işkencelerle Geçen 5 Yıl

işkencelerle Geçen 5 Yıl

Mehmet Ali Başaran, Murat Kurnaz'ın Guantanamo'da işkence dolu 5 yılını anlattığı "Hayatımın 5 Yılı" adlı kitabını değerlendirdi.

Mehmet Ali Başaran, Murat Kurnaz'ın Guantanamo'da işkence dolu 5 yılını anlattığı "Hayatımın 5 Yılı" adlı kitabını değerlendirdi.

 

Murat Kurnaz Bremen’de doğmuş ve büyümüş Türk asıllı bir Alman vatandaşı. Türkiye’de, annesinin memleketi Sakarya’da, geleneklere uygun olarak Müslüman bir Türk kızıyla evlendi. Evlenir evlenmez, eşinin Almanya’ya gelebilmesi için gerekli işlemleri halletmek üzere ülkesine döndü. Tam da beklediği gibi biriyle evlenmişti fakat eksik olan bir şeyler vardı. Birazcık vakti varken tamamlaması gerektiğini düşündü: “İyi de, dinimiz hakkında ne biliyordum? Birkaç camiye gitmiş ve orada namaz kılıp dua etmiştim, ama camilerde pek bir şey öğretilmez. Kur’an hakkında, nasıl ortaya çıktığı, nasıl okunması gerektiği konusunda çok az şey biliyordum. Peygamberler hakkında; neyin günah neyin yasak olduğu konusunda neredeyse hiç bilgim yoktu. Allah korkusu olan evli bir erkek nasıl davranmalıydı? Görevlerim nelerdi?”


Murat Kurnaz, eşi Almanya’ya gelmeden önce, kısa bir süre içinde Kur’an öğrenmek ve ilmini arttırmak için Pakistan’a gitmeye karar verdi. Ailesine bu kararından bahsetmedi. Bahsetseydi izin vermeyeceklerinden emindi. Henüz 19 yaşındaydı. 11 Eylül saldırılarının gümbürtüsü devam ederken, 3 Ekim 2001’de Almanya’dan kalkan bir uçakla Pakistan’a gitti. Doksan gün geçerli bir dönüş bileti cebindeydi.


Murat Kurnaz gibi satın alınan yüzlerce Müslüman ağır işkencelerden geçti


Dört gün sonra Amerika, Afganistan savaşını başlattı. İşgal gücü İslam coğrafyasına bombalar yağdırırken Murat Kurnaz komşu beldelerde, Peşaver ve İslamabad’da, cami cemaatlerine katılıp Kur’an ve hadis dersleri alıyor, geceleri ise mescitlerde kalıyordu. 1 Aralık 2001’de Almanya’ya dönmek üzere havaalanına giderken, bir karayolu kontrol noktasında tutuklandı. Pakistan polisi tarafından gözaltına alındı ve sorgulandı. Çantasında, ailesi için aldığı hediyeler, cebinde ise dönüş bileti vardı. Pakistan’da kaldığı süre boyunca herhangi bir suça karışmamıştı. Bir yanlış anlaşılma olmalı diye düşünüyor, kısa sürede serbest bırakılmayı bekliyordu. Öyle olmadı.


Murat Kurnaz’ı 3000 dolar kelle parasıyla Amerikalılara sattılar. Bir “Taliban” olduğuna, “El Kaide” üyesi bir “terörist” olduğuna kesin inançla gerçekleşmişti bu alışveriş. Alanın da satanın da razı olduğu bir köle ticaretiydi bu. 3000 dolar Pakistan’da çok iyi bir paraydı. Sakallı Müslüman bir Alman’ın Pakistan camilerinde, cemaat arasında ne işi vardı?


Murat Kurnaz Amerikalılar tarafından sorgulandı. Müslüman olduğu için aşağılanıyor, hayatında ilk kez dayak yiyordu. Pakistan’daki eziyet nispeten kısa sürdü. Prangaya vurulup zincirlendikten sonra paket gibi bağlanıp askeri bir uçakla Afganistan’ın Kandahar şehrine götürüldü. Artık Amerikan devletine ait gizli bir hapishanedeydi. Burası cezaevinden ziyade işkence merkezi olarak faaliyet yürütüyordu. Murat Kurnaz gibi satın alınan yüzlerce Müslüman bu tesiste çok ağır işkencelerden geçirildi. Tutsaklara tehdit, hakaret ve kaba dayağın yanı sıra “Waterboarding” denilen suda boğma, vücuda elektrik verme, askıda bırakma gibi insanlık dışı muamelelere bulunuluyordu.


“Almanlar Yahudilere neler yaptı ise aynısını biz size yapacağız” 


Amerika, bilinen işkence merkezleri içinde en meşhuru olacak Guantanamo’ya ilk tutuklu naklini 11 Ocak 2002’de gerçekleştirdi. O zamanki başkan yardımcısı Dick Cheney’ye göre gelecekte orada “kötülerin en kötüleri” gözaltında tutulacaktı.


Guantanamo Kampı, Küba topraklarında bulunan, statüsü tartışmalı bir Amerikan askeri üssü. Amerika, uluslararası denetime kapalı bu alanda, “yasadışı savaşçı” olarak tanımladığı insanlara Amerikan hukuku dâhil hiçbir hukuka bağlı kalmaksızın sistematik olarak işkence uygulamaya halen devam ediyor.


28 Ocak 2002’de çeşitli medya organları Murat Kurnaz’ın Afganistan’daki bir Amerikan hapishanesinde bulunduğunu kamuoyuna açıkladı. 1952 yılından bu yana yayın yapan, Avrupa'nın en büyük, dünyanınsa üçüncü büyük tirajlı gazetesi Bild onu “Bremenli Taliban” diye yaftalayarak kamuoyuna tanıttı.  


2 Şubat 2002’de Amerikan askerleri Murat Kurnaz’ı Guantanamo’ya naklettiler. İlk olarak X-Ray kampında kaldı. Burada kesintisiz bir baskı ve işkence altındaydı. Tıpkı diğer tutsaklar gibi. Kendisini sorgulamaya gelen işkencecilerden birinin göğsünde adı yazılıydı: Gail Halford. “Neden burada olduğunu biliyor musun?” diye sordu, gördüğü işkencelerden ötürü ayakta duracak mecali kalmayan Murat Kurnaz’a. Cevabı kendisi verdi: “Almanlar Yahudilere neler yaptı biliyor musun? İşte, aynısını biz size yapacağız.”


Tutsaklar 1.80 metre eninde, 2 metre boyunda, yüksekliği ise 2 metre kadar olan kafeslere konuldular. Hücre denemeyecek kadar dar bu alanlar toplamda dört metrekareden daha azdı.


Amerikalılar, terörist olduklarını düşündükleri, ispat veya yargılama gereği duymadan hapsettikleri Müslümanlara, deyim yerindeyse, köpek muamelesi yapıyordu. Hatta daha beter bir muamele… “Almanya’da bir yasa vardır: Köpekler kafeste tutulacaksa kafesin en az altı metrekare büyüklüğünde olması gerekir. Köpeğim olduğundan, bu yasayı biliyordum.”


“Bize akıllarına gelen her şeyi yapabiliyorlardı”


28 Nisan 2002’de Murat Kurnaz 300 tutukluyla birlikte Kamp X-Ray’den yeni yapılan Kamp Delta’ya nakledildi. Bu yeni yerde şartlar daha kötüydü. İçine tıkıldıkları kafeslerde hareket alanı 1 metreye 1.10 metreydi. Demir tellerden ve tavandan başka bir şey görünmüyordu. Demirden bir konteynırın içine kapatılmıştı. İçeriye sadece dış pencereden hava giriyordu. Konteynır bloğunun içi dayanılmayacak kadar sıcak ve yapış yapıştı.


Tutsaklar aylarca, 3 günde bir, sadece 15 dakikalığına avluya çıkartılıyorlardı. Avlu ise demir tellerle çevrili beş metrekare bir alandan ibaretti. Burada herhangi başka biriyle konuşmak kesinlikle yasaktı. İlerleyen aylarda, ilave cezalandırmaya tabi tutulmayanın durumlarında iyileşme söz konusu oluyordu: 2 günde bir 15 dakika, derken günde 15 dakika avluya çıkma hakkı! Bir-iki yıl sonra, yeteri kadar terbiye edildiklerine kanaat getirilirse, her gün yarım saat veya bir saat avluya çıkma hakkı tanınıyordu.


Guantanamo kampında gardiyanlar tutsakları bilhassa aşağılayıp tahrik ederek onların tepki göstermelerini sağlarlar ki daha ağır cezalar uygulamak için bahane elde edebilsinler. Bu, gayet bilinçli ve planlı biçimde uygulanan bir stratejidir. Kur’an’a saygısızlık yapmaları, namaz esnasında Amerikan ulusal marşı çalmaları, tutsakları herkesin gözünün önünde dövmeleri, yemeklerini talimatlara uygun vermemeleri, çırılçıplak bırakılan tutsakların herkesin içinde kadın askerlerin cinsel tacizlerine maruz kalmaları, duş alma haklarını engellemeleri önce çıkan tahriklerden bazılarıdır. Bu haksızlıklar karşısında durumu protesto edenler, özel zırhlı gardiyanlarca dövülür, sonra da hücre cezalarına çarptırılırlar. “Bize akıllarına gelen her şeyi yapabiliyorlardı. Bu, ölüme kadar işkence anlamına geliyordu. Nitekim öldürene kadar işkence ettikleri insanlar da oldu. Kimisinin bacağını, parmaklarını kestiler.”


Tutsaklar, uzun süreli ve geniş katılımlı açlık grevleri yaparak direnmeye çalışırlar. Kimileri yıllarca hiçbir şey yemez, bunun üzerine zorla serum verilerek beslenmeleri sağlanır. En kalabalık olduğu dönemde Guantanamo kampında 850-900 kadar tutsak olduğu belirtilmektedir.


“Hayatımın Beş Yılı” adlı kitabı sinemaya da uyarlandı


ABD ve Almanya gizli servisleri Murat Kurnaz’ın El Kaide ya da Taliban’la hiçbir ilgisinin bulunmadığı ve herhangi bir terör tehlikesi teşkil etmediği sonucuna 2002 yılında vardılar. Amerika Murat Kurnaz’ı serbest bırakıp Almanya’ya göndermeyi teklif ettiyse de Alman hükümeti bu teklife yanaşmadı. Zira Murat Kurnaz sadece bir Alman değildi. Türk asıllıydı ve her şeyden öte Müslümandı. Üstelik inancının göstergesi olarak uzun sakalları da vardı.


Murat Kurnaz Guantanamo’da ağır işkenceler altında hayatta kalma mücadelesini sürdürüyordu: “Özgürlüğümü almışlardı, gençliğimin bir bölümünü almışlardı, zamanımı, belki de hayatımın en önemli zamanını almışlardı. Ailemi almışlardı, pasaportumu ve bütün haklarımı, güneşi ve uykumu almışlar ve beni bir buzdolabına ya da fırına tıkmışlardı. Yemek yemeden yaşayabilsek, yemeğimizi de alacaklardı. Bize ancak hayatta kalabileceğimiz kadarını veriyorlardı. Elimde kalan tek şey, soluduğum havaydı. En azından bu pas ve jeneratör kokulu havayı benden alamazlar diye düşünüyordum. Hataymış.”


Ailesi, Murat Kurnaz’ın serbest kalması için seslerini duyurmaya çabalıyor, yıllardır didiniyordu. 13 Ocak 2006 tarihinde Almanya’nın yeni başbakanı Angela Merkel, Beyaz Saray’ı ilk ziyaretinde Amerikan Başkanı George Bush’tan Murat Kurnaz’ın serbest kalmasını istedi. Nihayet 24 Ağustos 2006 yılında Murat Kurnaz serbest bırakıldı. Almanya’ya döndü, ailesine, hayatına, özgürlüğüne kavuştu. 2007 yılında yazdığı “Hayatımın Beş Yılı” adlı kitabı 2013 yılında “Beş Yıl Hayat” adıyla sinemaya uyarlandı.


Sadece bir Müslümandı


Murat Kurnaz halen faaliyette olan işkence kampı Guantanamo’nun kapatılması için uğraş vermeye devam ediyor. Dahası, dünyanın değişik yerlerinde insanların işkence gördüğü pek çok “gizli tutuklu kampları” bulunduğu konusunda uyarıyor. “Guantanamo, onlar arasında ünlü olanlardan biri sadece. Ben de insanlara orada neler olup bittiğini anlatıyorum. Yaşananların unutulmaması için bu, yapabileceğim en küçük şey."


Murat Kurnaz, gösterildiği gibi “Bremenli Taliban” değildi, sadece bir Müslümandı.


Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Heinrich Böll 1974 yılında yayımlanan kitabı “Katherina Blum’un Çiğnenen Onuru”nda aynı hikâyeyi anlatmıştı: “Tüm kişisel değerleri ayaklar altına alınan, hem yakın çevresi hem de tüm toplum karşısında savunmasız bırakılan Katherina Blum’un tek suçu bir anarşistin sevgilisi olmaktır.”