Abdurrahman Dilipak
Herkes için yaptığının karşılığı vardır
Bizim görevimiz elbette en iyisini seçmektir. Bu bizim sorumluluğumuzdur.
“Bu gelirse böyle olur, şu gelirse şöyle olur” şeklinde akıl yürütme bizim inancımızda batıldır. Hele, şu geldi böyle oldu, falan gelseydi böyle olmazdı gibi bir akıl yürütme de aynı şekilde batıldır. Kaldı ki, insanlar dün farklı, bugün farklı olabilir.
Bİze hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Allah; bizi mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Bakınız Hz. Yusuf’un dönemine, bakınız Hz. Eyyub dönemine. Hiçbir iktidar sürekli başarı ve kazancın garantisi değildir. Hatta uzun süren iktidar dönemleri ya da aşırı servet gazap ve helak sebebi de olabilir. Servet ve güç sahibi olmak her zaman rahmet anlamı taşımaz. Zengin ya da yoksul, güçlü ya da zayıf, muktedir ya da aciz olsun, eğer cahillerdense veya zulmeden, ya zalimlere karşı direnmeyen, daha da kötüsü zalimlere yardım eden biri ise, Allah (cc) onların işlerini sarp dağlara sardıracak, üstlerine pislik yağdıracaktır. Eğer inkarcıları seçersek, o bize vekâleten iş yaptığı için onların zulmüne biz de ortak olmuş oluruz. Eğer hayır yaptı ise biz de o hayra ortak olmuş oluruz.
Şayet insanlar adil değil, haksızlıklar karşısında suskun ve zalimlere destek veriyorlarsa, Allah o zalimleri onların başına musallat eder. Bazen da o zalimleri erdemli insanlara musallat eder ki, Allah (cc) onların eli ile o zalimleri cezalandırsın. Başımıza zalim yönetici gelirse biz zalim olacak değiliz. Adil yöneticiler geldiğinde de herkes cennete gidecek değildir. Sonunda bu bir imtihan, birileri nasıl cennete ya da cehenneme gidecek. Herkes layık olduğu gibi idare olunacak ve biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Değişmesi gereken başımızdakilerden önce biziz biz! Sonuçta tencere yuvarlanacak kapağını bulacak. 28 Şubat’ta gördük, o gün direndik ve kazandık. Bugün onlar yargılanıyorlar.
Bakın Firavunun elinde Hz. Musa olmak da var, Hz. Nuh’un oğlu olup gemiye binmemek te.
Daha önce yazdım Talut-Calut kıssasını okuyun. Beni İsrail’in denizi geçtikten sonra başlarına gelenlere bakın, Tih Çölündeki yolculuklarını hatırlayın. Allah’ın üstün kıldık dediği bir kavim nasıl lanetleniyor. Ya da en fazla sahabeyi katleden komutanlardan biri olan Halid b. Velid nasıl İslam’ın kılıcı oluyor ve Hz. Ömer, Halid b. Velid’i niçin görevden alıyor.
Hz. Hamza’yı şehid eden Vahşi nasıl Müslüman oldu! Allah’ın ipine tutunanlar mahzun olmayacaklar. İsterseniz Hz. Lut gibi yalnız olun, Hz. Nuh gibi 40 kişi olun, Hz. Musa gibi kavminizi takın gelin peşinize. Hz. Yunus’un kavmi inatla direndi ve son gün iman etti ve kurtuluşa erenlerden oldu.
Şunu bir kere daha hatırlatayım, haşa, babamız peygamber olsa, gelse, bizi kurtaramaz!. Başka peygamber de gelmeyecek. Son nebi Resulullah’tı. O’na selam olsun. Göklerin hazinesinin anahtarı ya da göklerin ordularının komutası peygamberlerin elinde değil. Peygamberler “kurtarıcı” değil, kurtuluşa çağırandır. Kurtuluşa erenler Allah’ın ipine tutunanlardır. Onlar alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmeti olarak veresetül enbiyadırlar. Zengin ya da fakir, ümmi ya da alim, hükümdar ya da garib biri de olsalar onlar imkanları ölçüsünde, Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olmak için görevlidirler. Herkes için ancak yaptığının karşılığı vardır. Kim zerre-i misgal iyilik ya da kötülük yapmışsa karşılığını görecektir. Allah’ın yardımı ya da gazabına karşı kimsenin durma gücü yoktur. Ya da o yardımın onay makamında kimse yoktur. Allah’ın mülkünde tasarruf konusunda kimse O’nun ortağı değildir.
Dikkat edelim, şeytan bizi, din ve devlet büyükleri üzerinden gelerek kandırmasın. Din ve devlet büyüklerini, güç ve servet sahiplerini İlah, Rab, idol edinmeyin. Allah (cc) bu konuda bizi uyarır ve “Şeytan sizi Allah’la aldatmasın” der. Bakın yeryüzünde rütbe, makam, şöhret sahiplerinin kazandıkları meşru değilse, öbür dünyada onlar gazab vesilesi olacaktır. Halife bilerek yanlış yapıyorsa, o cehenneme gidecek, onun hizmetkârı işini doğru yapıyorsa o cennete gidecektir. Bizler kurtuluş vesilesi olursak ne güzel bize. Allah, bir şeyi murat ettiğinde o esbabını da halkeder, sebebler konusunda kimseye de muhtaç değildir. Dilerse bukağılı şeytanları ve zalimleri de dinine hizmet ettirir. Onun için Allah kimseye mecbur ve muhtaç değildir. Önemli olan liyakatimizdir. Biz daha iyisine layık olmak için kendimizi değiştirirsek O’nun yardımı bir şekilde bize ulaşacaktır.
Kendinizin ya da çevrenizdekilerin, ülkenizin, bölgenizin ve dünyanın ahvali ve geleceği hakkında ile ilgili olarak Allah’ın hükmünü merak ediyorsanız, O’nun insanları, yöneticileri, zenginleri, yoksulları neyle imtihan ettiğine bakınız. Eğer onlar yoldan çıkmışlarsa Allah’ın gazabı yakındır demektir. Eğer hem alimi hem ümmisi, hem zengini, hem yoksulu, hem amiri, hem memuru, hem havası hem avamı batıl yolda gidiyorlarsa, Allah onlara mühlet verebilir, ta ki akıllarını başlarına toplayana kadar. Onlar o halde haram işler ve kazançları ile kendi cehennemlerine kendi sırtlarında odun taşımaya devam ederler.
Bugünlerde çevreye, olaylara bakıyorum da, insanların, bölgemizin, ülkemizin başına bir şeyler gelmesinden endişe ediyorum. Siyaset-mafya ilişkisi, yasamanın durumu, adaletsizlik beni endişelendiriyor. Sanki 3 aylara girerken Müslümanlar üzerinde tehlikeli oyunlar oynanmasından endişe ediyorum. Müslümanlara saldırılar artabilir ve suçu Müslümanlara yıkmak için bir takım saldırılar olabilir diye düşünüyorum. Hatta içimizden birilerini de kullanabilirler. Bu, göçmenlerden biri de olabilir. Aman dikkat!
Bakın bakalım çevrenize, rüşvet, torpil, ehliyet, liyakat, adalet, su-i istimal var mı! İsraf var mı, riba var mı, fuhşiyat, alkol-uyuşturucu, kumar, yalancılık, kibir var mı? Kitap’ta kınananlara bakın, onlar varsa, orada ne olacağı da yazıyor.
Bir hırsız, bir bağdan bir bostan çalarmış. Rüşvet alan biri, bir bostan karşılığında bağı satarmış! Kamuda bir sürü bankamatik memur varmış. Bakın bunlar yetim hakkı yiyorlar. Bunları alan da veren de hesabını zor verir.
Kamu malı, yetim hakkıdır. Kul hakkından da beterdir. Fuzuli, Kanuni’nin Bağdat’a geldiği dönemde yazdığı “Şikayetname”sinde, “selam verdim rüşvet değildür deyu almadılar” der. Peygamberimiz vefat ettikten kaç yıl sonra Kerbela olayları yaşandı. Peygamberin torunları şehid edildi. İstanbul’un fethinden daha bir asır geçmemiş durum bu.
İsrailoğulları bir mucize ile denizi yarıp Sina’ya geçtiler, 40 gün sonra denizi geçenlerin 4’de 3’ü sapıttı ve Samiri’nin oyununa gelip orada gömüldüler.. Oysa onlar daha ilk günlerde gökten bıldırcın kebabları ve kudret helvası ile doyurulmuşlardı ve düşmanları denizde boğulmuştu. Yola devam edenler de Kudüs’e gitmek için 15 günde geçmeleri gereken Tih Çölünü 40 yılda geçtiler, yine, başlarında Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Yuşa olduğu halde. Başınızda peygamber de olsa, hedefiniz Kudüs de, sonuç bu!
Selam ve dua ile.