Mehmet GÖKTAŞ

Mehmet GÖKTAŞ

Kâfir ölüp gitmenin hiçbir mazereti yoktur!

Kıyamet günü kâfirlerin hiçbir mazeretinin kabul edilmeyeceğine dair sayısız ayet-i kerime vardır. Buradan anlaşılıyor ki kâfirler kendilerini kurtarmak için mazeret getirip duracaklar ama onların bu mazeretleri kabul görmeyecek, hatta mazeret getirmelerine müsaade bile edilmeyecektir.

Bu konuya girmemizin sebebi, günlük hayatımızda hidayet ve dalaletten söz açıldığında en çok ileri sürülen bahane bu oluyor.

İster dar anlamda aile baskısı deyin, ister biraz daha genişten alarak mahalle baskısı deyin, isterse çok daha geniş anlamdaki toplum ve çevre baskısı deyin, insanların aşamayacakları bir duvar olarak gösterilmektedir.

Şunu unutmayalım ki insanoğluna verilen irade söz konusu bu duvarları, bu baskıları çiğneyip aşacak güçtedir. Eğer aşamamışsa bir anlamda tercihini öyle kullanmış olmasındadır.

Elbette ailenin de mahallenin de ve büyük kitlelerin de insanı yönlendirmede önemli bir payı vardır ve elbette yıkıp geçebilmek için bir güç lazımdır. İşte o güç bütün bireylerde mevcuttur, yeter ki insan bunun farkına varsın ve bu iradeyi kullanma kararı alabilsin.

Hz. Musa Aleyhisselam’ı bir de bu yönüyle düşünün; Bir insanın şahsiyetinin oluşumundaki en etkili çocukluk yıllarını yeryüzünde olumsuzluğun, kötülüğün ve zulmün sembol ismi olan Firavunun sarayında geçirmiş, bu anlamda yüklenebileceği ne kadar olumsuzluk varsa yüklenmiş olması gerekirdi.

İbrahim Aleyhisselam da öyle benzer bir aile ve benzer bir çevre içerisinde yetişmiştir. Fakat ikisi de söz konusu olumsuzluklardan zerre kadar etkilenmemiş, onlar iradelerini kullanmış ve kendi tercihlerini yapmışlardır.

Bu örnekler sadece peygamberlerin hayatıyla sınırlı değil sıradan insanların hayatlarında çokça görülecek örneklerdir.

Kısacası yarın kıyamet günü Allah’ın huzuruna kâfir olarak varacak birisi; “Ya Rabbi, ben kâfir bir ortamda yetiştim, benim ailem, benim okulum, benim mahallem, benim çevrem hep böyle kâfirdi…” diyerek kurtulamayacaktır. Çünkü ne kadar kötü ortam olursa olsun insanoğlunun bizzat gözleri önünde Allah’ı hatırlatacak, ölümü hatırlatacak, hesabı hatırlatacak o kadar çok şey dönüp duruyor ki, gözlerini kapatsa bile onlardan kurtulamaz. İlla ki Kitabın ayetleri olmasına gerek yoktur, gözünü açtığında şahit olduğu ne varsa her biri Allah’ın ayeti değil midir?

Kendisinin hiçbir katkısı olmadan dünyaya gelişini, her an şahitlik ettiği ölümü ve her şeyiyle emrine âmâde kılınmış bir yeryüzünü nasıl görmezden gelebilir?

Bu yazı toplam 471 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar