İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

İsrail'den 'pes' dedirten talep!

İsrail ile Türkiye arasındaki soğukluk bir ziyaretle ortadan kaldırılabilir mi? Gazze katliamından sonra hiç olmadığı kadar yolları ayrılan iki ülke arasındaki sorunun niteliğini bilmeden kolay umuda kapılanlar olabilir. İki ülke ilişkilerini geren her gelişmeyi İsrail'den bakarak görenler, "İsrail'den Türkiye'ye tokat gibi misilleme" cümlelerini sakınmadan kullananlar için ortada ciddi bir sorun yok. Sadece Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Gazze katliamıyla ilgili sözleri kriz gibi görünüyor ve bunlar da kişisel şeyler! Acaba öyle mi?

İsrail Sanayi, Ticaret ve Çalışma Bakanı Binyamin Ben-Elizer'in Türkiye ziyareti ile eski samimi ilişkilere dönülecekmiş! İki ülkenin; 1997'lerde Ortadoğu'yu kökten değiştirmeyi amaçlayan, bizdeki bazı hayalperestlerin Türkiye'nin itibarını yerle bir ederek imzaladıkları, bir kısmı hâlâ gizli olan ve Meclis denetiminden gizlenmiş anlaşmalar dönemine geri dönmesi artık mümkün değil. Dünya ve bölge konjonktürü böyle devam ettiği, olağanüstü gelişmeler olmadığı müddetçe böyle de devam edecek.

Ben-Elizer'in "Eğer Türkiye eski günlere dönmeyi kabul ederse, Suriye ile arabuluculuğa devam etmesini kabul edeceğiz" mealindeki açıklamaları gerçekten utanç verici. Ben-Elizer bu tutumun Başbakan Binyamin Netanyahu'nun, hükümetin görüşü olduğunu söylerken Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, kendisine danışılmadığını, Türkiye'nin arabulucu olmasını kabul etmeyeceklerini söylüyor. Türk medyası ise bunu İsrail kabinesinde Türkiye bölünmesi olarak pazarlıyor.

Barış, arabuluculuk, diyalog iki taraf da isterse mümkün. Türkiye'nin arabuluculuğu sadece Suriye'ye değil, İsrail'e de iyilik yapmaktır. İsrail yönetiminin, bu rolü Türkiye'ye karşı bir koz olarak kullanmasının ne anlama geldiğini bir düşünelim. "Siz bizim için barış istiyorsunuz, size bize iyilik yapma fırsatı vereceğiz ama şunları şunları isteriz" gibi, Türkiye'nin gayretlerini paraya çevirme şeklindeki tutum karşısında hayretler içinde kalmamak mümkün değil!

Suriye-İsrail dolaylı görüşmeleri son aşamaya gelmişti. Bir adım sonra taraflar doğrudan görüşmek için masaya oturacaktı. İsrail de bunun için söz vermişti. Bu sözden hemen sonra, yani bir adım sonra İsrail savaş uçakları Gazze'de o katliama başladı. Fosfor bombaları, kimyasal silahlar, küçücük bir kara parçası ateşe verildi. Bazıları, şimdi bakanlık koltuğunda, Gazze'ye atom bombası atılmasını bile istediler. Şok edici bir gaddarlık izledik. Barışa, barış girişime, verilen sözlere cevap katliam oldu. Türkiye şaşkındı. Bir devlet, verdiği sözün, hem de bugünlerde yana yakıla ilişkilerini düzeltmeye çalıştığı Türkiye'ye verdiği sözün tam tersi hareket etmiş, bu hareket insanlık suçu işlemek olmuştur.

Böyle bir ülkeye nasıl güvenebilirsiniz? Şimdi aynı ülkenin bir bakanı, Türkiye'ye gelip, "yeniden arabulucu olun ama bizim istediklerimizi de yapın" diyor. Bu nasıl bir aşağılamadır böyle! Türkiye'yi parmaklarında oynattıkları günlerin alışkanlığı olmalı. Hazmedilir bir durum değil.

Diyelim bu söze inandık. Kabul ettik, her şeyi unuttuk, İsrail ile sorunları yok farzettik. Ne olacak? Yeni bir Gazze saldırısı olmayacağına, Lübnan'a saldırı olmayacağına dair kim güvence verebilir? İsrail'in verdiği, (vermeyecektir kesinlikle) sözlere kim itibar eder?

Lübnanlı yetkililer, İsrail'in Lübnan'a saldırı hazırlıkları içinde olduğu konusunda dünyayı uyarırken, İsrail-Hizbullah savaşının devamı her an beklenirken, İsrail Genelkurmay Başkanı Gabi Eşkinazi, Gazze'ye saldıracakları tehdidinde bulunurken, Askeri istihbaratını yöneten General Amos Yadin de, Genelkurmay Başkanı Eşkinazi gibi Gazze'ye yeni saldırı isterken verilen sözlerin bile hiçbir anlamı olmayacaktır.

Türkiye, Suriye konusunda da Gazze konusunda da İsrail'in kendisini nasıl küçük düşürdüğünü tecrübe etti. Bu seferki şartlı arabuluculuğun bedeli Lübnan'a saldırı olacaktır. Barışı bile çatışma yolunda, savaş yolunda araç olarak kullanan bir ülkenin sözleri ne anlam ifade eder?

Yeni saldırıların sebebi Hizbullah ya da Hamas olmayacak. Siyasi anlamda tükenen, bölgesel nüfuzunu büyük oranda kaybeden, köşeye sıkışan, Türkiye'nin yapıp ettikleriyle elindeki kartları birer birer kaybeden İsrail, bu durumdan kurtulmak için kriz çıkaracaktır.

Hem, Başbakanı Netanyahu, "Türkiye dürüst arabulucu değil" açıklaması yapmadı mı? Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'yi yeni arabulucu ilan etmedi mi? Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, buna karşı çıkmadı mı? Bu gelişme; Trükiye'yi devre dışı bırakma planı değil miydi? Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, "Altyapısı iyi hazırlanmamış ve tüm tarafların desteğini almamış girişimler gereksiz hayal kırıklıklarına yol açabilir" diye tarafları uyarmadı mı?

İsrail'le krizin tek sebebi Gazze değil. Türkiye, Suriye, Irak, İran ve diğer bölge ülkeleriyle birlikte, yeni bir şeylerin hazırlıkları yapılıyor. Süreç çok hızlı ve kararlı ilerliyor. İsrail'i ve bazı Avrupa ülkelerini tedirgin eden şey bu. Bu süreç devam ettiği müddetçe İsrail-Türkiye ilişkileri düzelmeyecek. Türkiye bütün bunlardan vazgeçerse İsrail rahat edebilecek.

Barışı rüşvet olarak kullanıyorlar. Gerçekten de, bu seferki arabuluculuğun bedeli Lübnan olacaktır.

Bu yazı toplam 1975 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar