İran Korkusu Gitti mi Malezya Geldi

İran Korkusu Gitti mi Malezya Geldi

Gazetecilerin uyduruk korkuları Ali Bayramoğlu için ancak mizah konusu...



Bir mizah konusu olarak
"Mahalle baskısı" tartışması üzerine yazmamakta inat ve ısrar ettim. Kimi gazetecilerin "kavram" haline getirdikleri bu "laf"ın, gazetelerin ona atfettikleri anlam çerçevesinde ele alınmasının hiçbir manası yok…

Toplumsal gruplardan ideolojik yapılara her ataerkil nitelikli geleneksel yapıda adet ve tutum baskısı olur…

Bunun neyini tartışacaksınız?

Söz konusu olan ülkedeki yeni siyasi dengelerse, o zaman, bu laf işi tümüyle çığrından çıkaran, gerçeği çarpıtan bir işlev görmeye başlıyor…

Birileri bu lafa göre durum, haber, olay peşinde koşuyor.

Ardından manipülasyona soyunup, bunları, tüm ülkenin ruh halini yansıtıyorlar gibi takdim ediyor.

Velhasıl mahalle baskısı lafı, bugün Türkiye'de anlamsız ve nedensiz korkuların sözcülüğünü ve taşıyıcılığını yapanların elinde bir araç haline gelmiş durumda… Bunların çıkarları ve ayrıcalıklarıyla iç içe girmiş endişelerini meşrulaştırma manivelası bu laf…

Siz tartıştıkça onu daha çok meşrulaştırıyorsunuz…

Ne var ki, cumartesi günü iki mükemmel yazı okudum.

Radikal Gazetesi'nden Nur Çintay, son günlerin Ertuğrul Özkök'ün orkestra şefliğinde yapılan "mahalle baskısı" tartışmasını, Nur Çintay, "Korku bir CV maddesi" başlığı altında şöyle "tasvir ediyordu":

"… Korkuyor musun, ha neyse, tamam, beyaz Türk'sün, sosyal ilişkimiz sürebilir. Korkmuyor musun, nasıl yani, kapatılmaktan, Malezya olmaktan, hayat şartlarının değişmesinden, engellenmekten korkmuyorsun, ya geri zekâlısın ya da 'onlardan'. Miting zamanı çok geliyordu bu mail'lerden, şimdi gene arttılar:

Bir Boğaziçili olarak korkmamanızı hiç anlamıyorum... Bir Üsküdar Amerikanlı olarak korkmamayı size hiç yakıştıramadım... Bir Bağdat Caddeli olarak korkmamanız inanılır gibi değil...

Bu dönemde 'modern', 'çağdaş' bir kadınsan, evvela korkmalısın. İngilizce bilmek gibi bir şey şu anda korkmak… Nasıl yani, korkmuyor musun? Bu zamanda? Allah Allah, derdin ne? Bahanen? Mazeretin?

Korkmamak, bir özür, bir kabahat. Sende bir gerilik olduğuna işaret. Bir saflık. Ya da doldurulmuşluk. Satın alınmışlık. Tabii ya, 18 yaşındayım ve Adnan Hocacıların çengeline geldim. Tabii ya, iki bedava pide ısmarladılar, AKP'li oldum…"

Gökhan Özgün'ün kalemi ise tam "kıvamı" yakalamıştı:

"… 'İran korkumuz' vardı. Bizim korkumuz. Has korkumuz. Çoluğumuzun çocuğumuzun bildiği korku. Üstünde konuşmaya gerek duyulmayan korku. Anlamı belirsiz ama referansı çok net korku. Ne oldu o korkuya? Bunca yıldır kapımızın önünde beslemiştik. Biraz yırtıcıydı ama sadıktı. Nereye kayboldu o korku? Bir sabah kalktık ki, kapının önünde 'İran korkusu' yok.

Almış başını gitmiş. Yerinde yepyeni bir korku duruyor. Huyunu suyunu bilmediğimiz bir korku. 'Malezya korkusu' var kapıda. 'Mahalle baskısıyla' gelmiş buraya. 'İran korkusu' kendi kendine mi gitti? Yoksa mahalle baskısıyla mı? O da meçhul.

(…) Oğuz Atay'dan bir replik, hiç çıkmaz aklımdan:

"Niye böyle yaptın memleketim, niye azgeliştin?"

Ayşe Arman'la Şerif Mardin'in röportajını okuyunca da insanın içinden benzer bir şey geçiyor. "Niye böyle yaptın memleketim? Niye 'mahalle baskısı' diye bir şey yarattın?"

"Niye beni böyle sersefil, çaresiz bıraktın?" '

Hani yerden göğe kadar doğru da, ne yapacağız şimdi biz?' hissi. Var işte kör olasıca.

Hep vardı. Hâlâ var. 'Mahalle baskısı' işte. Git desen, gitmiyor. Hain hain bakıyor. Orada öyle duruyor…"

Olması, yapılması gereken bu…

Mizah…

Bu tartışmanın yöneticiliği yapan kimilerinin durumu da gerçekten mizahi…

Kürşat Bumin'e "Harcanan zamana ve emeğe yazık... Başka işiniz yok mu sizin? Son derece hızlı bir dönüşüm geçiren toplumu "mahalle ağzı" tarzının dışına çıkarak anlamaya çalışmak çok mu zor..." sözlerini yazdıran da muhtemelen bu durum…

Ama ne yazık ki her zaman ki gibi Türkiye mizahi olan, sert ve ağır gerçek haline getiriyor…

Otoriterliğin bir formu da işte burada gizli…

yeni şafak