Merve Kavakçı

Merve Kavakçı

İnternet düzenlemesi

 

Siyaset felsefesinin önemli bir alanıdır haklar dili dediğimiz paradoksal alan. Devlet birey ilişkisini, birey birey ilişkisini ve devlet grup ilişkisini açıklama yönünde bir gayret ortaya koyar bu diskur. Gayret diyorum zira gayretin ötesine geçemez, bahsedilen alan ütopik çıkarımlar yapıp teorinin içine sıkışmaktan kendini alamadığından. Yani pratikte her zaman bir karşılığı olmayabilir bu örneklemelerin. Konunun izahında kullanılan en basit klişelerden biri “benim haklarımın başladığı yerde, senin hakların biter ‘veya’ senin hakların benim haklarımın bittiği sınırdan başlar” cümleleridir. Öğrencilerime hem insan hakları ile alakalı konuları tartıştığımız bölümlerde, hem de İslamcılığın insan hakları diskurunu izahta şu örneği veririm: Paris’te bir sokak kafesinde açık havada oturup kahvemi yudumlama ve etrafı seyretme özgürlüğüm karşısında yan masada yine benim gibi kahvesini yudumlayıp seyre dalan ve fakat sigara içen bir Parizyenin özgürlüğü. Paris diyorum, çünkü Fransızlar sigara tüketiminde bizim Ak Parti iktidarı dönemi öncesindeki halimizden çok daha ilerideler. Avrupa’nın başka yerlerinde kapalı alanlarda sigara içilmez, açık alanda içenlere bile adeta dünyanın en kötü şeyini yapıyormuşcasına, kınayan ve dışlayan bakışlarla bakılırken Fransa’da durum farklıdır. Kapalı alanlarda bile tüttürürler sigaralarını. Örneğimize dönelim, bu durumda benim açımdan pis kokular içinde öksürüp, ikinci el kansere yakalanmama özgürlüğüm ve karşımda bir başkasının bir yudum kahve eşliğinde sigarasını tüttürme özgürlüğü. Soru: çizgiyi nerede çizmeliyiz? Çizgiyi çizmek için yerini bulup çizmek yetiyor mu? Hayır. Çizgiyi kime yahut neye göre çizeceğiz? Yani indeksimiz kim veya ne olacak? Neyi esas alacağız burada? “Efendim evrensel insan hakları”? Hayır efendim. Evrensel dediğiniz insan hakları, birtakım insanların “yaptığı” bir listeye referans yapar sadece. Ve hatta çok da başarılı değildir iddialarında, zira insan hakları evrensel beyannamesi yaklaşık yetmiş yıldır ortadadır ama görün bakın ki insanların hakları bu gezegenin her yerinde her gün her daim ihlal edilmektedir. Ve üstelik değeri kendinden menkul, bu dokümanı ortaya koyan insanoğlu tarafından. Hem yapıyor hem ihlal ediyor yani. Hem koruyacağını taahhüt ediyor hem de yıkıyor yani.

Devlet makinelerini de çok farklı zannetmeyin. Onlar da teoride kendilerince istikrarlı gibi gözükseler de pratikte ikiyüzlü davranırlar. Mızıkçı çocuklar gibidir devletler. Kendini oluşturan ve yetkili kılan halkın bireylerine “aynılık” üzerinden haklar dağıtır. Bu dağıtımda cimri davranır. Hele bir de ülkenin siyasi kültürü gereği kendini yani devleti önceleyen bir değer sistemi varsa, o zaman devletin kendi ihtiyaçlarını karşılamaktan sıra halkın ihtiyaçlarına ikinci planda gelir. Ayrıca bireysel haklar eninde sonunda devletin haklarını evet haklarını -ki bu tür devlet önceliği olan sistemlerde insan kadar canlı imişçesine devlete ait haklardan da söz edilir- tehdit eder konuma düşer ve bu da devlet makinesi için beklenen bir bahane oluyor. Apar topar kişisel haklar sekteye uğrar.

Türkiye şimdi devleti önceleyen geleneğinden kurtulup halkını önceleyen bir yönetim anlayışına geçiş yapıyor. Her kesimin kişilik haklarını korumak için devlet mekanizmasının da güvence altına alıcı adımları atması gerekmez mi? Bunu da meşru şekilde, halkın oylarıyla seçilmiş bir iktidar yapmayacak da kim yapacak. Düzenlemelere bu açıdan bakmak lazım.

yeniakit

Bu yazı toplam 826 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar