İran'a Saldırı Planı

İran'a Saldırı Planı

İsrail gazetelerinden Haaretz'de yayınlanan bir analizde, siyonist rejimin Mısır firavun rejimi ile birlikte İran'a saldırı planını yazdı.

İSRAİL İRAN'A MÜBAREK OLMADAN SALDIRAMAZ

Haaretz

Aluf Benn

İsraillilerin çoğununun doğumları ve bu ülkeye göçleri Hüsnü Mübarek'in Mısır'ı yönettiği döneme rast gelir. Bu bildikleri bir gerçekliktir fakat aynı zamanda Mübarek'in kendilerine sağladığı istikrarın önemini de göstermektedir.

Ortadoğu'da son otuz yıl içinde meydana gelen tüm ayaklanmalarda Mısır rejimi güçlü bir kaya gibi durdu. İsrailli liderler savaşa giderken, yeni yerleşim yerleri kurar ve diğer cephelerde barış imzalarken sol kanatlarının güvende olduğunu biliyorlardı. Kudüs ve Kahire arasındaki ilişkilerdeki sürtüşme bazen sinir bozucu olsa da, bu durum İsrail-Mısır barış anlaşmasının oluşturduğu stratejik müttefikliğin temellerini zedeleyecek boyutta olmadı hiçbir zaman.

Mübarek'in Mısır'da 18 gün boyunca süren protesto gösterileri sonucu istifa etmesi tüm bölge, özellikle de İsrail için yeni bir belirsizlik dönemini müjdeliyor. Mısırlı liderin uzun hükümdarlığı Ortadoğu için alışıldık olmayan bir durum değildi. Hafız Esad da Suriye'yi Mübarek gibi 30 yıl yönetti, Kral Hüseyin ve Arafat ise 40 yıl iktidarda kaldılar. Fakat bu kişiler sahnenin dışına atıldıklarında meşruiyetleri hala güvendeydi. Hüseyin ve Esad hükümdarlıklarını oğullarına devrettiler, Arafat'ın yerine ise uzun yıllar yardımcılığını yapmış olan Mahmud Abbas geçti. Ürdün, Suriye ve Filistin Yönetimindeki bu nöbet değişiminin İsrail için doğal gözükmesinin ve herhangi bir kaygı uyandırmamış olmasının nedeni buydu. Sonuçta bu tanıdık kişiler o kadar da korkutucu değillerdi.

Fakat Mısır'daki bugünkü durum böyle değil. Mübarek yakın yardımcılarından veya oğullarından birini başkanlığa atayamadan devrildi. İktidarı alan generaller Mısır kamuoyunu ve uluslararası topluluğu Kahire'de yeni bir cunta peşinde olmadıkları güvencesi vererek yatıştırmaya çalışıyor ve otorite değişiminin serbest seçimler yoluyla sivil bir hükümete devrini planlıyorlar. Fakat Silahlı Kuvvetler Yüksek Konsülündeki generaller de dâhil olmak üzere hiç kimse rejimdeki bu geçiş sürecinin nasıl ve ne zaman gerçekleştirileceğini bilmiyor. Tarih bize devrimlerin ardından gelen yeni rejimin istikrar kazanmasının birkaç sene süren bir iç mücadelenin ardından gerçekleşeceğini öğretiyor.

Bu belirsizlik Başbakan Benyamin Netanyahu'nun başını ağrıtıyor. Devrimin ilk günlerinde açığa çıkan tepkileri Mısır ile yapılan barış anlaşmasının çökebileceğine dönük ciddi endişeleri olduğunu yansıtmaktaydı. Mübarek'in sonunu olabildiğince ertelemeye çalıştı fakat bu boşunaydı, Cumartesi günü de Mısır ordusu tarafından yapılan, İsrail ile barış da dâhil olmak üzere tüm uluslararası anlaşmalara bağlı olduklarını tazmin eden açıklamayı övdü.

Netanyahu Mısır'ın İsrail düşmanı bir İslam cumhuriyetine, yani bir çeşit İran'a, dönüşmesinden endişe etmektedir; ama fiziksel olarak daha yakın bir İran. Bunun gerçekleşmemesini ve Mısır'ın Türkiye'nin adımlarını takip ederek İsrail ile elçilik düzeyindeki resmi ilişkilerini, hava ulaşımını ve ticaretini sürdürmesini –velev ki Filistinlilere davranışını güçlü bir şekilde eleştirsin- umuyor.

Netanyahu'ya göre en iyi senaryo –bunun gerçekleşmesi az da olsa- Türkiye'nin Erdoğan öncesindeki Türkiye gibi olmasıdır, yani ordu tarafından kontrol edilen Amerikancı bir ülke.

Mübarek Netanyahu'nun İran'ın artan gücü hakkındaki endişelerini paylaşmaktaydı. Mısır, Sünni ılımlı eksende anahtar bir rol oynuyordu ve bu hat İsrail ve ABD'yi Mahmud Ahmedinejad'dan ve Lübnan, Suriye ve Gazze Şeridi'ndeki müttefiklerinden koruyordu.

Kahire'deki rejimin devrilmesi bu stratejik mantığı değiştirmeyecek. Tahrir Meydanı'ndaki devrimciler İran'daki İslam Cumhuriyetine duydukları hayranlık tarafından değil de Mısır'ın ulusal gururuyla motive edildiler. Mübarek'in yerini alacak kişi de bu çizgiyi takip edecek, Mısır milliyetçiliğini güçlendirse de ülkeyi bir İran uydusu haline getirmeyecektir. Elbette bu, Mübarek'in halefinin İsrail'in İran'ın nükleer santrallerini vurmasını destekleyeceği anlamına da gelmiyor.

Bilakis İran karşısında yapılacak olan önleyici bir saldırıya karşı çıkan Arap kamuoyuna kulak vereceklerdir. İsrail batı sınırındaki zımni barışa güvenmeden en doğuda bir operasyona girişmeyi çok tehlikeli bulacaktır. Mübarek olmadan İsrail'in İran'a saldırması mümkün değil. Yerine geçecek kişi kitlelerin gazabından çekinecek, onların gözünde bu operasyonun işbirlikçisi olarak addedilmek istemeyecektir.

Bu saldırıya karşı çıkan veya sonuçlarından korkan herkes –hatta saldırı taraftarı gözüken Netanyahu ve Savunma Bakanı Ehud Barak bile- artık mutlak nedenlere sahipler. Hatıralarında "biz İran'a vurmak istiyorduk ama Mısır devrimi yüzünden bunu yapamadık" diye yazacaklar. Ehud Olmert'in "neredeyse barış imzalıyordum" demesi gibi onlar da "neredeyse savaşacaktık" diyebilecekler. Mübarek bu gidişi ile İsrail'in İran karşısındaki önleyici savaşını engelledi. Öyle görünüyor ki böyle yapmakla bölgesel istikrara son katkısını da sunmuş oldu.

Haaretz'de yayınlanan bu analiz Kemal Saral tarafından Velfecr için çevrildi.