Selâhaddin Çakırgil
‘İslam Devleti’ idealinin bir ‘gulyabanî’ye dönüştürülmesini engelleyeme
Önce IŞİD, (Irak-Şam İslam Devleti) sonra, bu terkibin arabça yazılışındaki baş harfleri (Devlet-i İslamiye-i Irak ve Şâm) esas alınarak DEAŞ veya DAİŞ ve latin dillerinde de ‘ISIS /Islamic Stat Irak- Sham’ ve kısaca ‘IS /Islamic Stat’ (İslam Devleti) isimlendirmesiyle 4 yıl kadar önce sahneye çıkıp, belirli etkenlerin de desteğiyle kısa zamanda Irak ve Suriye’de çok etkili olan ve Irak’ın ikinci büyük şehri Musul ve Suriye’nin Raqqa şehirleri başta olmak üzere nice stratejik yerleri kontrolüne alan güç üzerinde derinlemesine durulması gerekiyor. Çünkü, 1500-2000 kadarlık bir silahlı gücün, 50 bin kişilik bir ordu tarafından korunan Musul’u dört saatte ele geçirmesi ve üç sene sonra ise, ancak 300 binlik bir ordu tarafından, o da tam olmasa bile, güç-belâ çıkarılabilmesi sözkonusu.. (Ki, bu terkiblerdeki Şam kelimesinin, Suriye’nin başkenti olan ve bizim Şam dediğimiz Dimeşq /Damascus şehri olmayıp, bütün Suriye, Ürdün, Filistin ve Lübnan’ı içine alan ve Osmanlı zamanında Bilâd-ı Şam /Şam diyarlarıolarak anılan geniş coğrafya olduğunu tekrar hatırlayalım.)
***
Şimdi Musul’un, Irak ordusu, peşmergeler ve Hasd-i Şaabî güçlerince -yerle bir edilmek pahasına da olsa- harabe yığını halinde kurtarılmasından sonra, DEAŞ’ın Irak cebhesinde büyük çapta etkisiz hale geldiği söylenebilir.
Suriye’de ise, bekleyiş henüz de sürüyor. Amerika, PKK/PYP, Rusya, Esed rejimi, İran Ordusu ve Lübnan- Hizbul… ve de Irak ve Afganistan’dan İran eliyle Suriye’ye sokulan Haşd-i Şaabî / ‘halk gönüllüleri’ denilen ve gerçekte ise bizzat İran Rehberi tarafından beslenen güçler ve Suûdî rejimi ve son kertede de biraz Türkiye’nin askerî müdahalesine rağmen henüz söndürülememiş olan bir hareket..
***
Ebubekr el’Bağdadîisimli bir kişinin kendisini Musul’da Haziran- 2014’de ‘Halife’ olarak ilan etmesinden sonra, o zamana kadar tam bir çaresizlik ve umutsuzluk girdabındaki başka güçlerin de ona destek vermesiyle ortaya çıkan durum, hepimiz için son derece öğretici derslere ve çarpıcı tablolar sergilenmesine vesile oldu.
Bu hareketin, en başta, -son aylarda terketmiş gibi gözükse bile- hasımlarını, düşmanlarını ve hattâ silahsız sivil insanları, kameralar karşısında boğazlatırken gösteren video filmlerini dünya haber ajanslarına servis ederek uyandırdığı dehşet, aslında İslamî bir dünya düzeni talebinde bulunan herkesin üzerine cîfe sıçratıcı mahiyetteydi. Ve bunu İslam düşmanlarının İslam ve Müslümanlar aleyhinde kullanacakları tabiî idi.
Nitekim, Bağdadî’nin kendisini Halife ve, Irak ve Şam diyarlarında da İslam Devletikurulduğunu ilan etmesinden hemen sonra, ilk tepkiyi Amerikan emperyalizminin o zamanki başkanı Barack Obama ve Vatikan hristiyan devletinin başkanı olan Papa’nın, ‘21. Asırda bir İslam Devleti asla kabul edilemez’ şeklinde vermeleri ve derhal, uluslararası sınırları emperyalist güçlerin istedikleri gibi delip geçtiği ilginç bir asimetrik savaş başlatmaları düşündürücücü idi. Onlar bu isimlendirmenin yalanına bile tahammül edemiyorlardı.
***
DEAŞ denilen bu hareketi iyi tahlik edemedik, yoğun propaganda savaşı içinde.. Kezâ, teknolojik açıdan gelişmiş ülkelerde okumuş, yüksek teknolojiyi kavramış ve amma o ülkelerde, inançları ve hattâ renkleri dolayısiyle bile dışlanmış binlerce genç insanın bu ‘İslam Devleti’ iddiasıyla heyecanlanıp müthiş bir savaşa girmeleri ve o kadar farklı etnik kökenlerden gelmelerine rağmen bu onbinlerin, tek bir komuta altında birleşebilmeleri bile son derece çetin bir iş idi.
Amma, İslam Devleti iddiası sahih olsaydı bile, İslam adına sergilenen mücadele yöntemleri ve kelle kesme, hele de savaşın içinde bile olmayan ve bir takım işçileri, sırf başka dinden oldukları gerekçesiyle boğazlama sahnelerinin dünyaya gösterilmesi karşısında, çoğu Müslümanlar kendilerini savunacak bir mecâl bulamadı. Çünkü, İslam’ı ve Müslümanları bir ‘gulyabanî’ halinde göstermeye çalışanlar inisiyataifi ele geçirmişlerdi.
(Bu konuya yarın da devam edelim, inşaallah..)
stargazete