'İngiltere'de insan hakları eriyor'
İngiltere'de muhalefetteki Muhafazakar Parti'nin İçişleri Sözcüsü David Davis'in, insan haklarının yavaş yavaş eritilmesine karşı bir mücadele platformu yaratmak gerekçesiyle...
İngiltere'de muhalefetteki Muhafazakar Parti'nin İçişleri Sözcüsü David Davis'in, insan haklarının yavaş yavaş eritilmesine karşı bir mücadele platformu yaratmak gerekçesiyle, azami gözaltı süresini uzatan yasal değişikliğinin kabulünün ardından istifası bugün bütün gazetelerde sayfalarca haber ve yorumla işleniyor.
BBC'nin Türkçe internet sitesi http://www.bbc.co.uk/turkish'te yer alan basın özetlerine göre, Davis'in partisinin liderliği ve karar mekanizmalarını da şaşırtan bir açıklamayla milletvekilliğinden istifa etmesi ve seçim bölgesinde muhtemelen önümüzdeki ay yapılacak ara seçimi insan hakları kampanyasına dönüştüreceğini açıklaması, hiçbir eğilimden gazeteden takdir toplamamış görünüyor.
Muhafazakar Daily Telegraph gazetesi manşetinde, "Davis'in istifası Muhafazakar Parti'de çalkantıya yol açtı" diyor. Başyazısında ise istifayı "cesur bir hata" diye tanımlamış. İşçi Partisi'ne yakın Guardian ise, ara seçimde İşçi Partisi ve Liberal Demokratların aday göstermemesi durumunda, Davis'in kampanyasının pek işe yaramayabileceğine dikkat çekiyor başyazısında.
Liberal eğilimli Independent, idam cezası savunucusu olduğunu hatırlattığı David Davis'i "beklenmedik insan hakları kahramanı" diye tanımlamış manşetinde. Ve Davis'in attığı sürpriz adımın bütün siyasi parti ve kurumları sarstığını yazıyor.
Financial Times'ın analiz yazısında ise, "Davis'i kaygılandıran insan hakları konusundaki geri adımların çoğu atıldı bile" diyor ve bu geri adımların 1990'lı yıllarda Davis'in kendi partisi Muhafazakarların hükümetinin, polise sokakta insanları durdurup arama konusunda çok geniş yetkiler vermesi ve yüzlerce yıldır yazılı olmayan hukuka malolmuş olan zanlının sessiz kalma hakkının kaldırılmasıyla başladığını yazıyor.
PETROL YİNE GÜNDEMDE
İngiltere'deki benzincilerin yüzde 10'unu oluşturan Shell istasyonlarına akaryakıt taşıyan tankerlerin sürücülerinin, ücret anlaşmazlığı nedeniyle bugün başlatacağı 4 günlük eylemle ilgili habere, tüm gazetelerde yer verilmiş.
Hükümetin "paniğe gerek yok" çağrılarına rağmen sürücülerin dünden itibaren benzincilerde kuyruklar oluşturmaya başladıkları aktarılıyor.
Guardian'ın haberinde 2000 yılında akaryakıt depolarının çevresinde sürücüler tarafından oluşturulan barikatlar nedeniyle yaşanan benzin paniğinin bir benzerinin yaşanmaması için hükümetin bir dizi önlem aldığını yazıyor.
Financial Times ise dünyanın dört bir yanında ve İngiltere'de tırmanan petrol fiyatları ekonomileri alt üst eder, sürücüleri sokaklara dökerken, Başbakan Gordon Brown'un hafta sonunda Suudi Arabistan'ın çağrısıyla yapılacak olağanüstü zirvede petrol diplomasisi yapmaya hazırlanışını değerlendiriyor.
Gazete, başyazısında başbakana şu tavsiyelerde bulunuyor: "Fiyat artışlarına çözüm ya arz artırılarak ya da talep azaltılarak bulunacak. Talep kısa vadede azaltılamıyacağına göre umut arzın artırılmasında. Ama petrolün varili 134 doları bulmuşken, tüketici ülkelerin, petrol arzında bir sorun olmadığını iddia eden petrol ihraç eden ülkeler örgütü OPEC'e karşı elinde fazla pazarlık kozu yok. Brown'un nükleer enerjiye dönme tehdidinin bir ölçüde etkili olma şansı var ama burada da üç sorun var. Birincisi taşımacılık ve kimyasal madde sektöründe petrolün pek alternatifi yok. İkincisi Brown'un sözünü ettiği bin yeni nükleer reaktöre yetecek uranyum bulunabileceği belli değil. Üçüncüsü ise bu reaktörlerin inşaatı en az on yıl alır. Onun için daha etkili bir pazarlık petrol üreticilerinin çıkarlarına hitabederek yapılabilir. Suudi Arabistan gibi ülkeler petrol fiyatlarının düşmesini istemiyor olabilir ama petrol talebinde istikrar onlar için çok önemli. 1970'lerdeki petrol krizinden bir süre sonra talep öyle bir düştü ki petrol fiyatları, artık üretim maliyetini karşılamaz hale geldi. Dolayısıyla petrol ihraç eden ülkelere, 'daha fazla petrol pompalıyabiliyorsanız pompalayın yoksa aynı şey tekrarlanır' demek lazım."
BÜYÜK FELİPE
İngiltere'de futbolseverler için haftanın haberi, Premiyer lig takımlarından Chelsea'nin menajerliğine Portekiz milli takımının teknik direktörü Luiz Felipe Scolari'nin getirilmesi oldu.
Independent gazetesi bugün iki tam sayfa ayırıyor Scolari'ye. "Mourinho'yu deli sanmıştınız değil mi, siz bir de Büyük Felipe'yi görün" başlıklı haberde, Brezilyalı menajerin renkli kişiliğini şu satırlarla anlatıyor.
"Lakabının, 'büyük' olması sadece iri fiziğini değil aynı zamanda karakterini de yansıtıyor. Futbolun ekzantrik dünyasında bile Scolari istisnai biri. Duygusal, çabucak öfkelenen, oyuncularına tutkun. Maçlarda saha kenarında sürekli küfredip tükrükler saçan bir meczup görünümü veren Scolari, Şili'nin eski diktatörü Augusto Pinochet'ye hayranlığı ve aşırı dindarlığı ile tanınıyor. Medyada, Scolarilerin evinde asıl patronun Felipe'nin 33 yıllık eşi Olga olduğu haberleri çıktı. Olga'nın takıma kimlerin alınması gerektiği konusunda bile sözünü geçirdiği söyleniyor. 1948'de Brezilyanın Passo Fundom bölgesinde doğan Scoları 1982'de menajer olana kadar bir çok Brezilya takımında defansta oynadı. 1981'de Brezilya milli takımı antrenörlüğü yaptı. Hem görüşünü hem hareketleri itibariyle aynı Hollywood'un ünlü oyuncularından Gene Hackman'ı andırıyor. Peki, İngiliz medyasından hiç hoşlanmadığı bilinen, İngiltere'de dil ve kültür bakımından uyum sorunlarıyla karşılaşma ihtimali olan bu ateşli menajer nasıl oldu da Chelsea'ye gelmeyi kabul etti diye sorarsanız, cevabı basit: para yüzünden. Scolari Chelsea ile 4 yıllık kontratını tamamladığında gerçekten çok zengin bir adam olacak. Dört yıl içinde alacağı paranın şu anda Portekiz'de kazandığının iki katı, yani toplam 21 milyon sterlin civarında olması bekleniyor."