İranlı Sünni Alim AA 'ya Röportaj Verdi

İranlı Sünni Alim AA 'ya Röportaj Verdi

İranlı Sünni alim: Her iki mezhepteki aşırılık yanlıları İslam'a zarar veriyor

İran'daki Sünni toplumun en etkili isimlerinden biri olan Mevlânâ Abdülhamid'i güneydoğu İran'ın Beluçistan eyaletinin halkı "Büyük Mekke Camii'nin Cuma namazı imamı ve Dârü'l-Ulûm-ı Zâhidân" isimli meşhur yüksek öğretim kurumunun başkanı/rektörü olarak tanıyor.

Bu eğitim merkezi birtakım sosyal, kültürel faaliyetlerde ve hatta bazı medya faaliyetlerinde başı çekiyor. Ulusal ve bölgesel seçimlerde nasıl hareket edileceği gibi büyük kararlar aynı kurum tarafından alınıyor. Onlarca Sünni, Şii ve hatta gayrimüslim, sorunlarına çözüm bulmak için Dârü'l-Ulûm'un kapısını sık sık çalıyor.

Mevlana Abdulhamid'in ülkedeki Sünnilerin durumu ile ilgili yaptığı açıklamaları şu şekilde:

Evvela bize İran'daki Sünniler ve Sünni nüfus hakkında bilgi verebilir misiniz?

Mevlânâ Abdülhamid: Elimizdeki istatistiki verilere göre, İran'daki Sünniler İran'ın genel nüfusunun yüzde 20'sini oluşturuyor. İran Sünnilerinin çoğu, sınıra yakın,uç bölgelerde yaşıyor. Merkezi şehirler ve bölgelerde de varlar; meselâ Tahran'da nüfusları bir milyondan fazla. Isfahan ve Şiraz'da da Sünniler var; hatta İran’da Sünnilerin yaşamadığı bir şehrin bulunmadığını söyleyebiliriz. Bu şehirlerde daha az olmakla birlikte, sayıları yine de 100 bini geçmektedir. Sünniler İran'ın her köşesinde yaşıyorlar. İçinde Sünnilerin bulunmadığı hiçbir etnik grup da yok. Fıkıh konusuna gelince; Sünnilerin çoğunluğu Hanefi ve Şafii olmakla birlikte, küçük bir Hanbeli cemaati de bulunmakta. Hanefilerin çoğu İran'ın doğu kısmında, güneyden kuzeye uzanan kesimde yaşıyor. Şafii Sünniler ise batı ve kuzeybatı İran'da. Hanbeli cemaati ise Ahvaz ve Abadan'da bulunuyor. Ülkenin farklı yerlerinde yaşayan Selefiler ise, nüfuz bakımından çok daha küçük. Onların da çoğunluğu Hanefi ve Şafii. İran Sünnileri çoğunlukla ticaret ve pazarlama ile uğraşırlar. Üniversite imkanlarına sahipler. Şiiler ve Sünniler birlikteler; hatta bazı işletmelerde ortaklık yapmaktalar. Halk tabakası birbirinden farklı değildir; birbirleriyle işbirliği içinde yaşıyorlar.

Beluçistan'ın siyasi, sosyal ve ekonomik olarak durumu nasıl?

MA: Elhamdülillah, Beluçistan'da durum iyi. Beluç halkı eğitimleri için üniversitelere gitmiştir. Siyaset ve ekonomi alanında faaller. Bununla birlikte, ekonomik açıdan bakacak olursak, işsizlik yüzünden sıkıntı çekiyorlar. Ancak Beluçistan'ın en büyük avantajı bin 370 kilometrelik sınırı. Bunun 370 kilometresi deniz sınırıdır. Beluçistan'ın en büyük potansiyeli budur. Deniz sınırının durumu kötü değil, ancak kara sınırıyla ilgili sorunlar var. Bu sınırların doğru bir politikayla yönetilebilmesi için mücadele veriyoruz. Kapasiteleri azami derecede kullanılabilmeli.

Yukarı belirttiğiniz alanlardaki en büyük sorunlar neler ve Beluç halkı onlarla nasıl başa çıkıyor?

MA: Sünniler istihdam alanında ve resmi görevler konusunda sorunlar yaşıyor. Bakan, bakan yardımcısı, büyükelçi ve vali gibi daha üst düzey idari konumları ihraz edebilmenin mücadelesini veriyorlar. İranlı Sünnilerin istediği diğer bir şey, eyaletlerdeki resmi dairelerde Şii ve Sünni çalışanların sayısında bir denge gözetilmesi. Sünni nüfuslu bölgelerin ve eyalet merkezlerinin çoğunda halk, istihdam konusunda ayrımcılığa tabi tutuluyor. Sünniler olarak bizler bu ayrımcılığın bitirilmesini istiyoruz, zira yoksulluk, cehalet ve diğer tüm sorunların kökleri, yapılan bu ayrımcılıkta yatıyor. Sünniler bu problemlerden muzdarip.

Bir başka sorun, metropollerde ve özellikle Sünnilerin azınlıkta olduğu yerlerde, din özgürlüğünün yetersiz olması. Sünnilere metropollerde cami izni verilmiyor. Dolayısıyla namazlarını evlerinde kılıyorlar.

Sünniler ve Beluçların daha yüksek resmi konumlarda istihdam edilmesini talep edegeldiğinizi söylediniz. Bu talepler şimdiye dek neden kabul görmedi?

MA: İran'a hâkim olan atmosfer, bu taleplerin kabul edilmesine müsaade etmiyor. Yeterli bir ilerleme seviyesine sahip olmayan ülke, hoşgörüsüzlük ve bağnazlıktan çekiyor. Buna ek olarak Şiiler ve Sünniler arasında radikal eğilimlere sahip kişiler var. İktidarı Şii kardeşler kontrol ettiği için, [devlet içindeki] bazı unsurlar, uydurulmuş içtihatlara dayanarak [Sünnilere] hukuk dışı bir şekilde baskı yapıyor. Bağnazlık ve aşırıcılık hangi ülkede bulunursa bulunsun, o ülkenin ve ulusun gelişimine engel olur. Temayüller ve bağnazlık tezahürleri, itidal seviyesinde kalmalıdır. İtidalin ötesine geçen bağnazlıkları Yüce Allah, Allah'ın Resûlü ve İslâm reddetmiştir. Sevgili Peygamberimiz (Allah'ın salâtı ve selâmı onun üzerine olsun), Yahudileri adalet şemsiyesinin altına almıştır. Kendisiyle anlaşmalar imzalayan Arap inkârcıların dahi haklarına riayet etmiştir. Dini aşırılık, hangi grup tarafından ortaya konulursa konulsun, İslam yoluna uygun değildir. Bizler, her iki mezhepte de -Şii ve Sünnilerin arasında- bulunan aşırılık yanlılarının İslam'a zarar verdiğini düşünüyoruz. Dileğimiz, İran'ın bu konuya dair bir farkındalığa doğru ilerlediğini görmek, ki bu konuda yalnız değiliz. Şii kesimden birçok entelektüel ve din adamı, ülkeyi bir 'ayılma' haline geri çekmek konusundaki bakış açımızı destekliyor.

Dr. Ruhani dört yıldan uzun bir süredir cumhurbaşkanı olarak iktidarda. Bu zaman zarfında Beluçistan'da herhangi bir ilerleme oldu mu?

MA: Bazı değişiklikler oldu. Beluçistan'daki kaymakamların çoğu Beluç; vali yardımcılarından ise sadece biri. Eyalet merkezi olan Zahidan'da ise müdürlüklerin çok küçük bir yüzdesi Beluçların uhdesinde. Zahidan, bütün eyaleti bağlayan kararların alındığı merkez olmasına rağmen, Beluçlar kendilerine verilmesi gereken hakları henüz elde edebilmiş değiller. Beluçlar, Sistan-Beluçistan eyaletinde nüfusun yaklaşık yüzde 70'ine tekabül ediyorlar. Fakat eyaletlerinin kaderini tayin etme konusunda varlık gösterebilme ihtimalleri çok zayıf görünüyor. Önümüzdeki dört yıl içinde, her iki mezhebin tekabül ettiği nüfus oranları ışığında, olumlu değişikliklerin yapıldığını görebilmeyi umuyoruz.

İran'daki, özellikle Beluçistan'daki Sünni topluluğun durumunu Suudi Arabistan'daki Şii topluluğun durumuyla karşılaştırsanız, neler söylersiniz? Marjinalleştirme ve baskı gibi konularda aralarında ortak olan şeyler var mı?

MA: Suudi Arabistan'daki Şiiler hakkında çok fazla bilgiye sahip değiliz. Ancak Suudi Arabistan'da istihdamla ilgili doldurulan formlarda mezheple ilgili soruların olmadığını biliyoruz. Bu tür formlarda çoğunlukla ülke hakkında sorular var ve her Suudi vatandaşı istihdam edilebiliyor. Ancak bizim ülkemizde kişinin mezhebiyle ilgili de sorular soruluyor. Suudi Arabistan'daki Şiilerin daha fazla hakka sahip olduğunu düşünüyoruz. Zira 'ulu camileri' var ve Riyad'da Cuma namazlarını kılabiliyorlar. Bazen protesto mitingleri düzenliyorlar. Bakanlık seviyesinde önemli görevlere gelebiliyorlar. Çoğunlukla Suudi Arabistan'ın doğu kesiminde yaşayan Şii kardeşlerin kendi mezheplerinden hâkimleri var. Ekonomik olarak nüfuza sahipler. Mesela, dünyanın en büyük petrol şirketi olarak kabul edilen Aramco'da üst düzey Şii memurlar var ve Suudi Arabistan bunu mesele yapmıyor. İran Sünnilerinin istediği tek şey, zaten olması gereken haklarını elde etmek. Fakat bu konuda hâlâ soğuk bir şekilde karşılanıyorlar.

Ortadoğu'daki krizleri nasıl görüyorsunuz? Bu krizlerde Türkiye'nin ve İran'ın rolü hakkındaki değerlendirmeniz nedir?

MA: Ortadoğu'da tehlikeli sorunlar var. Güvensizlikler ve çatışmalar, eşitsizliğin, ayrımcılığın ve insanları haklarından mahrum etmenin meyveleridir. Farklı dinlerden, mezheplerden ve etnik yapılardan insanların yaşadığı Suriye, Yemen, Irak ve diğer ülkelerin halkları müzakere etmek için adımlar atar ve herkese iktidardan hak ettiği payı veren ve herkesi kucaklayan hükümetler kurmak konusunda mutabık kalırsa, anlaşmazlıklar ve çekişmeler ortadan kalkar. Türkiye, İran ve Suudi Arabistan Ortadoğu'da etkili bir rol oynayabilir. Birlik ve dayanışma yoluyla, bu üç ülke Ortadoğu sorunlarını çözebilir ve bölgedeki anlaşmazlıkları ortadan kaldırabilir.

Kaynak : AA