Ahmed Kalkan
İsrail’in Zulümleri Nutuk Atarak, Kınayarak Geçiştirilemez!
Amerika, elçiliğini Kudüs’e taşıyarak Filistin’i ateşe vermiş oldu. Trump denilen çağın Firavun’u; “elçiliğimizi Kudüs’e taşıyarak biz barışçıl olduğumuzu gösteriyoruz” diyecek kadar dünya ile alay etmekten çekinmedi. Bozgunculuğun en korkuncunu yaptıkları halde, dönüp de "bizim hareketlerimiz barışçıdır, yapıcıdır" demeye kalkan bu yalancılara, şu âyeti okumak gerekiyor: "Gözünüzü açın, asıl fesatçılar onlardır, ancak farkında değiller." (2/Bakara, 12). Sadece Amerika gibi fesatçılar değil; onlara dur demeyen dost ve müttefikleri de fesatçıdır. İnsanların huzurunu öngören Kur’an’ın hükümlerinin sosyal ve siyasal alanda yaşanmaması, fesadı ortaya çıkarır.
Üç gün milli yas ilan etmekle İsrail’in hizaya geleceğini mi sanıyorsunuz? PKK ve uzantıları teröristtir de, İsrail terörist devlet değil midir? Kınamakla, lânetlemekle İsrail’e geri adım attıramazsınız. Zâlimler hangi dilden anlıyorlarsa o dille konuşmak gerekir. İsrail’le tüm ilişkiler kesilmeli, bütün anlaşmalar iptal edilmeli, Müslümanları insan yerine koymayan bu ülkenin artık devlet olarak tanınmayacağı ilan edilmeli.
İsrail’e karşı en gür sesle protestolar buralardan yükselse de; Türkiye, Müslümanların yaşadığı ülkeler içinde İsrail işgal devletiyle en sıkı münasebetler ve işbirliği içinde olan ülkedir. İşgalci siyonist devletle işbirliği bu devletin kuruluşuyla birlikte başlamıştır. Bu işbirliğini muhafazakâr çizgide görünen partilerin iktidara gelmesi de önle(ye)memiştir. Hatta bu gibi partilerin iktidara geldiği dönemlerde söz konusu işbirliğinin trendinde bir yükseliş bile göze çarpmaktadır. 1948'de ortaya çıkan İsrail adlı işgal devletini A.B.D.’den sonra ilk tanıyan ülke T.C., bugüne kadar çoğunluğu kamuoyundan gizli olarak İsrail ile birçok anlaşmaya imza attı. Bunlardan bilinen bazılarını hatırlayalım: Stretejik işbirliği, istihbarat işbirliği, askeri işbirliği… Ve İsrail’le yapılan bu 50’den fazla anlaşmanın hiçbiri iptal edilmemiştir.
O zamanlar başbakan olan bir cumhurbaşkanı, 10 Haziran 2005'te New York'ta Yahudi Örgütü ADL'nin verdiği Üstün Cesaret Ödülü'nü almıştı. 104 yıldır sadece Musevi dinine mensup on kişiye verilen İsrail devletinin bu madalyasının kabul edilmesinin ve hâlâ iâde edilmemesinin bir izahının olduğunu sanmıyorum.
Amerika ile dost ve müttefik olmak İsrail’e sevgiler göndermek demek. Düşmanlık ve dostluk, “Lâ ilâhe illâllah”ın ayrılmaz bir özelliğidir. Dinin temeli ve özü olan bu kelime, aynı zamanda dost ve düşmanlığı da belirler. Dostluğun temeli sevgi, düşmanlığın temeli buğz ve kindir. Din de sevgi ve buğzdur; kabul ve reddir. Bundan dolayı, kâfirlerle dostluk; Allah’ın dostluğunu kaybettiren, O’nunla ilişiğinin kesilmesini gerektiren (3/Âl-i İmrân, 28) büyük bir suç olduğu gibi, dalâlettir/doğru yoldan sapmaktır (60/Mümtehine, 1), zâlimlerden olmaktır (9/Tevbe, 23; 60/Mümtehine, 9) ve kâfirler safına geçmek, “onlardan olmak”tır (5/Mâide, 51). Allah'a düşmanlık yapanları, Allah’ın düşmanlarını dost kabul etmek; Allah’ın düşmanlığını kazanmak ve imanı küfre değişmektir.
Dinlerini bozmuş ve kitaplarını tahrif etmiş bu zihniyete göre; “İsrail, Allah’la güreşen ve Allah’ın kendisini yenemediği güç.” demekmiş. Devletlerine koydukları bu isimle iddia etmiş oluyorlar ki: “Biz İsrail’iz. Allah bile bizi yenememiştir (Hâşâ!). Allah’ın yenemediğini kim yenebilir?” İblis’in bile bu kadar alçalamayacağı şekilde bu anlayışa sahip küstah, şımarık, azgın ve Allah’ın gazabına uğramış, kaşarlanmış, yoz bir karakter, başkalarının kendisine karşı hiçbir müspet ilişkisini hak edemez.
Rabbim, Sen bunların işgali, egemenliği, sömürüsü altında yaşamak zorunda kalan Filistinlilere yardım et. Bize gerçek dostlarımızı ve gerçek düşmanlarımızı tanıt ve onlara nasıl tavır takınmamız gerektiğini öğret. Rabbim bu zihniyeti, Seni bile yendiğini iddia eden bu küstahları, bizim elimizle öyle bir mağlub et ve öyle bir cezalandır ki, kıyâmete kadar tüm dünyaya ibret olsun.
Bu yazı toplam 771 defa okunmuştur