İbrahim Karagül
İsrail'in bu ziyareti hazmetmesi çok zor...
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Lübnan ziyareti en fazla kimi rahatsız edecek? Elbette İsrail'i... Tel Aviv yönetiminin, bu ziyaretten korkunç bir hazımsızlık duyduğu ortada. Lübnan'da iç savaşa izin verilmeyeceğini söyleyen, "Hizbullah dahil, bütün liderlerle görüşeceğim" diyen Erdoğan'ın ziyareti sonrası İsrail'den bakalım nasıl bir çıkış göreceğiz? Birkaç yıldır, hemen her fırsatta Türkiye karşıtı tahrik edici örnekler sergileyenler elbette kendilerine göre bir şeylere hazırlanıyorlar. Bunu pek yakında göreceğiz..
Çünkü bu ziyaret, Türkiye'nin öteden beri Lübnan'la kurduğu özel ve yakın ilişki, içerideki gerilimin çatışmaya dönüşmesini önlemeye yönelik çabaları, Lübnan ve Suriye'ye yönelik tehditlere karşı tutumu hesap bozucu nitelikte ve İsrail'in Lübnan'a yönelik bütün planlarını sabote ediyor. "Hizbullah'ın tasfiyesi, Lübnan'ın savunmasız bırakılması" esasına dayanan İsrail stratejisi, şimdi Hariri soruşturmasıyla Hizbullah'ı mahkum ettirme şeklinde uygulanıyor.
Ziyaret tam da bu dönemde gerçekleşiyor. 2005'te öldürülen eski Başbakan Refik Hariri cinayeti için kurulan Birleşmiş Milletler özel mahkemesinin Hizbullah'ın üst düzey yönetimini suçlamaya hazırlandığı bir dönemde... Böyle bir suçlamanın, Lübnan'ın kırılgan yapısı üzerinde nasıl bir sonuç doğuracağı ortada. Türkiye ve bölge ülkeleri, İsrail'in elini kolaylaştıracak, savaşla alamadığını almasına imkan tanıyacak böyle bir ihtimali ortadan kaldırmak için çabalıyor.
Son beş yılda, gerçekten de ibret verici nitelikte. Önce Hariri suikasti gerçekleşti. Suikastten Suriye sorumlu tutuldu. Ardından İsrail ve ABD, Birleşmiş Milletler üzerinden harekete geçti. Taif Anlaşması ile Lübnan'da bulunan Suriye askerleri bu ülkeden çıkarıldı. Lübnan tam anlamıyla savunmasız bırakıldı. Hizbullah tasfiye edilip Lübnan çaresiz bırakılacaktı. Bu dönemde ülke içinde Şiiler'le Sünniler arasında inanılmaz bir gerilim yükseliyordu ve bu İsrail'in işini daha da kolaylaştırıyordu.
Ardından İsrail Lübnan'a saldırdı. 33 gün boyunca Güney Lübnan bombalandı. İsrail'e verilen uluslararası destek devam etti. Ancak savaş, İsrail için utanç verici bir şekilde sonuçlandı. Hizbullah direnişi İsrail ordusunu dize getirdi. Hizbullah savaşla da tasfiye edilememişti. Ardından yine BM üzerinden Lübnan'a uluslararası güç yerleştirildi. Örgütün bu güç üzerinden silahsızlandırılması niyeti gizlenmedi. Elbette bu mümkün değildi ve başarılamadı. Geriye tek bir yol kalıyordu, Hariri suikastinden Hizbullah'ı sorumlu tutmak... Şimdi bu kozu kullanıyorlar...
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın, 11 Kasım 2010'da yaptığı konuşma, Lübnan'da aslında neler olduğunu, ne gibi hesaplar döndüğünü anlamak isteyenler için önemli bilgiler içeriyor. Fransa ve ABD'nin, Suriye'yi Lübnan'dan çıkaran 1559 sayılı kararı çıkarmak için nasıl işbirliği yaptığını, aynı Fransa'nın daha sonra Taif Anlaşması'nın yerine yeni bir anlaşma için taraflara nasıl teklifte bulunduğunu buradan öğreniyoruz..
Hariri suikasti ve suikastten sonraki anormal durumların nasıl tezgahlandığına dair çok önemli ipuçları, bilgiler var ortada. Lübnan istihbaratının elde ettiği bilgiler, Nasrallah'ın açıkladığı bilgiler, önce Suriye'nin ardından da Hizbullah'ın sorumlu tutulduğu suikastin aslında kimlere işaret ettiğini açıkça ortaya seriyor. Başından beri bu suikastle bağlantılı her gelişmeyi dikkatle izledik. İsrail faktörü bu kadar öne çıkarken kimsenin bu ihtimali konuşulmasına bile izin vermediğini görüyoruz.
Hariri suikasti olmasaydı, Lübnan'da bunların hiç biri yaşanmayacaktı. İsrail saldırısı, iç savaş endişesi, kadife devrim senaryoları olmayacaktı. Birileri son derece dikkatli ve iyi planlanmış bir stratejiyi uyguluyordu ve bu uygulama herkesten gizlenmeye çalışılıyordu.
Lübnan Başbakanı Saad Hariri, Eylül ayında yaptığı Şam ziyaretinde; babasına düzenlenen suikastten Suriye'yi suçlu bulmakla hata ettiklerini ilk kez açıkladı ve "Zamanında bazı hatalar yaptık. Suriye'yi Başbakan öldürmekle suçladık. Bu, siyasi bir ithamdı ve artık gündemde değil" dedi.
Bu sözler, son beş yılı tersine çeviren, bütün hesapları bozan sözlerdi.
Hariri, 14 Şubat 2005'te Beyrut'ta bir ton patlayıcı ile havaya uçurulmuştu. Suikastle ilgili BM soruşturmasını yürüten Alman Savcı Detlev Mehlis, ilk raporunda Suriye'ye ağrı suçlamalar yöneltti. Zaten Şam'ı kıskaca alma süreci bu tür resmi suçlamalar üzerine yürütülüyordu. Hesaplar çok önceden yapılmıştı. Daha sonra Mehlis'in İsrail istihbaratı Mossad'la bağlantıları ortaya çıktı. Savcı değişti, Suriye'ye yönelik suçlamalar da değişti. En son Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın açıklamaları bazı 'yeni durum' lara işaret ediyordu. Nasrallah, ellerinde suikasti İsrail'in işlediğine dair kesin kanıtlar olduğunu duyurdu ve bu kanıtları hem BM soruşturma ekibine hem de Lübnan yönetimine verdi.
Oğul Hariri'nin, sahur vakti Şam'da Beşşar Esad'la görüşmesinden sonra böyle bir açıklama yapmasının sebebi bu kanıtlar olabilirdi.
Aslında; Hariri ve Lübnanlı Hristiyan lider Elie Hobeika suikastlarına bizzat yetki veren isimler Bush'un danışmanlarından Karl Rove ve Bush'un Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı Eliot Abrams'tı. Cheney'nin suikast timi İsrail ile birlikte çalışıyordu. Kudüs'te de benzer bir tim vardı. Abrams'ın bir işaretiyle İsrailliler harekete geçiyordu. Elie Hobeika'yı öldüren suikast timi Hariri'yi de öldürdü. Hobeika, Lahey'e gidecek ve dönemin Ariel Şaron'un Sabra ve Şatilla katliamlarından sorumlu olduğunu, insanlığa karşı suç işlediğini söyleyerek ifade verecekti.
Ama yılmadılar. Şimdi BM soruşturması üzerinden Hizbullah'ı vurmaya çalışıyorlar. Örgütü tasfiye etme, Lübnan'da iç savaş çıkarma ve İsrail'in elini güçlendirmek için geriye tek bu yol kaldı. Eğer Hizbullah üst yönetimi açıkça suikastten sorumlu tutulursa, Lübnan'da iç dengeler bir anda değişebilir. İşte Erdoğan'ın ziyareti bu dönemde gerçekleşiyor. "Hizbullah dahil bütün liderlerle görüşeceğim" sözünün anlamı da bu.
Ancak her platformda ve her fırsatta Erdoğan'ı açıkça hedef seçen İsrail, olayın bu yönüyle ilgili tavrını belli etmeyecek. Erdoğan'a yönelik nokta atışlar tercih edilecek. İsrail'in burnunun dibinde, Lübnan'da böylesine bir gövde gösterisini hazmetmek zor olsa gerek. Ama alışacaklar...
yenişafak