Mesela bu memlekette “parti kapatma” işinin eskiden beri “dindarlar”dan başka kimlere karşı her an devrede olduğunu biliyorlar.
Mesela Cumhurbaşkanımız kendisini anladığını düşündüğü kitlelere dönüp, “PKK’nin 5, 10, 15 çocuğu var!” dediğinde PKK’lıların böyle bir iş yapmadığını biliyor, dolayısıyla sayın Cumhurbaşkanımızın bundan kimleri kastettiğini, neden böyle bir konuşma yapma ihtiyacı hissettiğini anlıyorlar.
İçişleri Bakanımız, “İstanbul Büyükşehir Belediyesinde işe alınan 1668 kişinin veya yakınının terör örgütü irtibatı ve iltisakına dair kaydı bulunduğu belirlenmiştir” sözünü söylediğinde teröristleri belirlerken “yakınları”nı da saymasının ne anlama geldiğini anlıyorlar. “İrtibat ve iltisak” kelimelerinin ne anlama geldiğini ve nasıl kullanıldığını öğrendiler çünkü yılların içinde.
Hayret! Bu insanlar, “terörist başı”ndan getirilen mektubun da, kırmızı bültenle aranan bir başka teröristin TRT ekranlarına çıkarılmasının da ne anlama geldiğini anladılar bir çırpıda.
Hatta bu insanların hesaplananın çok zıddına oy verme gibi bir huyları da var.
Hayret! Bu insanlar, sanki kendilerine karşı bilinçli bir tavır geliştirildiğini hissediyor ve onlar da büyük kitleler halinde bilinçli bir politika yürütüyorlar.
Yoo! Terör apayrı bir kategori. Onların bütün davranışları demokrasinin şartları içinde. Sandık konuyor, hatta bazen devlet güçlerinin etkilemek istediği oluyor, buna rağmen bildiklerini okuyorlar. Ama onların bildikleri birilerinin hesabına uygun olmuyor.
Eeee, n’olacak şimdi?
Bu insanlar önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy kullanacaklar ve oyları seçim sonuçlarını belirleyecek nitelikte.
Biri iktidarda biri muhalefette oluşmuş İki blok var. İktidar cenahının bir kanadının aklını daha iyi okuyor bu kitleler. O cenahın, öteki cenahı da önemli ölçüde, yani davranış kodlarını değiştirecek boyutta enfekte ettiğini de düşünüyorlar.
Muhalefet bloku da hem bu kitlelerde “dışlanma” duygusu oluşturulmasının ülkeye çok büyük zararlar vereceğini düşünüyor, hem de "iltisaklı – irtibatlı" kampanyasının tesiriyle ilişki kurmaktan çekiniyor.
Bu da bir tür enfeksiyon. İktidar blokundan muhalefete sirayet eden “yapışkan” bir virüs…
Ne yapsak, ne etsek?
Jestlerimizi, mimiklerimizi, sözlerimizin eylemlerimizin satır aralarını da okuyan bir politik şuur ve o şuur derinleştikçe memleket huzurunun kaçtığı bir sosyo – politik zemin…
6 milyon seçmen… Onlarla aile bağları içinde milyonlarca insan… Çocuklar böyle büyüyor, bu bilinçle, bu farkındalıkla…
“Dağa çıkmalar neredeyse sıfıra düştü” müjdesini veriyor İçişleri Bakanımız. “Diyarbakır cezaevinde olanlar bana, benim yakınıma yapılsaydı ben de dağa çıkardım” diyen, insafı kaybolmamış politikacılarımız oldu.
Ne dersiniz, yukardan beri saydıklarımız bu insanların çocuklarında nasıl bir politik bilinç oluşturur?
Yüzde 11- 12 civarında… nerede ise blok halinde verilen – verilecek olan oydan söz ediliyor. Bir tek oyun yüzde 50 artı 1 dengesini etkilediği bilinen bir seçimde bu oylar, evet, nereye akarsa terazinin o kefesi ağır basacak.
Benim anladığım, onlar olan bitene bakıyorlar. Zihinlerine yazıyorlar. Oylarının niteliği bu süreçte belirleniyor.
Biz, Akil İnsanlar, bir ara “Etle tırnak gibi beraber olmak”tan söz ederdik. Evliliklerden, birlikte yapılan ticaretten, kaynaşmışlıktan… bahsederdik.
Politik süreç öyle kalmadı. Şimdilerde “hakim irade” dışlayıcı bir dil üretiyor. Ve bir kere daha “hayret”, o insanlar bu dili anlıyor. Biz o milyonların dilini öğrenmesek de onlar bu dili anlıyor. Bence “Akil İnsanların dili” doğru idi. Hakim irade, o dile sahip çıkarken de doğru hareket ediyordu. Şimdilerde, iktidar dili düzelir mi bilmiyorum, ama hiç olmazsa muhalefet dili, sağlıklı hale gelse…
Çünkü politik bilinç derinleştikçe problem – sorun, ne derseniz deyin, çözülemez hale geliyor. Sonra “Hayret”lerimiz “Hüsran”a dönüşmesin.