Abdurrahman Dilipak
Hey gençler!
Siz Halil Falyalı’ya vurdunuz ama, KKTC Başbakanı Ersan Saner düştü. Nasıl oldu bu iş!? Yarın bu konuya bakalım. Dikkat, yavru vatanda oluyorsa, ana vatanda da olur!
Yok aslında birbirlerinden pek farkları, tek farkları adları. Siz tiyatrodaki oyuncuların oynadıkları rollere bakmayın, senaryoyu kim yazdı, rejisör/yönetmen kim, bunlar hangi ”kumpanya”nın “oyun”cuları!!
Bunların siyasi anlamda cinsiyetleri tartışmalıdır, ideolojileri de. “Kök hücre” gibidirler. Konuldukları kabın şeklini alırlar. Dindar, laikçi, ateist, Atatürkçü de olabilirler. FETÖ’den HDP’ye oradan bir tarikata, daha sonra Milli Görüş, CHP, AK Parti’ye de geçiş yapabilirler.
Siz solcu iseniz mesela, sizin karşıt partiden birinin altın kaplama musluğu, ayakkabısı, çantası üzerine “Halkçı” söylemlerinizle ortalığı birbirine katabilirsiniz. Sizi dinleyen de bu söyleminize hayran kalabilir. Ama, onun bin beterini, sizin bir ilçe teşkilatınızın başkan yardımcısı yapmışsa, susarsınız. Bunun aksi de mümkün. Sonuçta zulüm tek millettir. Onların sağcısı, solcusu, liberali, milliyetçisi, demokratı, cumhuriyetçisi, dindarı, dinsizi olmaz. Bu saydıklarınız onların makyaj malzemesidir. Maskesidir. Birileri bu oyunda rolünü kendi kişiliğine dönüştürmüş olabilir ama sonuçta o sadece rolünü gerçek zanneden bir psikopattır. Çünkü bu işle bir oyun olduğu sürece değişen bir şey olmayacak! “Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı, zalim babam da olsa, mazlum düşmanım da olsa” diyebiliyor musunuz!
Affedersiniz, demek yetmiyor. Zaten ayet bize öyle diyor: “Bir kavme olan düşmanlığınız sizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmesin” diyor. Bunu Arapça okunurken dinleyip, “amin, iman ettim” diyorsunuz! Ayeti anladınız mı! Hani adil şahidler olacaktık. Geç!
Anlamak da yetmez! Onu hayatınıza uygulayabilecek misiniz. İhlaslı bir Müslümansanız, “Celladınızın bile hakkını savunacaksınız” ama “Celladınıza aşık olmayacak, onun bıçağını bileylemeyecek, onu alkışlamayacaksınız”.
Bu “Ahlaksızlar”ın sağı solu, muhafazakarı, liberali, milliyetçisi, alevisi, sünnisi yok, yurtdışında aynı otelde kafayı çekip, sonra aynı eskort ajansından kadın sipariş edip eğlenebilirler.
Sahi, bakalım, onlardan biri çıkıp, “bize ahlaksız dedi” diye hakkımda suç duyurusunda bulunacak mı! Onlar kendilerini biliyorlardır.
O “Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz”lar dediklerimiz, artık kuldan da utanmıyorlar. Neyzen Tevfik ve Nizamettin Nazif fıkrasındaki gibi, “ulan ….” diye bağırınca, dönüp arkasına bakan kalabalığı görünce; Neyzen “Ulan ne kadar da çokmuşsunuz!” der.
Allah’tan korkmadıkları kesin. Ama artık kuldan da utanmıyorlar.
Bakın her yerde, her zaman namuslu insanlar da vardır, namussuzlar da! Her yerdeki namuslu insanlar birlik olmadan bu namussuzlarla başedemeyiz.
İşte bu noktada, namuslu insanlar önce kendi içlerindeki namussuzlardan yakalarını kurtarmaları gerekir. Herkes kendi namussuzunu, ahlaksızını koruyunca meydan onlara kalıyor. Onların önemli bir kısmı, tepeye doğru çıktıkça kapalı kapılar arkasında el sıkışıyorlar.
Mason locaları bunun için var. Kalkancı tarikatının kuruluşunda olmayan kimse var mı? Saadet’inden AK Parti’sine, CHP’sinden tarikatçısına.. Bir tarikatın kurulmasında Sisi’nin ne işi olabilir! 28 Şubat’ı hatırlayın! Susurluk kazasını! Arabada kimler vardı: Milliyetçi Çatlı, DYP’li Zaza, Bucak, Emniyetçi, alevi, solcu Kocadağ, Manken kız Gonca Us!
F.Gülen’in ortaya çıkışındaki üçlü, Jandarma Genel Komutanı MİT Başkanı Fuat Doğu, Diyanetçi Yaşar Tunagür ve CHP’li Kasım Gülek yok mu idi?
Hangisini sayayım, 12 Eylül öncesi, sağ ve sol kahvehaneler aynı silahla taranmıyor mu idi!
PKK’yı derin yapılar, Komkar ve Rızgari’yi tasfiye için örgütlemedi mi! PKK ile FETÖ arasında rolleri dışında ne fark var! Türk ya da Kürt, birileri bizim kanlarımız ve gözyaşlarımız üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmeye devam etmiyorlar mı?
PKK “yerli ve milli bir komplo”nun ürünü iken, daha sonra ABD kontrolüne geçmedi mi? Sovyetik bir ideoloji bu sistem tarafından PKK’ya giydirilmedi mi? Bugün de PYD üzerinden ABD yeni Liberal-Demokrat bir örgütlenme için devrede değil mi? Eşref Bitlis’in, Cem Ersever’in öldürülmesinin arkasındaki derin gerçek neydi!
Biri bizi işletiyor!. Dikkat edin, CoVID, İstanbul Sözleşmesi, İklim Sözleşmesi, Lanzarotte de kol kola giren siyasiler, bu tezgahlar konusunda ağızlarını açıp birbirlerinin ayağına basmazlar. Kemalizm adına darbe yapanlar da, her darbeden sonra ara rejim hükümetlerini Masonlara peşkeş çekenler. Laikleri de, tarikatları da, sağcıları da, solcuları da, liberalleri de, milliyetçileri de, alevi-sünni, Kürt-Türk hepsinin arka bahçesindeki koridor aynı yere çıkar. Hepsini kontrol eden Şeytani bir çete var!
Sahi 28 Şubat sonrası, kurulan hükümeti hatırlayın. Orada herkes vardı. “İşaret aldıkları gün efendilerinden” esas duruşa geçiyorlar. Apo’yu kim niçin verdi?! PKK’yı bu operasyonlarla bitiremezsiniz, Apo’yu kim size teslim etti ise onların rızasını almadan bir irade koyamayacaksanız zaten yapacak bir şeyiniz yok demektir. Oyun bu karşıtlıkların çatışması üzerine kurulmuştur ve siz de bu çarkı döndüren değirmeye su taşıyorsunuz o zaman.
Siz hem HDP’yi terör örgütü olarak niteleyin, hem de hazineden paylarını ödeyin. Sonra ağzınıza geleni açıklayın, 43 yıldır her gün operasyon çekiliyor.. Dostlar alışverişte görsün. Eşref Bitlis cinayetini çözmeden bu işler çözülmez. Muhsin Yazıcıoğlu, Uğur Mumcu, Hablemitoğlu cinayeti (ve daha niceleri) çözülmeden bu işler çözülmez.
Unutmayalım: “Tefrika girmeden bir millete düşman giremez. Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.” Birbirimize karşı kazanacak bir zaferimiz yok bizim. Bizi birbirimize karşı kışkırtan sloganlar gerçeği yansıtmıyor. Farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşamadan kimseye rahat yok.
Adalet, barış, hürriyet herkese gerek. Bırakın herkes inandığı gibi yaşasın, düşündüğünü özgürce ifade edebilsin. Aynı ülkenin çocuklarının birbirine karşı “Kilitlenmiş çeneler ve sıkılmış yumruklar”la birbirinin üzerine yürümesi bizim düşmanlarımızın gönüllü tetikçiliğini üstlenmekten başka bir anlam taşımaz. Doğduğumuz ana-baba, toprak, zaman, derimizin rengi ve cinsiyetimizi biz seçmedik. Bu yüzden kavga olmamalı. Biz “ya tende bir eş, ya dinde kardeşiz”. Bu ülkede insanlar insanca yaşayacak bir imkana sahipse, haksızlığa uğradığını adalet üzerinden hakkını arayabiliyorsa, adalet, barış ve özgürlük varsa, burada yaşayanları kovsan (!) da gitmezler! Bunlar yoksa, babanın oğlu da olsalar, bağlasanız da durmazlar. Şimdi yeniden düşünme zamanıdır! Haydi gençler sıra sizde! Elleri kan kokan, haketmediği makamlarda oturanlar ve cüzdanları haram paralarla dolu olanlardan yüz çevirin. Yeni, daha adil bir dünya mümkün. Bunun için ne yapabilirsin onu düşünmeye başla. Daha akıllı, bilgili, daha dürüst ve daha cesur olmalısın. Allah yardımcın olsun.
Selâm ve dua ile.