İşte Nasrrallah'ın Tarihi Konuşması
Hizbullah lideri Seyyid Nasan Nasrullah'ın 2000 zaferi dolayısıyla Tahran Üniversitesinde Farsça yaptığı konuşmanın tam metnini sunuyoruz
Eüzübillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdülillahi Rabbilalemin Vesselatü Vesselamü Ala Muhammed ve Ala Alihittayyibin"
Selamun Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatüh
Farsçaya yeterince hâkim olmamama rağmen inşallah bu mecliste bu mübarek dilde sohbet etmek istiyorum. Anlatmak istediğim konuları tam istediğim gibi beyan edemeyeceğime eminim. Fakat Arapça konuşmam durumunda tercüme yapılacağı için bunun oturumun samimiyetini azalacağını düşündüm, öte yandan kırık dökük Farsçamla sohbet edersem sözlerim kalpten çıkacağı için kalplere ulaşmaları da daha muhtemel olacaktır. Neyse, eğer bazı cümlelerim veya kelimelerim eğer çok açık olmaz veya eksik olurlarsa, özellikle ulema ve üstatlardan ve tüm kardeş ve bacılardan önceden özür dilerim.
Bana fırsat verilmişken özet de olsa bölgemizden söz etmek istiyorum. Düşünsel ve kültürel konuların dışında ki hamdolsun sizler burada ulema ve hocaların huzurundan gerekli şekilde istifade ediyorsunuz.
Lübnan'ın İran İslam İnkılâbı'ndan Önceki Durumu
İmam Humeyni (Allah sırrını kutsasın) önderliğindeki İslam İnkılâbı'nın zaferinden önce bölgemiz yeis ve ümitsizlik içersindeydi ve İsrail, Filistin'e, Lübnan, Suriye ve Ürdün gibi İslam topraklarının bazı bölgelerine kâmilen hâkim olmuştu.
Arap devletleri İsrail ile savaşılamayacağı ve teslim bayrağı çekilmesi gerektiği sonucuna varmışlardı. "Müzakere masasına oturmalıyız" diyorlar ve barış görüşmeleri için fırsat doğmasını bekliyorlardı.
Halklar da ümitsizlik içersindeydiler, bir yandan da Arap rejimlerinin zulmüne katlanıyorlardı ve morallerini kaybetmişlerdi. Arap ülkelerine hâkim olan gayri İslami kültür etkisini gösteriyordu.
Bu halklara ve devletlere "Hayır! İsrail ile mücadele edilebilir, İsrail mağlup edilebilir" diyen biri yoktu. Bölge halkları, özellikle de Arap ülkeleri böyle bir beklenti içersindeydiler, yoksa durum böyle sürseydi herkes teslim olacaktı. Hem devletler, hem de halklar. Hatta o günlerde Yasir Arafat önderliğindeki Filistin Kurtuluş Örgütü bile bu neticeye varmıştı ve İsrail ile anlaşma masasına oturmak için bahane arıyorlardı. Artık İsrail'i yok etme hedefini söz konusu etmiyorlardı. O bölgede birisi gelip bir şekilde İsrail'i ortadan kaldırmalıyız dediğinde de onu delilikle ve gerçekçi olmamakla suçluyorlardı.
İslam İnkılâbı Her Şeyi Değiştirdi
İşte bu esnada İslam İnkılâbı muzaffer oldu. İslam için büyük bir kudret ortaya çıktı ve bölgede ve tüm dünyada büyük değişimlere yol açtı. Küresel dengeler ve hesaplar bütünüyle değişti.
İnkılâba, Hz. İmam'a ve bu kültüre eşlik eden ve etkilenen dünyanın en önemli bölgelerinden birinin de bizim coğrafyamız; yani Lübnan, Filistin ve Şam'at olduğunu söyleyebilirim. Bildiğiniz gibi zayıf, zelil ve meyus olanlar hep ğaybtan bir şey beklerler. İşte dünya Müslümanlarına olan bu ilahi ve ğaybi inayet İslam İnkılâbı ve İmam Humeyni'nin mukaddes varlığı idi ve bunlar bölgemizde büyük değişikliklere neden olmuştu. En çok da kültürel değişim, yani bölgemizdeki düşünce tarzı ve kavramlar değişmekteydi ve İslam İnkılâbı'nın zaferinden ve İmam Humeyni'nin hareketinden pek çok ders alınmış idi.
Herkes Teslim Olduğunda!
İslam İnkılâbı'nın zaferine kadar İsrail 23 yıldır Lübnan'a saldırmaktaydı. Bütün Lübnan'ı işgal etmek istiyor ve kendisine uşaklık edecek ve uzlaşıp barış anlaşması imzalayacak bir Lübnan hükümetini başa getirmeyi planlıyordu. Bunun sonucunda da Lübnan tamamen İsrail'e tabi, taifeci bir hükümetin hâkim olduğu gayri İslami bir ülkeye dönüşecekti. Bu konudaki ayrıntılara girmek istemiyorum.
İsrail Lübnan'a saldırdı. Ne yazık ki biraz savaşan Filistinli örgütler hariç herkes teslim oldu. Lübnan partilerinin çoğu da teslim olanlar arasındaydılar. Çok ağır bir baskı vardı ve İsrail ordusu Lübnan toprağının yarısından fazlasını işgal etmeyi başarabildi. Özgür kalan diğer yarısı da teslim olmaya hazırdı. Direniş ruhuna sahip değillerdi yani.
İsrail'in bu eylemi zahiren çok tehlikeliydi. Ben Farsçasını çok iyi ifade edemeyeceğim. Arapçasını söyleyeyim. "Zahiruhul azab velakin batinuha kane rahmet" (Dışı azab içi rahmet) idi. Böylece İmam Humeyni'nin "Olan şeyde hayır vardır" sözü tahakkuk etti.
Hizbullah'ın Kuruluşu
İsrail'in Lübnan saldırısı, Hizbullah hareketinin ve İslami direnişin teşkil edilmesinin hızlandırılmasındaki ana etken idi. Yani, İsrail'in bu geniş kapsamlı saldırısından önce Hizbullah veya İslam İnkılâbı'nın cihadi hareketi isimli bir şey yoktu.
O günlerde bir grup ulema, mümin ve mücahit ki en ön safta İslami direniş şehitlerinin efendisi Seyyid Abbas Musevi yer alıyordu- İmam Humeyni'nin huzuruna çıktılar ve "Lübnan'ın vaziyeti böyle, Filistinli ve Lübnanlı örgütler şöyle yaptılar, hepsi teslim oldu ve ülke İsraillilerin eline düştü, dahası Lübnan devleti İsrail'e bağlandı. Lübnan ordusundan bir grup kenara çekilirken bir kısmı da İsrail ile işbirliğine gitti. Lübnan halkının bazı taifeleri de İsrail'le birlik oldular. Üstüne üstlük, çok uluslu güç (Amerikalı, Fransız ve diğerlerinden oluşan) İsrail'e bağımlı bu Lübnan hükümetini desteklemek için Lübnan'a çıkarma yaptılar vs." dediler.
İmam Humeyni: Lübnan'ı Yahudi Mezarlığına çevirin, sizin vazifeniz budur
O günün şartları çok zordu. Bizim elimizde bir şey yoktu, ilahi mucize de buradadır. Hizbullah olayı budur. Siyasi meselelere çok girmek istemiyorum. Biz geldik ve "vazifemiz nedir?" diye sorduk. "Biz sizin mukallidiniz (İmam Humeyni), size tabiyiz, siz ne buyurursanız biz bunu yerine getiririz. Elimizde bir şey yok, sayımız da az, maddi olarak hiçiz, özellikle İsrail ve Lübnan'a giren büyük kuvvetler karşısında" dedik.
Bu mesele fıkhi bir sorun nihayetinde, Veliyy-i Fakih'e ihtiyaç var burada. Bir âlim Lübnan'a gelmeli, Lübnan halkına ve gençlere "direnmelisiniz, şehid vermelisiniz" demeli. Pek çok entelektüel, hatta ulema bile bu türden mücadeleye karşıydılar. Böyle bir şey "insanları tehlikeye atmak, intihar etmektir" diyorlardı. Evet, bölgemizde, özellikle de o şartlar altında İsrail ile mücadele etmek kendi kendini öldürmekle bir sayılıyordu.
İmam Humeyni şöyle buyurdu bize: "Şer'i ve asli vazifeniz gidip mücadele etmektir. Savaşın, direnin! Lübnan'ı Yahudi mezarlığına çevirin! Sizin işiniz de, vazifeniz de budur!"
İmam elimizin boş olduğunu biliyordu fakat "Sıfırdan başlayın ama şunu bilin ki zafer sizindir. Gidin bu işi başlatın, direnişe geçin. Cihad edin!" diyordu.
Kardeşlerimiz geri döndüler, bu cihadi hareketi tesis ettiler ve mücadele başladı. O günlerde bizi kimse kabul etmiyordu, ne sözümüzü, ne de yöntemimizi. Bize "Siz Hizbullah değilsiniz, siz deliler hizbisiniz (Hizbulmecanin), siz birkaç deli genç, toy âlim ve yeniyetme hoca geldiniz bu ülkeyi harap etmek istiyorsunuz!" diyorlardı.
Mazlum Direniş
Hizbullah mücahitleri mücadeleyi başlattıkları ilk yıllarda çok mazlumdular. Sadece düşmandan kaynaklanmıyordu bu mazlumiyetleri, dostların da zulmüne uğruyorlardı. Yani direnişin hücrelerinden biri operasyon gerçekleştirdiğinde ve bir yere gizlenmek, kaçmak istediklerinde halktan kimse onları kabul etmiyordu. Resmen sokağın ortasında kalıyorlardı, İsrailliler de gelip onları esir alıyorlardı. Çok mazlumca mücadele ediyorlardı. Fakat bu mücahitler sadakatlerinin, ihlâs ve şehadet aşklarının ve İmam Humeyni'yi sadık bir şekilde takip etmeleri, İmam Hüseyin'e (a.s.) duydukları ilgi ve kalplerinde İmam Mehdi'ye (Allah zuhurunu çabuklaştırsın) duydukları ümidin yardımıyla bu cihadi yolu sürdürdüler.
İstişhadi Eylemler Zafer Silahıydılar!
İstişhadi eylemler İsrail ile mücadelenin önceki tarihinde kullanılmayan yeni bir yöntemdi. Hizbullah'tan 50 sene önce hiç kimsenin bir arabayı patlayıcıyla doldurup, ya da üstüne bomba bağlayıp düşmanın askeri bir konvoyuna, karargâhına veya ordu binasına saldırdığı ve gülen bir çehreyle kendini havaya uçurduğu vaki olmuş değildi. İsrail'le Arapların tarihinde böyle bir şey olmamıştı. Kısacası bu mücadeleye Allah yardım etti ve İslami direniş sadece 3 sene içersinde zafer elde etti. İsrailliler ölü verdiler, yaralı verdiler ve kendi deyişleriyle Lübnan'da aldıkları zarar, Araplarla yaptıkları bütün savaşlardan daha ağırdı.
Lübnan küçük ve zayıf bir ülke olduğu için 3 yıldan daha az bir süre içersinde bugün Güney Lübnan güvenlik şeridi denen küçücük bölgeye geri çekilmek zorunda kaldılar. Bahaneleri de kuzey Filistin'deki şehirleri korumak ve mücahitlerin Güney Lübnan üzerinden işgal edilmiş Filistin'in kuzeyine operasyon gerçekleştirmelerine engel olmaktı.
Böyle Bir Şey Aklımıza Bile Gelmezdi!
Bu çok büyük bir zaferdi! Öncelikle İmam Humeyni'nin tefekkürü ve çizgisi, müminler ve mücahitler için. Bu zafer gerçekten de tamamen Allah'tan gelmişti. İsrailliler biz geri çekileceğiz dediklerinde bile biz yalan söylediklerini düşünüyorduk. Sonunda gerçekten de geri çekildiler. Zilletle hem de, aslında işin doğrusu geri çekilmediler, kaçtılar resmen.
Düşmanın Bütün Planları Suya Düştü!
Neyse, ardından biz son birkaç sene boyunca da bu yolu sürdürdük ve şimdiki aşamaya ulaştık. Hangi aşamadayız peki?
Beş sene önce barış müzakereleri başladı. Amerika bu mesele için çok uğraştı ve görüşmeler sonucunda olumlu bir noktaya ulaşılması için bütün dünya bir araya geldi. Elbette olumludan maksat Amerika ve İsrail'in bölgedeki menfaatlerinin gözetilmesi, Arap rejimlerinin ve halklarının uzlaşmayı kabul etmeleri. Bu kadar. İkinci Körfez Savaşının, yaygın adıyla Çöl Fırtınasının sonrasında Arap devletlerinin ve halklarının durumu çok daha kötüleşti. Ne karşılık verebiliyor, ne de mücadele edebiliyorlardı. Fakat Lübnan'daki Hizbullah mücahitleri, Filistin'deki kardeşlerimiz Hamas ve İslami Cihad mücahitleri bu durumu değiştirdiler. Barış müzakereleri çıkmazla sonuçlandı ve hamdolsun İsrailliler de Lübnan'a girdikleri dönemden bu yana gördükleri en kötü günlerini görüyorlar. Yani yükseliş dönemleri sona erdi ve zeval seyirleri başladı.
Büyük İsrail Projesi İflas Etti!
İsrail 10-12 sene önce Hizbullah'ın mücadelesi sonucu geri çekilmeye başlamak zorunda kaldı ve bu durum Büyük İsrail hayalinin sona ermesi anlamına geliyor. "Nil'den Fırat'a" projeleri Lübnan'da toprağa gömüldü. İsrailliler artık, en azından kısa ve orta vadede böyle bir şeyi gerçekleştiremezler, peki niçin?
Nil'den Fırat'a kadar hâkimiyet tesis edecek Büyük İsrail'in silahlı kuvvetleri bütün bölgede üslenmek ve faaliyet yürütmek zorundalar. İyi de İsrail ordusu Lübnan topraklarının yüzde ellisi üzerinde hâkimiyet kuramadıktan sonra, birkaç yüz mücahit -bir ordu değil-, cihadi ve devrimci bir oluşum karşısında duramadıktan sonra nasıl olacak da Nil'den Fırat'a devlet kuracak? Bu büyük devlet efsanesi son bulmuştur. Bu Hizbullahi gençler Büyük İsrail planlarını bozmuş ve yenilgiye uğratmışlardır.
Büyük İsrail projesinin karşısında bir de Genişletilmiş İsrail projesi var. Peki bunlar arasındaki fark ne?
Büyük İsrail; yani sınırları Nil'den Fırat'a kadar uzanan tek bir ülke, tek bir devlet. Diğer ülkeler de buna dâhil olacaklar, yani geriye ne Lübnan, ne Mısır, ne Suriye, ne de Ürdün vs. kalacak" Bölgede İsrail adıyla tek bir büyük devlet olacak.
Genişletilmiş İsrail ise başka bir şey. Şimdiki İsrail, yani işgal edilmiş Filistin devleti, ordusu ve halkı olacak fakat İsrailliler gelip bütün Ortadoğu bölgesine hâkim olacaklar. Devletler, emniyet teşkilatları, ekonomi, medya, partiler ve kültür yoluyla hâkim güç olacaklar. Şimon Peres'in Yeni Ortadoğu dediği şey budur. Yani İsrail, devlet olarak sadece Filistin'de kalacak ama hâkimiyeti bütün bölgede hissedilecek.
"Mekeru ve Mekerallah"
Onlar müzakereler yoluyla barışa ulaşmak istediler ama Filistin içersindeki şehadet operasyonlarının ve Hizbullah'ın İsrail'in hava kuvvetleri ve tankları karşısında 16 gün direndiği Nisan Savaşının neticesinde Şimon Peres hükümeti düştü. Ardından bütün dünya liderleri Şarm eş Şeyh'te toplandılar, hatırlar mısınız bilmem. O toplantıda İran İslam Cumhuriyeti'ni küresel ve bölgesel terörizmin destekçisi olarak lanse ederek İslam Cumhuriyeti karşısında durma ve Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad'ı yok etme kararı aldılar.
Bütün dünya Şarm üş Şeyh'te bir araya gelmesine karşın Allah bu mücahitlere zafer inayet etti. Peres hükümetten düşerek yerine Netanyahu geldi ve barış görüşmeleri de bu esnada çıkmaza girdi. Bu sürecin akamete uğratılmasındaki asli unsur Filistin ve Lübnan mücahitlerinin mücadeleleri idi. Elbette ben Genişletilmiş İsrail planının yenilgiye uğratıldığını söylemiyorum, kısa ve orta vadede çıkmaza sokulduğunu söylüyorum. Bu da büyük bir zaferdi. Fakat bundan da önemlisi, bölgemizde, halklarımız arasında -ister Sünni olsunlar iste Şii, Müslüman veya Hıristiyan- büyük bir kültürel değişimin meydana gelmesiydi. Bu değişim İsrail toplumu içersinde de görüldü ve birazdan bahsedeceğim nokta da çok ümit vericidir. Çok önemlidir. Nedir bu önemli nokta?
Yapılabilir! Başarabiliriz!
Halklar arasında, Lübnan, Suriye, Ürdün, Filistin ve Mısır halkları arasında, bu bölgede nereye giderseniz gidin, siyasetçiler, partiler, aydınlar ve sıradan insanlar artık İsrail ile mücadele edilebileceğini söylüyorlar artık. Bu büyük bir değişimdir. Evet, İsrail ile mücadele edilebilir, hatta İsrail'i yenilgiye uğratmak bile mümkündür!
Dahası, bölgedeki politikacılar ve analistler "yeni durumda bu sözlerden daha büyüğünü de söyleyebilmek mümkün" diyorlar. Nedir bu? "İsrail'i ortadan kaldırmak bile mümkündür". Ben bölgenin bazı büyük siyasetçilerinden bunu bizzat işittim. Doğrudan bana dediler. İsimlerini vermiyorum. Bunu sadece bunlar demiyor, bir topluluk artık böyle düşünüyor. Bu, bölgede yeni bir kültürdür. Şöyle diyorlar: "Daha önce bir gün gelecek bölgedeki İsrail varlığı ortadan kalkacak diye düşünüyordum. Fakat biz o günleri görmeyeceğiz. Belki torunlarımız zamanında olacak bu. Fakat son hadiseler ve mücadelelere, Filistin ve Lübnan'daki son zaferlere ve uzlaşma görüşmelerinin çıkmaza girmesine, Hizbullah'a ve Hizbullah gibi olanlara baktıktan sonra artık şöyle diyorum: Hayır! İsrail bizim zamanımızda ortadan kalkacak!"
Bu çok büyük bir dönüşümdür. Bizler birkaç sene önce Lübnanlı gençlere "ey aziz kardeşlerimiz gelin savaşın" demek zorundaydık, onları ikna etmek zorundaydık. Fakat şimdi başka bir sorunumuz var. Bu Lübnanlı gençlere vazife vermekte zorlanıyoruz çünkü sayıları çok fazla! Pek çoğu bilfiil mücadele etmek istiyor. Sadece Şiiler ve Hizbullahiler de değil üstelik. Hepsi! Elbette bu, bölgede meydana gelen büyük bir hadisedir. Özellikle bu gencin (oğlu Seyyid Hadi) şehadetinden sonra her şey ispatlandı. Bu benim için, Hizbullah'taki kardeşlerim ve bacılarım için çok doğal bir şeydi. Bizler tarihte oğlunu İslam için feda eden İmamlara (a.s.) sahibiz. Tarihimizde Hüseynimiz, Zeynebimiz var, Kerbelamız var. Bunlar bizler için doğal şeyler. Fakat başkaları için sıra dışı, acayip şeylerdi bunlar. Ben Farsça olarak çok iyi açıklayamıyorum, kısacası bölgede büyük bir değişim meydana geldi.
Artık Her Şey Değişti!
Artık dost ve düşman nezdinde Hizbullah'ın direnişinin siyasi menfaatler için verilen bir mukavemet olmadığı kesinlik kazanmıştır. Ciddi, sadık ve muhlis bir hareket ki sözle vasfetmekten acizim onu. Bölgemizdeki önemi giderek artmıştır.
Bugün sadece İranlı kardeşlerimiz değil, bütün Arap ve İslam dünyasından bizimle temas kuruyorlar, bize mektup yazarak Lübnan'a gelmeyi ve saflarımızda savaşmayı dilediklerini belirtiyorlar. "Biz İsraillilerle savaşmaya, istişhadi operasyonlar gerçekleştirmeye hazırız" diyorlar. Kadınlar ve erkekler" Size şunu söyleyeyim, bundan 15 sene önce tüfeğini eline alıp İsrail ile savaşmaya hazır olanların sayısı birkaç yüzü geçmiyordu. Bu çok ümit verici bir durumdur.
Bu Direnişle O Direniş Arasındaki Fark
İsrail'in savunma bakanı basın karşısında biz ona savaş bakanı diyoruz- iki üç hafta önce "başımızda bir bela var" açıklamasında bulundu. "Ordu ve toplumuzda kriz var." Nedir bu? "Gençlerimizin artık orduya yazılmak için sebepleri kalmadı" diyor. Kutsal bir hedefi olmayan kişi değil Lübnan'daki operasyonel görevlere, cephe gerisindeki nöbetlere bile gitmeye hazır olmaz. İsrailli aileler oğullarının askerlik vazifesinden muaf tutulması için onbinlerce dolar veriyorlar veya en azından, "çocuklarımızı Lübnan'a göndermeyin" diyorlar. Bunları İsrail televizyonunun kendisi söyledi. Bir İsrailli anneye "Dualarınızda ne istiyorsunuz?" diye sorulduğunda "Güney Lübnan'daki oğlumun sağ salim geri dönmesi için dua ediyorum" diyor.
Öte yandan uluslararası televizyonlardan bazıları Lübnan'a bizimle röportaj yapmaya geliyorlar. Oğlu cephede olan mücahit annelerimizden birine sizin arzunuz ne diye soru yönelttiklerinde "Oğlumun İslam ve cihad yolunda yüce şehadet derecesine ulaşmasını ve kıyamet gününde yüzümün Hz. Fatıma (selamullahi aleyha) karşısında ak olmasını istiyorum" yanıtını veriyor. İşte buna kültür diyorlar. Siz kardeşlerime göre muzaffer olacak olan kültür hangisidir? Bugün Güney Lübnan'da elde edilen zaferler bu kültürün meyvesidir. Bizim fazladan bir şeyimiz de yok. Eski Filistin örgütlerinin ellerindeki kaleşnikoflar, ikinci dünya savaşındaki Katyuşalar var bizde de. Fakat bu direnişle o direniş ve iki akım arasındaki fark zahiri şekilde değil içeriktedir.
Oğlum Hadi Şehid Olduğunda"
Seyyid Hadi cephede, en ön safta idi ve beraberindeki iki İslami direniş savaşçısı ile birlikte şehid düştü. İsraillilerin ödü kopmuştu. Üst düzey bir askeri yetkilileri olay gecesi televizyonda yayınlanan röportajında aynen şöyle diyordu: "Bizim onun Nasrallah'ın oğlu olduğundan hiç haberimiz yoktu. Onu öldürmek istememiştik. Çatışmada öldü." Çok zelil bir şekilde anlatıyordu. Bize, "Bu kazayla oldu, bize bir şey yapmayın" demek istiyorlardı kısacası.
Biz de özel bir şey yapmak istemiyoruz. Onlar bu yolda şehid oldukları için övünçlüyüz. Naaşları hala İsrailliler elinde olduğu için iftihar ediyoruz. Pek çok ailenin şehitleri de İsrailliler elinde kaldı. Hala düşman elinde olan onlarca şehid naaşımız var, bunların sayısı, mesela 30 iken 31 olmuş oldu.
Yolumuzu Ümitle Sürdüreceğiz
Biz Allah'ın izniyle 19 yıl önce İmam Humeyni'ye biat ettiğimiz gibi ve İmam'ın rıhletinden sonra Rehberlik Makamı İmam Hamenei'ye biatımız, Muhammed ve Al-i Muhammed'e (s.a.a.) olan ahdimiz üzere bu yolu sürdüreceğiz. O gün elimiz boşken çok ümitliydik, bugün bölgede garip değilken elbette çok daha ümitliyiz. Artık bölgemizde yalnız değiliz. En azından bize akıllı diyorlar şimdi, 12 sene önceki gibi mecnunlar topluluğu diye adlandırmıyorlar. Geçmişe nazaran şartlarımız çok daha iyi.
Bugün bölgedeki durum kolay değil, çatışmalar sürüyor. Ben İsrail yarın ortadan kalkacak demiyorum. Bu yolda olduğumuzu söylüyorum. Bölgenin durumu bu yönde değişmektedir. Artık 5 yıl mı, 10 yıl mı yoksa daha fazla mı sürer bilmem. İsrail'in zeval sürecine girilmiştir. Allah bu şehidlerin kanlarına bereket vermiştir. Bizler bu şehid kanlarından öylesine bir bereket ve lütuf gördük ki inanmakta zorlanıyorduk gerçekten. Bunlar bölgede Hizbullah'ı, Ehl-i Beyt takipçilerini ve İslam'ı aziz kıldılar.
Biraz uzadı galiba. Biz bu yolu ümitle sürdüreceğiz inşallah. Sizler de çok ümitvar olunuz.
Hepinize teşekkür ederim, bize dua ediniz.
Vesselamu Aleykum"
Bu konuşma Farsça aslından Kemal Saral tarafından Ebuhadi TV için çevrildi.
EBUHADİ.TV