Kafkasya'da İnananlara Karşı Terör Devam Ediyor
Maskeli polisler silahları ile namaz esnasında Müslümanları camiden çıkardılar, polis şubelerine götürdüler, işkence ettiler. Ne için, hiç öylesine. Yaptıklarından dolayı suçlanmadılar, haklarında soruşturma da yürütülmedi.
Yusuf Battayev'i cep telefonundan arayıp dışarı çıkmasını istediler. Söylenilen yere gittiğinde başına siyah naylon torba geçirildi. Görgü tanıklarının ifadesine göre, Yusuf iri cüsseli kamuflajlı birkaç erkek tarafından UAZ tipi askeri araca ite kaka bindirildi ve bilinmeyen bir yöne götürüldü.
O günden beri hiçbir haber yok. Daha önce de 15 Ocak 2001'de Nalçik'te ibadetlerini yerine getiren Murad Mahmudov ortadan kayboldu, bugüne kadar nerede olduğu öğrenilemedi. Kabardey-Balkar'da 13 Ekim 2005 trajedisine sebep olan Müslümanlara karşı terör böyle başladı. 2003'de Müslümanlara karşı baskılar yaygınlaştı. Maskeli polisler silahları ile namaz esnasında Müslümanları camiden çıkardılar, polis şubelerine götürdüler, işkence ettiler. Ne için, hiç öylesine. Yaptıklarından dolayı suçlanmadılar, haklarında soruşturma da yürütülmedi.
Cemaate toplu işkence
14 Eylül 2003'de Müslümanlar Aleksandrovka bölgesindeki camide namaz kılarken içeriye onlarca silahlı ve maskeli girdi. Baskında 70'den fazla kişi gözaltına alındı ve 3. emniyet müdürlüğü ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi"ne götürüldü. Buralarda inananlara sabaha kadar işkence edildi, birçoğunun sakalları kesildi. Mahkemeye çıkarılmadan on gece tutuklu kaldılar, bu süre içinde hep dövüldüler. Bazı bilgilere göre, infaz sürecinde dönemin İçişleri Bakan Haçim Şogenov sadece gözlemle yetinmedi, kendisi de bizzat yer aldı.
Müslümanlar serbest bırakıldıktan sonra, birçoğu muayene oldu ve yetmişten fazla kişi Kabardey-Balkar savcılığına ortak bir dilekçe yazdı. Ama bu ne kadar inanılmaz gelse de, savcı 'savcılığın işlem yapmasına esas teşkil etmediğine" karar verdi. Bugün Kabardey-Balkar'da yaşayanların birçoğu eğer o zaman savcılık doğrudan sorumluluğunu yerine getirip Müslümanların şikayetlerini değerlendirseydi 13 Ekim olaylarından kaçınabilmenin mümkün olabileceğini düşünüyor.
Namaz sırasında tekme tokat
Eylül 2003'de Baksan şehrindeki camiden aynı şekilde 15 genç Müslüman çıkarılıp polis şubesine götürüldü. Gençler, polis müdürünün kendilerine votka koyduğunu ve 'kim içerse-onu bırakacağız' dediğini anlattı. Alkolü reddeden gençler bahçeye çıkarıldı, tekmelenip coplarla dövüldü. Sakalları kesildi, bazılarının boyunlarına ise haç kazıldı. Aralarında sakatlananlar oldu, durumu ağır olan iki kişi bölge hastanesinde tedavi gördü.
13 Temmuz 2004'de Nalçik'in Severnaya caddesindeki camiye maskeli polisler dalıp namaz esnasında cemaate vurmaya başladı. Birinci dereceden sakat olan koltuk değnekli on yaşındaki çocuğu da dövdüler. Dayaktan sonra gençler arabalara zorla bindirildi ve herkese yere yatmaları, koltukların altına girmeleri emri verildi. Organize Suçlarla Mücadele Şubesi"ne götürülürken tekmelenerek dövüldüler, başlarına basıldı. Kapıdan dışarı atılan on yaşındaki çocuk eve gidip yaşanan olayı anlattı. Müslümanların anneleri camiye koştular ve orada polislerin iki büyük siyah poşeti camiye taşıdıklarını gördüler. Gelen kadınlar taşınan poşetlerdeki silahlardan oğullarının gizlice sorumlu tutulacağını tahmin ettiler ve polislerden poşetlerini almalarını istediler, aynı zamanda oğulları getirilmeden dağılmayacaklarını söylediler. Oğulları ancak gece yarısı getirildi. Ertesi gün dövülen 15 Müslüman Nalçik savcılığına bir dilekçe yazdı. Dilekçeye muayene raporu ve olaya tanık olan 29 kişi ve on yaşındaki sakat çocuğun annesinin tanıklıkları da ilave edilmişti. Ancak Nalçik savcısı herhangi bir önlem almadı.
Camiler kapatıldı
Ağustos 2004'de Nalçik'te hiç kimsenin şikayeti yada açtığı bir dava olmadığı halde mahkeme organlarının kararı olmadan aynı anda Nalçik'te beş mescit (Volnıi Aul, Aleksandrovka, İskoj mahallelerindeki mescitler ve Severanaya ile Krılova caddesinde bulunan mescitler) kapatıldı. Sovyetskaya caddesinde bulunan altıncı mescit ise şehrin merkezinde bulunan yeni cami inşaatından sonra tamamen taşındı. Kirova caddesinde üniversitenin yakınında bulunan mescit Mayıs 2005'de kapatıldı. Bu mescitte Cuma namazı kılınacağı gün üç polis otobüsü geldi ve imamın hutbesini keserek tüm cemaati elleri havada bahçeye çıkardılar, kontrol ettiler ve 150 kişinin hepsini ev sahibi ile birlikte üç otobüse bindirerek 2. emniyet şubesine götürdüler. Orada uzun zamandır namaz kılıp kılmadıkları soruldu, parmak izleri alındı, ev sahibinden ise mescit belgeleri alındı ve halen geri verilmedi.
İşkence yapıp diri diri çöpe attılar
27 Eylül 2004'de saat 16 gibi Kuliyeva caddesinde Kabardey-Balkar savcılığı yakınlarında namazını kılan Rasul Tsakoyev kaçırıldı. Kamuflajlı ve maskeli kişilerin Tsakoyev'in başına çuval geçirdiklerini, zorla kırmızı renkli UAZ-2107 tipi araca bindirdiklerini görenler oldu. Tsakoyev ölesiye dövüldü, iki gün sonra da bedeninde çok sayıda işkence izi olduğu halde Hasanıya kasabası yakınlarındaki çöpe atıldı. Kendi başına benzin istasyonuna kadar gidebildi, tanıyan köylüler tarafından evine götürüldü. Evde, daha sonra hastanede anne-babasına, kız kardeşine, teyzesine kendisine başkan Kiarov'un emri ile Organize Suçlarla Mücadele Şubesi"nde işkence edildiğini anlattı. Elektrik verdiler, bedeninde sigara söndürdüler, tırnak altlarına iğne sapladılar, omuzlarına iğne yaptılar. Tekme tokat ve coplarla dövüldü. Ardından iki gece karanlık bir bodrumda yerde yatırıldı, beyaz önlükle gelen bir kişi gözkapaklarını kaldırarak gözbebeklerine baktı, ölü olup olmadığını kontrol etti. Tıbbi müdahalede bulunulmadı, yemek ve su verilmedi. Tsakoyev 4 Ekim"de hastanede hayatını kaybetti. Suçlular halen soruşturmaya alınmadı.
14 Mayıs 2005'de Hasanıya kasabasında köy başkanı Artur Zokayev öldürüldü. Evinin bahçesinde vuruldu. Zokayev ibadet eden bir Müslüman ve Rasul Tsakoyev olayının önemli şahidi idi. Tsakoyev'in kaçırıldığının ikinci günü Organize Suçlarla Mücadele Şubesi"nde Kiarov'un yanında idi. Suçlular halen bulunmadı.
Aksine, Zokayev'in ölümünün ardından Konsey Binası önünde toplanan Müslüman ve akrabalarına yönelik takipler daha da aktifleşti. Mitinge katılanların ellerinde pankartlar vardı: "Tsakoyev, Zokayev…, bir sonraki kim?', 'İçişleri- kanunda teröristler', 'Kiarov- katil'. Bundan sonra Müslümanların resmi olmayan lideri Musa Mukojev o zamanın bakanı Şogenov Haçim, savcı Yuri Ketov ve Hükümet Başkanı Gubin ile görüştü, Müslümanların takip edilmesine son verilmesi gerektiğini, aksi takdirde onları tutmayı başaramayacağını anlattı. Buna Şogenov ve Ketov şöyle cevap verdiler: " Sen de tutma. Bu senin vazifen değil". Mukojev'in polislerle daha önceden de bu tür görüşmeleri olmuş ve güvenlik güçlerinin kanunsuzluklarının durdurulması talebinde bulunmuştu.
Yasal olmadan gözaltına alınan gençler dövüldü, dini duyguları ile alay edildi: "Senin Allah'ın neden gelmiyor ve sana yardım etmiyor, benzini mi bitti?", " Sizi yitireceğiz", "Hasta dişler gibi sökeceğiz", " Şimdi 37. yıl, vuracağız".
Bir aile neden yok edildi?
Şogenov, Ocak 2005'de Çeçenya'da savaşmış olan Atayev Müslim'in bütün ailesini, dört kadın, bir bebek olmak üzere yedi kişiyi hiçbir suçları olmadığı halde yok etti. Atayev'in sekiz aylık kızı ve eşi suçlu muydu, onlar onun adına cevap verebilirler miydi? Hamile olan 19 yaşındaki Olesa Trunova'nın suçu neydi? Onlar çıkmak istediler, çarşaf salladılar, ancak demir kapı kaynatılmıştı. Şogenov nasıl bir hakla insanları mahkeme ve sorgulama olmadan yok etti? Benzeri bir operasyon da Nalçik'in Şogenov caddesinde yürütülmüştü ve güya direnişçiler öldürülmüştü. Ama bunlar kimdi, bilmiyoruz. Daha sonra öğrendik ki, Şogenov ve Ketov bu konuda ortak bir dil bulamadılar. Biri dairede iki kişi öldürüldüğünü, diğer üç kişi öldürüldüğünü açıkladı. İçişleri Bakanlığı"nın planlarına göre, aynı senaryo 17 Haziran 2005'de de, Tırnauz şehrinde direnişçileri yok etmek amacıyla gerçekleşecekti. Komsomolskaya caddesinde bulunan eve Şogenov başkanlığında içişleri güçleri getirilmişti. Ancak polis kordonunu geçmeyi başaran kadınlar daireden iki genci çıkarmayı başardı. Dairede direnişçilere operasyon düzenlenmesine gerekçe olarak gösterilen dairede silah olduğu bilgisi de doğru değildi, dairede hiçbir silah yoktu.
Nisan 2005'de Kabardey-Balkar Devlet Üniversitesi"nden 8 öğrenci dersten sonra boş bir sınıfta Kur'an okumasını öğrendiklerinden dolayı 2. emniyete götürüldüler, arandılar, açıklama yapmaları istendi. Genç kızlardan birinin 'Yasak olan en yaptık?' sorusuna eğitimsiz polis 'Kapa çeneni!' diyerek bağırdı. Bu genç kızlar bu tür muameleye alışkın değillerdi, hele de böyle bir şeyi hak etmemişlerdi. Onlar kendilerine Allah'ın kanunlarına uygun yaşamayı seçmişlerdi. Kutsal kitabın okunması yasaklanırken, nasıl bir dini özgürlükten söz edilebilir? Ve neden en aydın kişiler, üniversite öğretim üyeleri, doçentler, profesörler (biri hariç) genç kızların aileleri ve avukatları olmadan emniyete götürülmesine karşı çıkmadı. Genç kızlar 21 saat gözaltında tutuldu. Hakarete uğradılar, başörtülerini çıkarmaya zorlandılar, arama esnasında eteklerini kaldırmaya zorlandılar.
Hamile kadına da işkence
20 Haziran 2005'de 19 yaşındaki kapalı Elena Gasiyeva üzerinde kimliği olmadığı gerekçesiyle bir polis tarafından kimliğinin tespit edilmesi için 1. emniyete götürülmek üzere arabaya binmeye zorlandı. Polisler ret cevabı üzerine hamile olan genç kadının karnına ve böbreklerine birkaç kez vurdu ve çocuğunun doğumunu ve yakınlarını göremeyeceğini söylediler. Çağrılan ambulans kayıtlarından görülüyor ki, Gasiyeva o gün şehir kliniğine götürüldü, düşük tehlikesi teşhisi konuldu.
3 Kasım 2005'de FSB'de sorgulandıktan sonra İslami Araştırmalar Enstitüsü Başkanı Ruslan Nahuşev ortadan kayboldu. Nerede olduğu halen bilinmiyor.
12 Ocak 2006'da Nalçik'te ibadetini yapan Müslümanlardan Zaur Pşigotıjev ortadan kayboldu, halen nerede olduğu bilinmiyor. Nalçik savcılığınca insan kaçırma maddesinden soruşturma başlatıldı.
Bu, birkaç senede güvenlik güçlerinin Müslümanlara yönelik gerçekleştirdiği sınırsızlık ve işkencelerin tam listesi değil. Müslümanları ellerine silah alıp 13 Ekim 2005'de güvenlik birimlerine baskın yapmalarına tahrik eden şey özellikle Müslümanlara karşı var olan terör oldu. 13 Ekim 2005"de 200'den fazla silahlı Müslüman Kabardey-Balkar güvenlik birimlerine baskın düzenledi, 14 sivil, 35 güvenlik organı çalışanı, 92 direnişçi hayatını kaybetti.
13 Ekim"in en önemli sebebi, polislerin inananlara yönelik uzun süre devam eden baskıları. Öyle ki yapılan istihzalar her Kafkas erkeğinin yüksek sesle anlatabileceği türden değildi. Güvenlikçiler Müslümanlara işkence odalarında tecavüz ettiler, işkence ettiler, cinsel organlarına elektrik verdiler, üzerlerine işediler… Yönetimin dışında herkes buna uzun süre sabredilemeyeceğini gördü. Dünya görüşü totaliter metotlarla değiştirilemez. Yaratana inanç yok edilemez.
Güvenlikçilerin ve şehre düzenlenen saldırıya katılan Müslümanlarca çekilen video kayıtları, saldırıyı gerçekleştirenlerin kişisel ya da alçak bir sebeple saldırıyı gerçekleştirmediklerini açıkça gösteriyor. Savcılığın saldırıyı gerçekleştirenlerin uluslararası teröristlerle, Çeçenya'da savaşan yabancı paralı askerlerle ilişkisi olduğu, saldırının Kuzey Kafkasya'yı Rusya Federasyonu"ndan ayırmaya yönelik terör amaçlı olduğu yönündeki versiyonu saçmalık. Gerçek sebepleri görmek istemeyenler görmüyor. Çünkü bu sebepleri kabul ettikleri takdirde suçluların cezalandırılması gerekecek.
Din idaresi sorumlu
Avukat Larisa Dorogova, "Ölenlerin aileleri ve genç Müslümanların düşüncesine göre, meydana gelen olayın sebeplerinden biri de Enes Pşihaçev başkanlığındaki Din İdaresi"nin doğru olmayan çalışmaları. Din İdaresi baştan beri genç Müslümanlara karşı tavır aldı, onlarla ortak bir dil bulmayı istemedi, sürekli onları kendinden uzaklaştırdı, hiçbir şekilde genç Müslümanların sorunları ile ilgilenmedi. Tüm ülke, Din İdaresi ve Müslümanlar arasındaki anlaşmazlığın tüm halk tarafından cami inşaatı için toplanan paranın kaybolması ile meydana geldiğini biliyor. Polislerin ilk vahhabi listelerine düşen isimler, cami yapılmasını isteyen genç Müslümanlar oldu. Din İdaresi"nin sessiz onayı ile Nalçik'te bulunan tüm mescitler kapandı. Ne birinci, ne de ikinci Pşihaçev güvenlikçilerin eylemlerine karşı genç Müslümanları korumaya çalışmadı. Ne yani, yaşlı nineleri beşer defa ücretsiz hacca göndermek, ölenlerin yakınları için büyük harcamalarla cenaze merasimleri düzenlemekten başka problem yok mu? Ben, meydana gelen trajedinin ardından Enes Pşihaçev ve de savcı Yuri Ketov'un kendi istifalarını vermiş olmaları gerektiğini düşünüyorum. Doğrudan suçlardan söz edilmezse de bir hata olduğunu düşünen vicdanlı yetkililer böyle davranır. Trajedi Müslüman anneler için pahalıya mal oldu. Bu yüzlerce aileye acı getirdi, her iki taraftan genç insanlar can verdi, polisler öldü, siviller öldü. Onlarca çocuk yetim kaldı. Maddi manevi sakat kalmış onlarca genç hapiste. Yeni trajedilere ihtiyacımız yok. Ayrılmalar, problemler çözülmeden köşeye itildiğinde, negatif eleştiri kütlesi birikince meydana geliyor. Bizlerin buna kayıtsız kalması mümkün değil" diyerek raporunu bitirdi.
Belirtilmesi gerekir ki, 13 Ekim Rusya yönetimine Kuzey Kafkasya'daki inananların problemlere incelikle yaklaşılmasını öğretmedi. Müslümanlara yönelik güç kullanımı bugün de devam ediyor. Yönetim onların duyguları ile dalga geçmeye devam ediyor ve durumu sadece Kabardey-Balkar'da değil tüm Rusya'da gerginleştiriyor.
13 Ekim olaylarından sonra terör aracı daha büyük bir güçle çalıştı. Organize Suçlarla Mücadele Şubesi"nin hücrelerinden ülkenin tüm Müslüman gençleri geçirildi.
Trajedide ölenlerin yakınlarına pankartlarla miting yapmak yasaklandı. 30 Aralık 2005'de merkez cami yanında izinli olarak yapılmaya başlayan miting alanına gerektiği takdirde müdahale etmesi için ambulans değil, içişleri bakanlığı çalışanları, 2. emniyet başkanı Şukayev, içinde silahlı OMON askerlerinin bulunduğu dört URAL tipi araç, 2 UAZ tipi araç ve polis otobüsü geldi. Silahların yönü mitinge katılanlara yönelik olarak polisler ölenlerin anneleri, dul eşleri ve küçük çocuklarını çevrelediler. Hemen miting alanındaki pankartları parçaladılar ve ayakla ezdiler. Mitingin çekimini yapmak için gelen ve meydana gelenleri kaydeden RTR muhabirinin kasetlerini elinden aldılar. Polislerin hareketlerini kayıt etmek isteyen Regnum muhabirinin belgesi alındı ve otobüse bindirilmeye çalışıldı.
13 Ekimde ölen Müslümanların el konulan araçları da polis tarafından yağmalandı ve ailelere verilmedi, ya da kullanılamayacak durumda iade edildi. Ailelerin devam eden mahkeme sürecine dahil edilmemesi de kanuni ihlal. Aileler oğullarının nerede, neden dolayı öldüklerini bilme hakkına sahip. Cesetlerin defnedilmek için verilmeme eylemi de hiçbir şekilde açıklanamaz. Geçtiğimiz günlerde dul eşlerden bazılara polise çağrıldı, sorgulandı, fotoğrafları çekildi. Rusya yönetimi cesetleri vermeyerek ölenlerin yakınlarını toplu olarak cezalandırdığını ve onlara gözdağı verdiğini düşünüyor. Zorbalık zorbalık doğurur, bu tür vahşice tedbirler toplumda sadece dağılmaya götürür.
Bu yazıyı Caucasus Times adına İslam Tekuşev, Nalçik'te dini meseleler konferansında avukat Larisa Dorogova tarafından okunan raporu esas alarak hazırladı.
Ajans Kafkas