Huzeyfe AZZAM: El-Kaide'ye tekfir fikrini sokan Zevahiri'dir.
Huzeyfe, Batıda cihadist olarak nitelenen Selefi akımlar üzerine çalışanların önem verdiği bir isim. Çünkü babası dolayısıyla el-Kaide ile işbirliği tecrübesine sahip ve bu konudaki en bilgili kişi.
Huzeyfe, Batıda "cihadist" olarak nitelenen Selefi akımlar üzerine çalışanların önem verdiği bir isim. Çünkü babası dolayısıyla el-Kaide ile işbirliği tecrübesine sahip ve bu konudaki en bilgili kişi. "Cihadist" Selefi akımın fikir babası kabul ettiği Abdullah Azzam 1941"de Filistin"de doğdu. Sonraları "Ürdün"ün Seyyid Kutub"u" olarak ünlenen Azzam, hep şöyle diyordu: "Bugün her Müslümanın omuzlarında ağır cihad yükümlülüğü bulunduğuna inanıyorum. Elinde silah olmadan ölen biri şer"i bir mazereti yoksa- günahkar ölmüş demektir. Çünkü cihadı bir kenara bırakmış demektir" Azzam, kitaplarında şöyle yazar: "İslami dünya görüşünün inançtan ibaret sayılması yanlıştır. Maddi ve nesnel temellere ve kaidelere de ihtiyaç vardır. Öylesine sağlam ve uzak görüşlü bir kaide olmalıdır ki, İslami dünya görüşünün tezahürlerini apaçık ortaya koyabilmelidir."
Görüldüğü gibi Abdullah Azzam "el-kaide" kavramını bilinen anlamıyla ilk kullanan kişidir. Azzam, "asli düşman" tanımında Mısırlı cihad hareketleriyle görüş ayrılığı içindeydi. Daha sonra öğrencilerinden Usame b. Ladin de Eymen Zevahiri ile bir araya gelerek Azzam"la görüş ayrılığına düştü.
Azzam, hicreti cihadın ayrılmaz parçası sayıyordu. Bu yüzden cihad hareketini çevresinde toplanan mücahid Arap gençleriyle Afganistan"da başlattı. (1982) 1984"de de bu ülkede "Mücahidler Hizmet Bürosu"nu kurdu. Abdullah Azzam ve iki oğlu (Muhammed ve İbrahim) 1989"da bombalı araçla düzenlenen bir saldırıda Cuma namazı sırasında hayatlarını kaybetti. Patlamanın şiddeti o kadar yüksekti ki, Azzam ve çocuklarının cesetleri paramparça oldu ve her yana dağıldı.
11 Eylül olaylarından sonraki siyasetleri nedeniyle İngiltere ve ABD, Huzeyfe Azzam"ın eleştirilerinden en çok nasibini alan iki ülkedir. Huzeyfe şöyle soruyor: "Şimdi Bin Ladin nerede? O ve Kaide üyeleri, yakalanmaktan korktukları için köylerde ve dağlarda dolaşırken bu kadar yıkıma yol açan böyle saldırıları düzenlemeleri nasıl mümkün olabiliyor?"
Londra"daki patlamaları kınarken de "Eğer el-Kaide ile irtibatlı İslamcıların bu olaylara karıştığı kanıtlanırsa bu -örgütsel değil- sadece fikri bağlantıya işaret edebilir ve bundan şu sonuç çıkarılmalıdır: bombalamaların planlayıcılarının hedefi, kamuoyunun dikkatini çekmek ve el-Kaide"nin başkentlere saldırma gücünün devam ettiğini göstermektir" diyor.
Londra patlamalarını hangi açıdan kınıyorsunuz?
Bu girişimin zararı ve yararı bakımından. Çünkü bu patlamalar tüm Müslümanların zararına oldu. Özellikle de İngiltere"de yaşayanların" Bu patlamaları organize edenler, Sovyetlere karşı savaşan çok sayıda Arap mücahidin Pakistan"dan çıkarıldıktan sonra İngiltere"ye sığındıklarını bilmiyorlardı demek ki! Bu patlamalardan sonra kaygıyla sormak gerekmez mi: şimdi bu kişilerin başına ne gelecek!
Yani sözünü ettiğiniz, İngiltere"de yaşayan bu grupların yeraltında terör hücreleri oluşturduğunu düşünmüyorsunuz!
Buna imkan yok! Çünkü bu iş onlara zarar verdi. Bu olaydan sonra artık kimsenin onlara koruma sağlamayacağını iyi biliyorlar. Size sorarım, günahsız insanları sokaklarda, caddelerde öldürmenin kime ne yararı var! Üstelik de Afganistan ve Irak "a karşı açılan savaşlara muhalefetini açıkça ilan etmiş İngiliz halkını! Her defasında 3 milyon insanın katıldığı ve Blair hükümetinin Irak"taki savaşa katılmasını protesto eden en az üç büyük gösteri düzenledi bu halk. Bu ülkenin halkını kabahatli sayıp cezalandırmak, papaza kızıp oruç bozmak gibi bir şey! Peki, patlamalar neden G8 toplantısıyla aynı zamanda meydana geldi? Bu bombalamaların asli faillerine soruyorum: bir yerleri bombalamak ve 50 günahsız insanı öldürmek mi kolay, o insanları İslam"a kazandırmak mı? Kesin olarak biliyorum ki, bir insanı İslam"a kazandırmanın aynı anda 50 günahsız insanı öldürmekten daha zor olduğunu söyleyeceklerdir.
Yani söylemek istediğiniz, sözkonusu bombalamalar konusunda kuşku içindesiniz ve bu olayları Batılı gizli servislerin işi olarak görüyorsunuz...
Bu konuda kesin bir kanaate ulaştık diyebilirim. Çünkü ABD, terörist eylemlerden bir iki gün önce nasıl oldu da bu olayların meydana geleceğini ikaz edebildi, bu nasıl mümkün olabildi. Oysa 11 Eylül"ün birkaç gün öncesinde olayın meydana geleceğine dair hiç istihbaratları yoktu!
Amerikalıların el-Kaide"ye nüfuz ettiğini mi söylemeye çalışıyorsunuz?
Evet. Ama bunu söylerken, bir Amerikalı subayın e-Kaide"ye nüfuz ettiğinden sözetmiyorum. CIA"ye çalışan binlerce Müslümandan biri aracılığıyla oluyor bu iş. Birisini namaz saflarının arasına sokmak Amerikalılar için zor bir şey değil. Genç ve tecrübesiz insanları etkiledikledikten sonra görünüşte anti Amerikan fikirlerle onları bu ülkeye karşı terörist eylemlere teşvik etmek hayli kolay. Uzun zamandır, kendilerinin ve İsrail"in menfaatleri için bu yolla İslam"ın imajını zedeleme yönünde adımlar atıyorlar.
ABD ne zamanda beri el-Kaide"ye sızmayı başarmış durumda?
Amerika"nın Afganistan"a saldırması ve el-Kaide güçlerini dağıtmasından bu yana ABD, örgütün dört bir yana dağılmış hücrelerine kolaylıkla sızabiliyor ve onları kendi çıkarları doğrultusunda kullanabiliyor. Yoksa liderleri kaçak durumdaki terörist bir örgüt hücrelerini -üstelik de bazı ülkelerin içinde en yüksek güvenlik önlemlerine rağmen- nasıl örgütleyebilir ki!
Sizce Londra patlamaları kimin işine yarar?
Bu işten karlı çıkan iki ülke ABD ve İsrail"dir. Tıpkı 11 Eylül"ün Müslümanların zararına ve ABD ile İsrail"in yararına sonuçlanması gibi.
Babanız bugün yaşasaydı 11 Eylül olayları, Londra patlamaları ve Madrid bombalamalarına destek verir miydi sizce?
Bu konuda çok kesin olarak diyebilirim ki, babam yaşasaydı bu eylemlere hiçbir şekilde destek vermezdi. Çünkü o, herşeyi İslam ümmetinin zararı ve yararı açısından değerlendirirdi. Şu ana kadar bu terörist eylemlerin Müslümanlar için felaketten başka bir sonuç getirmediğini görüyoruz. Şunu hatırlatmam lazım: babam sadece günahsız Müslümanların değil, ehl-i zimme"nin de -ister Yahudi, ister Hıristiyan olsun- suçsuz yere öldürülmesini İslami öğretilere göre haram kabul ediyordu. Çünkü onları İslam devletine sığınmış ve ehl-i zimme hukukundan yararlanmaya hak sahibi görüyordu.
Sizce babanızın öldürülmesinin "özel anlam"ı var mı?
Evet. Arap ve İslam ülkelerinin güvenlik makamlarının çoğu bana dediler ki, Abdullah Azzam"a suikast düzenlenmesi, yanlış çıkarımlarla gençleri şiddet eylemlerine yönlendirenlerin yararına dengeyi bozdu. Bu nedenle İsrail, ABD"nin ve Pakistanlı satılmışların işbirliğiyle Abdullah Azzam"ın içinde olmayacağı yeni bir dönemin kapısını açmak için bu eylemi düzenledi.
Amerika ve İsrail"den intikam almak istiyor musunuz?
Ben Müslümanım. İslam ümmetinin derdiyle dertlenirim. Cihad farz-ı ayni"dir; bütün Müslümanlara tek tek birey olarak farzdır. Babamın kanı, dünyanın dört bir yanında yere düşen Müslümanların kanından daha kırmızı değil. Benim intikamım, dünyada kutsallarımıza karşı işlenen zulümleri, düşmanlıkları ve işgalleri ortadan kaldırmakla gerçekleşecek.
Batılılar babanızı Londra patlamaları gibi olayları planlayanların fikri modeli olarak görüyor. Bu suçlamaya cevabınız nedir?
Bu iddia doğru olsaydı bu patlamalar babam hayattayken meydana gelirdi, ölümünden sonra değil! Dilerseniz, aralarında ne kadar fark olduğunu görmek için babamın fikirleriyle terörist grupların fikirlerini karşılaştırabiliriz. Hatırlayın, babam hayattayken Arap veya Batı ülkelerinden birinin çıkarlarına karşı bugün şahit olduğunuz eylemlerden bir tekine bile rastladınız mı!
Az önce el-Kaide"nin Müslümanları tekfir temelinde ortaya çıktığına işaret ettiniz. Bundan neyi kasdediyorsunuz?
İzin verirseniz Afganistan"da bulunduğumuz dönemlere kısaca geri döneceğim. O zamanlar, savaş güçlerini Rus işgalcilere karşı kullanan bir elin parmak sayısı kadar insan dışında önüne geleni tekfir eden kuvvetli gruplar yoktu. O bir avuç insan da bir süre sonra o kadar ileri gittiler ki babamı bile mürted ilan ettiler. Oysa babam cihad fetvası veren kişiler arasındaydı. Bugün aktif cihad gruplarına baktığınızda anlıyorsunuz ki çoğu tekfirci örgütlerdir. Bu olgunun ispatı için Msıır büyükelçisinin öldürülmesi olayına işaret edebiliriz. Büyükelçinin öldürülmesi dolayısıyla yayınlanan el-Kaide bildirisinde "tekfir" düşüncesi apaçık görülebiliyor. Şu anlamda: örgüt, bir Müslümanı mürted kabul etmekle kendinde onu öldürmeye hak görüyor. Şu halde tekfir düşüncesinin "şu anda" örgüte hakim olduğundan sözedilmesi yanlıştır. Çünkü bu örgüt uzun zamandır tekfiri benimsemiş durumda ve kendisine bu düşünceyle yön buluyor.
Bu nasıl oldu?
Bir süre önce el-Kaide"de tekfir konusunda teori geliştirmeye gidildi. Nitekim bunun hemen sonrasında da bu düşünce eyleme döküldü. Ama bu konuyu açıklıkla dile getirip icra etmeleri çok yenidir. Sanıyorum, örgütte zaman içinde ortaya çıkan değişim, tekfirin teorileştirilmesinin eyleme dönüşmesine sebep oldu.
Yani el-Kaide"nin ikinci adamı Eymen Zevahiri"nin liderliğindeki el-Cihad grubunun kendi fikrini örgütte hakim hale getirdiğini söylüyorsunuz"
Defalarca söyledim, şimdi de tekrarlayayım. Şeyh Usame b. Ladin -kendisini yakından tanırım; Arabistan"da, Peşaver ve Afganistan"daki Mücahitler Hizmet Bürosu"nda ona eşlik ettim- hiçbir zaman Müslümanları tekfir eden biri olmadı. Bu fikrin el-Kaide"de egemen hale gelmesi Mısırlı cihad grupları ile bazı Cezayirliler aracılığıyla oldu. Hammud el-Cezairi ve İbn Kayyum bu isimlerden bazıları. O zamanlar bu iki isim tekfir düşüncesini katı biçimde savunan kişiler olarak Peşaver"de boy gösterdiler. Yine yakından tanıdığım Eymen Zevahiri de Peşaver"de tekfir fikrinin ünlü savunucuları arasındaydı. O vakitler bundan açıkca sözetmiyordu. Sanıyorum 1998"den başlayarak, özellikle de Rabbani"nin el-Kaide tarafından mürted ilan edilmesinden sonra bu fikir teoriden pratiğe geçti. Burada ilginç olan, Abdurresul Sayyaf, Rabbani"nin yaptıklarının aynısını yaptığı halde sırf el-Kaide"nin liderleriyle yakın ilişkisi bulunduğu için tekfir edilmedi!!!
Neden 1998 yılını el-Kaide"de tekfir düşüncesinin eyleme dönüşmesinin miladı sayıyorsunuz?
Çünkü bu tarihten önce Şeyh Usame, Afganistan"daki iç savaşı düşmanların fitnesi kabul ediyor ve Arap mücahitlerin bu savaşa karışmalarını engelliyordu. 1998"de Yahudiler ve Hıristiyanlarla savaş cephesi oluşturuldu ve bütün Arap savaşçılar el-Kaide üyesi haline geldiler. Aynı yıl, Bin Ladin, "müminlerin emiri" sıfatıyla Molla Ömer"e biat etti ve el-Kaide"nin gençleri Taliban saflarına katıldı. 1998 bu bakımdan Müslümanların tekfir edilmesinin eyleme dönüşmesinde bir milattır. Böylelikle el-Kaide, Müslümanlara karşı savaşma ve iç savaş fitnesine bulaşma veya Taliban"a muhalif Müslümanların irtidadına inanma konusundaki tereddüdünden kurtuldu. Bu gelişme görüşlerinde de değişiklik getirdi.
Bin Ladin"in mi, el-Kaide"nin mi düşüncesi değişti?
El-Kaide"nin de, onun da" Zira Bin Ladin daha önce Müslümanlara karşı savaşmayı fitne olarak görüyordu. Eymen Zevahiri"nin görüşlerinin etkisi altında kaldığından, 1998"de Afganlı gruplar arasındaki çatışmalarda Taliban cephesine katılmasından sonra fikri değişti.
El-Kaide"deki bu yeni düşüncenin sınır ötesindeki hücrelerde de etkisi oldu mu?
O dönemde dışarıda hücreler yoktu. Hücreler 1998"den sonra kuruldu.
Dediniz ki, Amerikan gizli servisinin bir Müslümanı el-Kaide"ye sızması için kullanması o kadar zor bir şey değil" Böyle biri mesela Halid Şeyh Muhammed, Remzi b. Şeybe, Muhammed Atta olabilir mi?
Halid Şeyh Muhammed, Remzi b. Şeybe Afganistan"daydılar. Ama Muhammed Atta"nın Afganistan"a gitmiş olmasını uzak ihtimal görüyorum. Bildiğim kadarıyla o Afganistan dışındaydı. Pilotluk eğitimi alanların çoğu Afganistan"a ayak basmamıştı. Hatta hayatları boyunca bir kere bile oraya gitmemişlerdir.
Ne söylemeye çalışıyorsunuz?
Son derece basit! Kimlerin bu gençleri bu işe teşvik ettiklerine bakmak gerekir.
Kasdettiğiniz, Muhammed Atta ve grubu mu?
Doğrusunu isterseniz Muhammed Atta"yı hiç tanımıyorum. Onu Afganistan"da da görmedim. Ama bilebildiğim kadarıyla bölge ülkelerinde ya da Batıda eğitim görmüş ve başka gençleri 11 Eylül saldırısı için teşvik etmiş biri. O gençler de bir kez bile Afganistan"a gitmemişler!
Ona ve arkadaşlarına eğitim verenler kimler?
Kesin bildiğim bir şey varsa o da Afganistan"da eğitim görmedikleri. Ama kimden eğitim almış, nerede eğitim görmüş onu bilemem. Peki neden bu gençlerin el-Kaide adına 11 Eylül saldırıları için birileri tarafından eğitilmiş olabileceğini düşünmüyorsunuz?!
Konuşmanızı Ebu Hafs el-Mısri (el-Kaide"nin sınır ötesi askeri kolu) grubunun Londra patlamaları hakkında yayınladığı bildirinin yanına koyduğumuzda şu sonuca varıyoruz: el-Kaide"deki değişim, ya da daha yerinde bir ifadeyle "demokratik darbe" bu örgütün liderliğini "irtidat ve tekfir hükmü basma makinesi"ne dönüştürmüş. Bu değerlendirme doğru mu?
Evet, çok net biçimde böyle oldu. Yine tekrarlıyorum, benim tanıdığım Usame böyle biri değildi. Bu düşünceyi el-Kaide"ye şırınga eden ve halen de onu yönlendiren, Mısırlı kardeşlerimizdir!
Açık söyler misiniz, tam olarak kimi kasdediyorsunuz?
Bakın! Bu örgütün içinde bir çevre var. Bunlar, bahsi geçen fikirleri taşıyan ve son eylemleri de yapan insanlar. İşte bunlar zaman içinde örgütte etkin hale geldiler. Fakat her yaptıkları Usame b. Ladin ve el-Kaide"nin hesabına yazıyor.
Eymen Zevahiri"ye dönersek. Acaba el-Kaide"nin yönetimini doğrudan eline almış ve Londra patlamalarının emrini vermiş kişi mi o?
Fikri bakımdan Mısırlılar tekfir düşüncesini el-Kaide"ye sokmuş kişiler. Başlarındaki isimler de Eymen Zevahiri ile Seyf el-Adl. Bin Ladin ile Zevahiri"nin yayınladıkları ses kayıtlarını dinlediğimde veya bildirileri okuduğumda oradaki denge mücadelesini hemen anlıyorum. Çünkü üsluplarını çok iyi bilirim. Kullandıkları dil birbirinden çok farklı.
El-Yevm Gazetesi'nin Huzeyfe Azzam'la yaptığı ropörtajdan 06/2006