İsrail ve Paralel’in taktiği aynı: Biz ne yaptık ki?!?

8 Temmuz Salı günü, “Bir Yahudi’nin kaleminden, Yahudilerin hastalıklı ruh yapısı” başlıklı bir yazı yazmış, o yazıda Gilad Atzmon adlı bir “Yahudi müzisyen ve yazar”ın “Yahudilerle ilgili tesbitleri”ni aktarmıştım...

Gilad Atzmon diyordu ki;

Bir Yahudi “öldürmek” zorunda kaldığında “hiç acımadan” öldürür, daha sonra da gider “Ağlama Duvarı’nda ağlar!”

Evet, önce öldürür,

Sonra da ağlar!..

Önce “soykırım” yapar,

Sonra da, “Barış, hemen şimdi” konulu bir gösteriye katılır!..

Bunu, Gazze’ye yönelik son “katliam”larında da gördük...

“Bomba” atıyorlar, “füze” atıyorlar, “öldürüyorlar” ama sonra da diyorlar ki; “Biz ne yaptık?!?”

Elinin körü!..

Daha ne yapacaksınız?..

Neymiş;

“Kendilerini savunmuşlar!”

Tamam da;

Bir insanın veya ülkenin “kendini savunabilmesi” için, kendilerine yönelik bir “saldırı” olması gerekmez mi?..

Peki, hani nerede saldırı?..

Filistin tarafından atılan 3-5 füze var ama, herhangi bir eve isabet etmemiş!.. Ortada “yıkım” yok, “ölüm ve yaralanma” yok!..

Sen kalkmış;

“Bana saldırdılar” deyip, Gazze’ye “400-500 ton bomba” yağdırıyorsun!..

200 civarında ölü,

Yüzlerce yaralı,

Ve yıkılan binalar!..

Tepkiler yükselince diyorsun ki;

“Ben ne yaptım ki?!?”

Ulan terörist;

Daha ne yapacaktın?..

HEP AYNI TAKTİK!

Malûm, bir “Yahudi”den bahsedildiğinde, bizim milletimiz der ki;

“Bir Yahudi, cami avlusuna gider, avluda tek başına kalan bir Müslüman’ı yakalar, onu öldürünceye kadar döver, ama bir yandan da bağırır: Yetişin ey Müslümanlar, bu Müslüman beni öldürecek!”

Onun “imdat” seslerini duyan diğer Müslümanlar da der ki; “Bizimkinin yaptığı da çok ayıp!.. Hiç, cami avlusunda adam dövülür mü?”

Bilmezler ki gerçeği!..

Gerçekte; “dövülen Müslümandır, döven de Yahudi!”

Bu, tarih boyu, hep böyle olmuştur!.. “Dayak yiyen ve kınanan” hep Müslüman olmuş, Yahudi de “sütten çıkmış ak kaşık” rolünü oynamıştır!..

“Kavga”nın sonunda, yüzü-gözü yara-bere içinde kalan “Müslüman” olmuş, “Yahudi” ise; “Ben ne yaptım ki?!?” demeye devam etmiştir!..

PARALEL’İN TAKTİKLERİ!

Hiç kimse kusura bakmasın ama; sadece “Filistin’deki” değil, “Türkiye’deki manzara” da aynıdır!..

Türkiye’de, “Yahudi taktiği”ni uygulayıp, üste çıkmaya ve kendilerini “haklı” göstermeye çalışan, “Paralel Yapı”dan başkası değildir!..

Malûm;

“Emniyet” ve “Yargı” başta olmak üzere, “bürokrasinin kılcal damarları”na kadar sızmış bir “Paralel Cunta” var!..

Bu “cunta”nın neler yaptığını “MİT’e darbe girişimi”nde gördük... 

“Gezi kalkışması”nda gördük...

“Darbe amaçlı kirli 17-25 Aralık operasyonları”nda gördük, “30 Mart seçimleri”nde gördük!..

“Daha öncesi” de var ama,

O kadar geriye gitmeyelim!..

Neyi amaçladıklarını ve ne gibi “iğrenç emeller” beslediklerini hep birlikte gördük!..

İyice anladık ki;

“Bunlar, kendilerinden olmayan, kendilerine biat etmeyen en küçük derecedeki bir memura bile hayat hakkı tanımazlar!..

İsterler ki;

Her yerde kendileri olsun,

Her yere kendileri hükmetsin!”

Bunları yüzlerine karşı söylediğinizde, alacağınız cevap şudur:

“Biz ne yaptık ki?”

7 ŞUBAT’TAN N’AABER?

Sıralarsınız yaptıklarını!..

O zaman da derler ki;

“İspat et!..

Belgesini göster!”

Tamam, “belge” de gösterelim, “ispat” da edelim ama siz, önce şu “sorulara” cevap verin:

“Eğer 7 Şubat darbe değilse gidin Başbakan Erdoğan ve Hakan Fidan’ı ikna edin... Ucuz polis eskisi tetikçiler saldırı oklarını Fidan ve Erdoğan’a yöneltirken niye sesiniz çıkmıyor?

Belirli internet siteleri üzerinden çözüm sürecine operasyon çekmeyi biliyorsunuz. Bazı yazarlara bilgi ve belge aktarıp kara propaganda yaptırıyorsunuz.

Kalkmış; basın özgürlüğü diyorsunuz... O zaman gazetelerinizde 7 Şubat’ı eleştiren ve Hakan Fidan’ı savunan tek bir yazı ve yazar niye yok? “Kirli 17 ve 25 Aralık operasyonları”nı eleştiren bir tek yazı var mı gazetelerinizde?

Yani, biri çıkıp da, “7 Şubat diye bir şey yok” diyorsa; ya “yalan” söylüyordur, ya “saf”tır, ya da ne olup bittiğini anlamayacak kadar “aciz”dir. Hadi biz uydurduk, Başbakan, hükümet, MİT niye 7 Şubat’ın kendilerine yönelik bir komplo olduğuna inanıyor?

Hanefi Avcı için mahkemeler kurgulanıyor, Yüce Divan’da yargılanması gereken İlker Başbuğ tutuklanıyor ve 7 Şubat’a destek çıkanlar tüm bu dâvâlara da sahip çıkıyor.

Hakan Fidan’a hakaretler ediliyor ama çıt çıkmıyor. Cumhuriyet tarihinin en büyük sorunu olan “Kürt Sorunu” çözülme aşamasında ama, gazete ve televizyonlarınızda hâlâ kara propaganda ve yalan haberler yaptırılıyor. Gezi sürecinde, yabancı medyadan daha gönüllü hükümet karşıtlığı yapıldı!.. Seçilmiş hükümetin meşruiyeti sorgulandı.

Saymaya devam edelim mi?..

17 ve 25 Aralık’taki “kirli operasyon”dan, “Dışişleri’ndeki gizli toplantıyı deşifre etmek”ten ve 30 Mart öncesi kurulan “kirli ittifak”tan söz edelim mi?..

Hani “belge” diyorsunuz, “ispat et” diyorsunuz ya; bundan âlâ “belge”, bundan âlâ “ispat” mı olur?..

866 BİN DİNLEME!

Nedir belge?..

Elbette “resmi açıklama”dır!..

O halde, buyrun 14 Temmuz Pazartesi günü, gazetelerin manşetlerinde yer alan “866 bin dinleme” başlıklı habere göz atalım...

Habere göre;

Bir “resmi ağız” olan Adalet Bakanlığı, son 4 yıl içinde “Meclis Başkanı, Bakan, milletvekili, işadamı, gazeteci ve subaylar” dahil, “866 bin kişinin telefonlarının dinlendiğini” açıklamış!..

Haber, özetle şöyle:

“Bakanlık Müsteşarı Kenan İpek, 17 Aralık sonrası dinlemelerle ilgili araştırma sonuçlarını açıkladı... Kapatılan özel yetkili mahkemeler ile TMK gereği kurulan mahkemelerde yapılan incelemelerde, 2010-2014 arasında, 297 bini adli, 569 bini önleme olmak üzere toplam 866 bin dinleme yapıldı.

İpek, cemaati hedef aldı: TBMM Başkanı, bakanlar, vekiller, işadamları, gazeteciler, savunma sanayi yönetici ve uzmanları, Aselsan ve MKE yöneticileri, muvazzaf ve emekli subaylar dinlenmiş... Bunları kim adına ve ne için dinlediklerini mutlaka ortaya çıkarırız.”

KİME SERVİS EDİLDİ?

Peki, sormak gerekmez mi;

“Dinleyenler” kimlerdir?..

Eskiden “telefon sapıkları” vardı, rastgele telefon açarlar, karşılarına bir “kadın” çıktığında, onun “Alo, kimsiniz?” demesinden bile “doyumsuz bir haz” alırlardı!..

Adı üstünde sapık!..

Zevk alıyor, tatmin oluyor!..

Ama, “866 bin dinleme”yi yapanlar, herhalde “sapık” değil!..

Onların bir “hedefi” var!..

Dinliyorlar, kaydediyorlar... Sonra da gerekirse “montaj”lıyorlar ve “itibar suikastı” yapıyorlar ya da, “tehdit ve şantaj” amaçlı kullanıyorlar!..

Peki, “kim” bunlar?..

“Paralel” değilse, kimler?..

Hadi, anladık dinliyorlar!..

İyi de, bunu “nerede” kullanıyorlar, kimlere “servis” ediyorlar?..

En önemlisi de;

“Hangi ülkeye ve hangi ülkenin hangi istihbarat örgütüne?”

Söyleyin Allah aşkına;

Bir “vatan hainliği” değil midir bu?..

Bunları önlerine koyduğunuzda, hemen diyorlar ki; “Biz ne yaptık ki?”

Ne gariptir ki;

“Yahudi de aynısını söylüyor!”

Demek oluyor ki;

Yahudileri “otorite” kabul etmeleri boşuna değilmiş!..

Hep, aynı taktik!..

AKADEMİ’DE HİLELİ SINAV!

Hani, hep deriz ya;

“Paralel Yapı, gerek üniversite sınavlarında, gerek memuriyet sınavlarında soruları çalıyor, kendi adamlarına dağıtıyor ve böylece sınavı kazanmalarını, üniversitelere ve devlet kadrolarına sızmalarını sağlıyorlar!”

Onlar da, hep derler ya;

“Hani delil, hani ispat?”

Birçok “delil” var da, buyrun “en son delil”den söz edelim...

Yine 14 Temmuz tarihli gazetelerde; “Akademi’de hileli sınav” başlığı altında bir haber vardı ve deniliyordu ki; “688 polis, yanlış sorulara doğru cevap verdi!”

Peki, nasıl olmuş bu?..

Efendim; 2009-2012 yılları arasındaki “Komiser Yardımcılığı” sınavlarıyla ilgili olarak “5 polis yöneticisi” hakkında soruşturma başlatılmış... İşte bu “soruşturma” esnasında “Paralel tezgâh” ortaya çıkarılmış!..

Haber, özetle şöyle:

“Müfettişler, 100’er soru sorulan 2009’daki sınavda 12, 2010’daki sınavda 14, 2011’de 19 ve 2012’deki sınavda ise 5 yanlış soru sorulduğunu belirledi.

Araştırmalarda “Polis Akademisi’nce” hazırlanan ve 2011’deki soru kitapçığında yeralan 19 hatalı soruya, sınava giren 1000 kişiden 688’nin aynı “doğru” cevabı verdiği belirlendi.

2010 Aralık’ta Emniyet Genel Müdürü tarafından, sınavların Polis Akademisi yerine Milli Eğitim’ce yapılması için resmi yazıyla talimat verildiği, ancak talimatın sınavları hazırlayan Eğitim Dairesi’nce sümen altı edildiği de tespit edildi. Savcılık soruşturması istenen 8 polisten 5’i için bu izin verildi.”

Tezgâhı görüyorsunuz değil mi?..

Sınavda “19 hatalı soru” soruluyor ama, sınava giren “1000 kişi”den 688’i, yanlış soruya “doğru cevap”(!) veriyor!.. 

Hani, “1-2 tane” olsa, anlaşılır... Ama 688’ini anlamak mümkün değil!.. 

Hayret bişey!..

Polis adaylarının 688’i birden “aynı şıkkı” işaretliyor!..

Bu, nasıl olur?..

Demek oluyor ki;

Adaylar, “soruların cevapları”nı önceden almışlar!.. Yani, “hangi soru” sorulursa sorulsun, “işaretlenecek şık”, kendilerine ezberletilmiş!..

İNSAN OLAN UTANIR!

Şimdi kalkmışlar;

“Masum polisler görevden alınıyor!.. Masum hakim ve savcılar sürgün ediliyor!.. Öyle bir zulüm ki, 28 Şubat sürecinde bile böylesi görülmedi!..

Hak mıdır bu, adalet midir?..”

Hadi kuldan utanmıyorsunuz, bari Allah’tan korkun be adamlar?..

Siz “hileli sınavlar” yaparken, insanların “telefon”larını dinlerken, hangi “kul hakkı”na riayet ettiniz, hangi “adalet” ölçüsünü uyguladınız?..

Şimdi kalkmış;

Utanmadan ve yüzünüz hiç kızarmadan; “Biz ne yaptık ki!” diyor ve “masum” pozlarına yatıyorsunuz!..

Ne yapmadınız ki?..

Neler yapmadınız ki?..

Bu ülkenin “sır”larını elde edip, “elin gâvurlarına peşkeş” çektiniz!.. “Hükümet’e darbe” yapmaya kalktınız, Hükümet’e darbe!..

Daha ne yapacaktınız?..

İnsan; “Biz ne yaptık ki?” derken biraz olsun utanır, biraz olsun yüzü kızarır!..

Ama siz; “otorite” kabul ettiğiniz “Siyonist İsrail” gibi, hâlâ “sütten çıkmış ak kaşık” rolü oynuyor, hâlâ “masum” olduğunuzu iddia ediyorsunuz!..

Bu nasıl “Paralel”liktir ki;

İsrail de aynısını yapıyor!..

Hem “katliam” yapıyor,

Hem ağlıyor!..

“Timsah”lardan farkınız yok!.. Ne demek şişman kedi?.. Biz, “tuzu kuru” deriz!

Bizim “aydın-cık”lar, lâfa başlarken; “Ben Paris’teyken” diye başlar ve “hava”larını basarlar ya; onların sadece “beden”leri değil, “kafa”ları da kalmıştır Paris’te!..

Dikkat edin; “Ben Paris’teyken” diyenlerin büyük çoğunluğu; “Ben Erzurum’dayken!.. Diyarbakır’dayken!.. Trabzon’dayken!.. Yozgat, Ankara ve İzmir’deyken!” demezler!.. Kimbilir, belki de “kendi ülkesinin şehirlerine gitmemişler”dir!.. Ya da, “yerli” görünmek istemezler!..

CHP ve MHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Ekmeleddin İhsanoğlu da; “Ben Paris’teyken” diyenlerden değil ama, “Ben Kahire’deyken!” diyenlerden!..

Yani, o da Türkiye’ye ve Türkçe’ye yabancı!.. O kadar yabancı ki; Türkçe’yi “İngiliz aksanı” ile konuşuyor ve sık sık “zengin”leri kastederek “şişko kediler” ifadesini kullanıyor... Bildiğim kadarıyla “Şişko kediler” tabiri, “Amerika’dan gelme” bir tabir... Bizim “yerli” insanımız, yani bu ülkenin insanı, “zengin”ler için der ki; “Tuzu kurular!”

Ekmeleddin İhsanoğlu, İngiltere’ye kral, Amerika’ya Başkan seçileceğini filan sanmasın!.. Unutmasın ki; hasbelkader bu ülkenin adayıdır!..

“Bedeni” Türkiye’de ama, “kafa”sını da getirsin yurt dışından!..

yeniakit

Bu yazı toplam 665 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar