İsrail, Petrol ve 3. Dünya Savaşı / Norbert Nelte
Yıl 1951. İsrail Hükümeti destekçisi Ha'aretz gazetesinden bir alıntı: Ağırçekimden Rumsfeldin Tandem Stratejisine ?
"Yakındoğunun feodal rejimleri, nasyonalist harekete, İngiltere ve ABD'ye askeri üs sunmak ve doğal kaynaklarını kullandırmak hususunda artık istek duymadıkları türünden vaadler vermek zorundaydılar.. İsrail devletinin güçlendirilmesi Batılı Güçler lehine bölgedeki politik dengenin korunmasına yardım edecektir...
İsrail buradaki bekçi köpeği rölünü üstlenmelidir. İngiltere ve ABD'nin çıkarlarına ters gibi görünse de İsrail'in buralardaki Arap uluslarına karşı saldırgan bir politika izlemesinde aslında korkulacak birşey yok. Şayet komşu Arap ülkelerinden bir kısmının Batıya karşı saygısızlıkları sınırı aşacak nitelikteyse, Batılı ülkeler şu veya bu nedenle olayı görmezlikten gelirse, İsrail birden fazla komşusunu cezalandırabilecek güçtedir..." (1)
Ha'aretz gazetesinin bunu 1951 yılında dile getirdiğine bakılırsa, insanı şaşırtan bu aşikar saldırganlığın bugünkü vaziyet ile bile tamamen örtüşür olduğu görülür. O zamanlar İran"ın başında bulunan Dr. Musaddık Anglo-Persian Company"e (şimdiki BP) ait petrol kaynaklarını millileştirince 1953 yılında CIA tarafından alaşağı edilip yerine gardiyanları olacak Şah Rıza Pehlevi getirilidi. Artık Tahran"da Washington"un istediği olacaktı.
Nasıl oldu da İsrail bu derecede askeri ve insani hakları hiçe sayan bir duruş sergilemeye başladı? İngilizler 1909 yılından beri İran"daki petrol kaynaklarını sömürüyorlar. 1. Dünya savaşında taraflar, petrolün öneminin farkına vardılar. Zira savaşlar ancak, büyük oranda akaryakıta ihtiyaç duyan tanklar, uçaklar, gemiler ve diğer lojistik araçlarla kazanılıyordu. 1928"te ise petrol kaynaklarını ABD ve İngiltere ile paylaşmak durumunda olan Irak da işe dahil oldu. 1945 itibarı ile Suudi Arabistan petrolü de ABD kontrolündeydi ve bu kaynaklar artık ABD tarafından diğer uluslara karşı bir tehdit unsuru olarak kullanılır hale gelmişti. 1990 yılında Japonya ABD"yi otomobil ihracatlarını arttırmakla tehdit ettiğinde, ABD bunun karşılığında petrol musluğunu kısacağı tehdidinde bulunmuştu. O zamanlar petrol rezervlerinin %60"ını elinde tutan ABD için bu kolay bir şeydi. Neticede Japonya otomobil ihracatını arttırmaktan vazgeçti. 2002 yılında ABD, atom denemeleri yapan Kuzey Kore"ye karşı aynı oyunu oynamak istediğinde başarı sağlayamadı, zira bu defa Çin petrol sevkiyatı işinin içindeydi artık.
1945 yılında Batı"nın bölgedeki petrol ülkelerini kontrol altında tutmak ve gerektiğinde de tehdit etmek için bir askeri üsse ihtiyacı vardı. İngilizler zaten yakın doğudan çekilmek durumundaydı. Bu durumda Siyonist hareket Batı için adeta biçilmiş bir kaftandı. Siyonistler hem Batı geleneğinin, hem de emperyalizmin düşünce sistematiğinin bir unsuruydular.
Batılılar, modern Siyonizmin kurucusu olan Theodor Herzl"in kendilerini bölge ile ilgili planlarını gerçekleştirmek adına 1900 yılındaki daveti sırasında değil fakat petrol zengini bu bölgede ilk defa bir kontrol üssüne ihtiyaç duyduklarında düğmeye bastılar. Çünkü o zamanlar bilgedeki Yahudi nüfusu ancak %5 civarındaydı. Bu oran ancak Theodor Herzl"in planlarından sonra % 20"ye yükseldi. Birleşmiş Milletler"in ABD planlarını mümkün olduğunca hızlı bir şekilde gerçekleştirmesi için de biraz daha destek eklendi işe. O zamanlar İngilizler"in desteği altındaki Siyonist yer altı örgütü olan Haganah CIA yardımı ile Flistinliler arasında korku ve dehşet saçmaya başladı.
1940 yılında Yahudilerin bölgeye göçünü belirli şartlara bağlayarak kısıtlayan İngilizlerin ünlü "Mc Donald Beyaz Kitabına" (Bölgede bir İsrail-Arap ortak devleti kurulmasını öngören İngiliz resmi politikasını anahatlarını çizen 1939 tarihli kitap) kaşı mücadeleleri çerçevesinde MS Patria"yı havaya uçurdular, 250 insan öldü. Aynı şekilde 1946 yılında da Ben-Gurion Hotelini havaya uçurarak 80 kişiyi öldürdüler. Arapların korkulu rüyası Sharon işte o zamanlar bile bu katillerle birlikte eylem halindeydi. Artık modern terörizm doğmuş bulunmaktaydı. ABD"nin baskısına rağmen sadece üç tane Afrika ve Asya ülkesi İsrail"in kurulmasına onay verdiler. Bölgeye ulaşan Yahudi göçmenler, 1948 Mayısında İnglizlerin terkini müteakip kontrolü artık elinde bulunduran Haganah ve CIA"nin etkisiyle bundan böyle dünyanın alıştığı ve bildiği üzere kurban değil fakat etkin ancak zanlı bir ulus durumuna geçmişlerdi bile.
1948 yılında demogarifk olarak % 20 civarındaki Yahudiler toprakların % 78"ini BM kararı ile elde ettiler, Nüfusun % 80"ini oluşturan Filistinlilere ise toprakların sadece %20"si bırakılıyordu. Bu, İsrail"in Siyonist emelleri için gerekliyidi, zira Siyonizm gereği Yahudiler daha fazla araziye ihtiyaç duyuyordu. Çoğunluğu ele geçirmek için bölgedeki 650,000 Filistinliyi hemen sürdüler. John Rose kanlı İsrail devletinin kuruluışu ile ilgili şunları aktarıyor:
"9 Nisan 1948"de Irgun adındaki fanatik Siyonist organizasyonun askerleri Menachem Begin (1982 Lübnan işgali sırasındaki İsrail Başbakanıydı) komutasında Filistin"in Yasin köyüne girdiler. Askerler köylülere evlerini boşaltmaları için 15 dk. zamanları olduğunu bildirdi. Daha sonra saldırıya geçtiler. İrgun teröristleri birkaç saat içinde soğukkanlı bir şekilde 300 kadar Filistin kadın, çocuk ve erkeği katletti. Bunlar 24 yıl sonra Şatilla ve Sabra"daki mülteci kamplarında tekrarlanacak olan sahnelerdi. Uluslararası Kızıl Haç örgütünden Jacques de Reynier bu olaydan kısa bir süre sonra Yasin köyünü ziyaret ettiğinde şunları söylüyordu: İlk oda karanlıktı ve içerdeki her şey darmadağın idi, içerde kimseler yoktu. İkinci odaya baktığımda ortada doğranmış ya da kesilmiş yatak ve mobilyalar, yığıntılar ve birkaç ceset gördüm. Buradaki "Temizlik Operasyonuna" önce makineli tüfekler ile başlamış, daha sonra el bombaları ile devamını getirip, en sonunda ise işi bıçaklar ile neticelendirmişlerdi. Bu herkes tarafından açık seçik fark edilecek bir şeydi. Aynı şey diğer odalarda da gerçekleştirlmişti. Tam gitmek üzereyken yan odaların birinde bir inleme duydum. Her tarafı aradım, bütün cesetleri çevirip baktım ve sonunda hala sıcak olan küçük bir ayak buldum. İnleyen on yaşlarında küçük bir kız çocuğuydu. Patlayan bir el bombası küçük vucudunu kısmen parçalamıştı, lakin hala hayattaydı. Her tarafta aynı korkunç manzara vardı". Köy nüfusu 400 olarak sayılmıştı. Bunlardan yaklaşık 50 köylü ancak kaçıp canını kurtarabilmişti. Geride kalanların tamamı planlı ve acımasız bir şekilde katledilmişti. Zira bunu ben kendim gözlemleyebildim. Bu haydutlar olağanüstü disiplinli bir şekilde çalışıyordu ve sadece bir yerden gelen emirler doğrultusunda eylem yapıyordu" (2)
Uri Shani yukardakine benzer dokümanlar ve deliller sunuyor (kendisi de Yahudidir, açıklamalarımızda antisemitik bir propaganda arayanlar için söylüyoruz bunu. Bunu dışında Siyonist İsrail hükümetinin duruşunu kritize eden daha bir çok Yahudi sesine rastlamak mümkündür. (3) )
Uri Shani kendisine ait Filistin Portalında "Filistinlilerin Sürülmesi" başlığı altında benzeri bir tabloyu gözler önüne seriyor:
" aşağı yukarı 80-100 arası Arabı katlettiler. Çocukları öldürmek için kafalarını tahta çubuklarla deliyorlardı. İçinde ölü olmayan ev yoktu. Erkek ve kadınlar evlerine kitleniyor, susuz ve gıdasız bırakılıyorlardı. Daha sonra bomba uzmanları geliyor ve evleri içindekilerle birlikte havaya uçuruyorlardı. Subaylardan biri bir askere iki kadını bir eve kitlemesini emretti, ev daha sonra bombalandı. Askerlerden biri, Arap bir kadına onu kurşunlamadan önce nasıl tecavüz ettiğini anlatıp gülüyordu. Henüz birkaç günlük bir bebeği olan bir kadına önce olay yerini zorla temizletmiş, daha sonra da kadını bebeği ile birlikte kurşuna dizmişlerdi. Eğitimli ve "iyi bir asker" olarak adlandırdıkları subaylardan biri katliamın başındaki komutan olarak seçilmişti ve bu olay herhangi bir çatışmanın ortasında gerçekleşmemişti, mevzu sadece Filistinlilerin zorla göç ettirilmesi ve etnik kıyımıydı: "Ne kadar az Arap kalırsa, o kadar iyi olur"
Bunlar, 29/10/1948 tarihinde El-Duahima katliamına katılan bir İsrail askerinin 09/06/1979 yılında "Davar" gazetesine yaptığı itiraflardır.(4)
İsrail devleti bir kan nehri üzerine kuruludur. Bu; Şili, Vietnam, Irak, Afganistan, Panama, Hiroşima ve ve ve .. birçok yerde olduğu gibi kaynağı Beyaz Saray olan bir nehirdir. Ancak bu nehirin daha çok kana ihtiyacı var. Petrol aktığı sürece "kar maksimizasyonu" güden bu düzende daha çok Arap kanı akacaktır. Ve böylece 1948 yılından sonra 1956 ve 1967 yılında olduğu gibi savaşlar birbirini kovaladı. 1970 yılında ABD"li milyarderlerin getirileri %79 oranındaydı"Libya önderliğindeki OPEC ülkeleri bu gelirden pay istediler ve 1970 yılında bir sevkiyat boykotunda bulunma kararı aldılar, petrol fiyatlarını yükseltmek için1973 yılında kararı uygulamaya geçirdiler. Müteakiben Pazar günleri araç sürmeme yasağını getirildi. Böylece tekrar sınırı aşma cüreti gösterilmişti ve bu kesinlikle cezasız kalacak değildi. Ceza ise 1973 İsrail-Arap savaşıydı.
ABD eski Dışişleri Bakanı ve Yakındoğu danışmanı Henry Kissinger şöyle diyor. "1973"teki stratejimiz neydi? İlk sebep Birleşik Arap cephesini yok etmekti."
Henry Kissinger "1973"deki strrtejimiz neydi?" yani "ABD stratejisi neydi" derken adeta Ha'aretz gazetesinin baştaki sözlerini teyid eder durumdadır. ABD, İsrail"in katliamlarına onay verip sonra da kendini gayet masum bir şekilde sergilemektedir. Halbuki İsrail sadece küçük bir ABD birliğidir, bir ABD bekçi köpeğidir. Nitekim ABD"nin (örnek olarak 2006"daki) tahminen 5 milyar Dolar tutarındaki askeri ve 5 milyar Dolar tutarındaki ekonomik yardımları düşünülürse, ABD"nin parayı kesmesi durumunda İsrail hemen çökecek duruma gelecektir. Şayet yarın Orta Doğudaki petrol tükenecek olsa o zaman İsrail diye bir devlet de kalmaycaktır. O zaman bütün bölge sadece kum yığınları üzerinde kurulu kalırdı.
Ancak petrol akmaya devam ediyor ve ABD, Lübnan"da cereyan eden bu savaşta da (2006) kârlı silah sevkiyatlarını artırdılar. Amaçları ise gene liberal tutucuların ve radikal OPEC ülkelerinin petrol birliğini kırmaktı.
1973"deki savaştan sonraki savaş ise 1982 yılında Lübnan"a karşıydı. Şaron burada Sabra ve Şatilldaki mülteci kamplarında 1200 ile 3500 arası Filistinli çocukların, annelerin ve babaların Hırıstiyan Falanjlar tarafından katledilmesini sağladı. İnsanlar kamplardan guruplar halinde belirlenemeyen başka yerlere götürülüp katledildiği için tam olarak kaç kişinin katledildiği hesaplanamadı. (5)
İsrail Filistinlilere karşı sürekli bir savaş sürdürmektedir. Filistinliler bütün Arap alemi adına tutsak edilmiştir. ABD Irak"taki petrol boru hatlarındaki yangınlar üzünden petrol taleplerinin ancak üçte ikisine ulaşmaya çalışmakla uğraşırken Filistin"de gene 5 çocuk ölüyor ve ailleler evlerini terk etmek zorunda kalıyor. Filistin nüfusu azalsın ve ABD"nin polisi rolündeki İsrail daha çok genişleyebilsin diye çocuklara nişan alınıyor, bir taşta iki kuş vuruluyor. Her kim bu ifadeleri abartılı buluyorsa gelip bir Filistinlinin günlük hayatını izlesin:
İsrail, Birleşmiş Milletlerin 1967 yılındaki Doğu Kudüs dahil o zamanki toprakların %22"nin Filistin"e ait olduğuna dair kararını çiğniyor. Buna karşılık bir de ilgili karara aykırı olarak, illegal bir biçimde bölgeye yeni yerleşim birimleri açmaya devam ediyor.
Bölgedeki Arap gençliğinin hiçbir perspektivi kalmamıştır. Meslek öğrenemedikleri gibi iş bulamamakta ve evlenememektedirler. Evleri ise yerle bir edilmektedir. İsrail Filistin"deki su kaynaklarının tamamını istiyor. Filistin toprakları üzerindeki İsrail göçmenlerine adam başına günde 300 litre su harcarken, Filistinlilerde bu miktar adam başına 20 litredir. İsrail topraklarındaki Yahudilerin kübik metresi için 0,80 Şekel, İşgal altındaki Filistin topraklarında yaşayan Yahudi göçmenlerin 0,30 Şekel ödedikleri Filistinlilerin aslında kendilerine ait olan bu suya Filistinliler 4,60 Şekel ödemek zorundalar (1998). Bu İsrail devletinin Filistin topraklarındaki illegal işgalinin bir uzantısından başka bir şey değildir.
İsrail ordusunun sözümona uyguladığı cezalandırma aksiyonlarında Filistinlilern sürekli olarak elektrik ve suları kesilmekte, Filistinli ailelerin alış verişe bile çıkmasını engellemektedir. Şaron"un askerleri yarım milyon zeytin ağacını kökleri ile birlikte yerinden söktü. Beyt Lahia"da 30 metre derinliğinde bir çukur açtırıp içine Gazze"ye ait su stoklarına zehir sızdırmak için 50,000 ton kimyasal ve askeri atık gömdürdü. Su şebekesini kirletmek için ve Filistinliler arasında salgın hastalık çıkarmak için atık su ve temiz olan içme suyu şebekelerini birbirine bağlattırdı. Salt İsrail"in yeri genişlesin diye, Filistinliler işte bu yöntemlerle defedilmeye çalışılıyor.
İsrail ordusu içme suyunu kirletti, çocukların kollarını kırdı, halkı ses bombalarıyla taciz etti, aileleri kendi evlerine hapsederek terörize etti.
İsrail"in varolma hakkı vardır. 1948"deki haksız toprak işgalleri artık tarih oldu. Ancak aynı şekilde Filistin"in de varolma hakkı vardır. Bunlar iki ayaklı hayvanlar değildir, bunlar kalbi, ruhu ve mantıkları olan insanlardır. En nihayette işi ancak Yahudi ve Filistinliler beraberce çözüme ulaştırabilirler. Karlarını katlama peşinde koşanların zaten çözüm ile bir ilgileri olamaz. Başka halkları baskı altında tutan bir kavmin kendisi de özgür olamaz.
Ve şimdi 2006"da İsrail ordusu tekrar Lübnan topraklarında, ve tekrar neden yine Arapları katlediyorlar diye soruyor kendi kendine insan? Batı konuyu Hizbullah"ın iki asker kaçırmış olmasına bağlıyor. Ancak daha önce Lübnanlı iki sivil sebebsiz yere İsrail tarafından kaçırılmıştı. Asıl provokasyonu İsrail yaptı. ABD"nin ilgi ve alakası nedir peki burada? Görünen odur ki iş S.Petersburg"taki G-8 zirvesinde İran"a son bir ültimatom verdildikten hemen sonra başlamıştır. Ve şimdi de bu terör şovu (6) ki ellerinde bir korku hikayesi var ve 1993"te Dünya Ticaret Merkezine bombalı saldırıyı yürüten CIA ajanı Remzi Yusuf"tan başka bir şey bırakmamıştır. Bu tür korku hikayelerinde sürekli, kaba sakallı Bin Laden ve Pakistanda tutuklu Remzi Binalşip gibi CIA ajanları senaryonun içinde peydah oluyor. CIA"e gerçekten saygı dymak gerekir. PR departmanlarında sanal hikayeleri gerçeğe çevirecek nitelikte yetenekli insanlar var. Onların yanında Grimm Kardeşler bile fos kalır.
En önemlisi insanların bu hikâyelere inanması değil miydi? Bakın bu defa da iş gayet pürüzsüz yürüdü işte. Fırıncı hanımefendi şöyle der o zaman: "Oh, Müslümanlardan öyle korkuyorum ki, gerçekten de fazlasıyla saldırgan insanlar". Komşusu hemen atılır: "Evet bence de, kovulmayı hak ediyorlar", Washington ise: "İslami Faşistler" diyor. İngilteredeki bir ankette güya Müslümanların % 60"ının Batı ülkelerinde bir gelecek göremediklerini bildiriyor. Biz bütün bunlara bravo diyoruz. Müslümanların % 60"ı en azından Batı ülkeleri ile ilgili işin iç yüzünü görebiliyorlar.
Bunların tek yaptığı kültürleri birbirlerine saldırtmak. Bu tür saldırılardan sonra da muhakkak bir petrol savaşı getirtirler. Şimdi, İsrail ordusu işini bitirememişken ve Hizbullah"ın elinde henüz daha 6,000 füze varken ateşkes ilan ettiler. Yoksa bu siyonistlerin alışılagelmiş bir yöntemi değil kesinlikle. İsrail"de yeni seçim çağrıları günden güne yükseliyor. Olmert neden bu riski alıyor, işin arkasında muhakkak aşağılık bir plan olmalı. Şimdi güya Birleşmiş Milletler Güney Lübnan"a 15,000 kişilik bir barış gücü ile yerleşecek. Almanlar da asker göndermek niyetindeler. Tuzağa düşürülmezler mi o zaman? Daha önce burada yazdığımız gibi (7) uzun süre önce planlandığını düşündüğümüz İran ile bir çatışmanın içine çekilebilirler mi? Ve iş sadece bununla kalır mı acaba?
Şüpheler çok da asılsız değil. Çin 2012 yılna geldiğimizde ABD"yi gayri safi milli hasılada geçmiş olacak. Bu durumda Çin aynı zamanda ABD ordusundan daha büyük bir orduya sahip olacağı gibi istediği gibi hareket edebilecektir de. Pek değerli "Cowboy"lar ve "Girl"ler bunu bekleyecek durumda değillerdi elbette. Bu yüzden kendileri için daha fazla petrol gerekli olduğu gibi aynı zamanda Çin"e akan petrol musluğunu da kısmaları gerekli.
Richard Clarke işte bu üzden "Scorpion"s Fate (Akrebin Akıbeti)" adlı kitabında ABD ile Çin arasındaki bir nükleer savaşın 6 yıl içinde gerçekleşeceğini öngörmüş. Anti-terörizm uzmanı Clarke, Beyaz Saray ve Pentagon"da 30 yılı aşkın bir süre danışmanlık yapmıştır. 11 Eylül saldırılarından sonra Bush için kriz yönetiminden sorumlu kişiydi. 2003 yılında kendi isteği ile görevinden ayrıldı. O günden beri Beyaz Saray"daki şefleri ve Cheney ile Rumsfeld"in etkisiz savaş iedeolojilerini keskin bir eleştirmeni haline gelmiştir.(8)
Rumsfeld Tandem taktiğini temsil ediyordu. Bir savaştan sonra vakit kaybetmeden diğerine geçilmeliydi, aksi taktirde pedalları dönmeyen ve desteksiz bir bisiklet gibi hemen yere düşerdiniz. Şimdi bu savaş aşıklarının doğrudan enerji ile çalışan yeni bir silahı da devreye sokulmuş oldu, adı Mikrodalga (9) silahı ve insanı aynen bir mikrodalga fırını gibi kızartıp büzüştürerek çekilmesine sebeb oluyor. Bu silah Lübnan"da test edildi. "Die Linke Zeitung" tarafından aktarılan Prof. Paola Manduca"ya (Genua Üniversitesi genetik Prof.) ait "İsrail Lübnan"da yeni ölümcül silahlar kullanıyor" (10) adlı yazıda ve sunulan raporda burada kullanılan maddenin gerçektende RU8 olduğu ispatlanıyor
Bush"un deyimiyle "Rakip" olarak gördükleri Çin de bu silahtan geliştirip kendi petrol sevkiyatçılarını aynı silahla donatana kadar ABD bu avantajı kullanacaktır..
Savaş karşıtı hareket şimdi ara vermeden mücadelesini sosyal kavgası ile birleştirmelidir.
Israil ! Lübnan"dan ve Filistin"den çık!
Çık ! Çık! Çık!
İsrail"e her türlü ödeme ve askeri yardım derhal durdurulsun !
İsrail"e silah sevkiyatına son verin !
Filistin Devleti derhal ilan edilip Avrupa tarafından behemehal tanınmalıdır !
İsrail ve ABD ile diplomatik ilişkiler derhal kesilmeli ve ticari boykot başlamalı.
Bunlarla dostane ilişki içinde olan tüm kurum ve kuruluşlar ile ilişkiler kesilmeli
Lübnanlı ve Filistinli dostlarınızı yalnız bırakmayın !
Bunların nerdeyse tamamının Sosyalizme yönelik bir geçiş talebi olduğunu biliyoruz. Ancak Yakın Doğuda barışın hakim olması da bu türden bir geçiştir. Bu yüzden bu taleplerimizden vazgeçecek değiliz. İşte bu talebi yok etmek için her bir Filistinliyi katlettikten sonra barıştan sözederler. Peki III. Dünya savaşıyla ne yapacağız. Hala Bush"un uyku saatimizde bize anlattığı masallara mı inanacağız.
Yaşasın Uluslararası Dayanışma !
Kalkın Ayağa !
Notlar:
1 Ha"aretz 30.9.51, Nach Rose, Shf. 21
2 John Rose: "İsrail ve yakındoğudaki rolü", Shf. 50
http://www.edition-aurora.de/index2.htm?palaestina/index.htm
3 http://www.juedische-stimme.de/index.htm
http://www.linkezeitung.de/cms/content/view/809/35/
4 Uri Shani: Palästina Portal über "Filistinlilerin Sürülmesi"
http://www.arendt-art.de/deutsch/palestina/Stimmen_Israel_
juedische/Uri_Shani_vertreibung-der-palaestinenser.htm
5 http://www.pallast-publisher.com/massaker.htm
6 http://www.zweitausendeins.de/writersblog/broeckers/index.cfm?CT=1
7 http://www.linkezeitung.de/cms/content/view/398/35/
http://www.linkezeitung.de/cms/content/view/345/35/
http://www.linkezeitung.de/cms/content/view/267/35/
8 Spiegel Özel: "Kaynaklar Savaşı", Shf. 17
9 http://www.mikrowellenterror.de/artikel/munzert2.htm
10 http://www.linkezeitung.de/cms/content/view/898/35/
Linke Zeitung Gazetesi - Almanya