Ahmet Taşgetiren
Kapatma davası ve tarihin tanıklığı
Türkiye'de bazı davalar var, sanırım yargıçlar, onların dosyalarının kendilerinin önüne gelmesinden korkarlar. Mesela bunlardan birisi Atatürk'e hakaret dosyalarıdır. Önüne böyle bir dosya gelen yargıcın, beraat kararı vermekte zorlanacağını düşünüyorum.
Sırf bu yüzden, bir çok dosyanın, hiçbir hakaret içermediği halde mahkumiyetle sonuçlandığı ve insanların yok yere hapis yattığı bir Türkiye gerçeğidir. Belki de yargıç, kendi sicil dosyasına "Atatürk'e hakaret davasında beraat kararı verdi" notunun düşmesi endişesini taşıyacaktır. Şimdi Ak Parti için kapatma davasında acaba yargıçların his dünyası nasıldır? Türkiye'de, hatta dünyada kime sorsanız, kapatılma ihtimaline kesin gözüyle baktığını görürsünüz. Şu da paylaşılan bir düşünce:
-Kapatılma kesin ama bu, asla iddianamede yer alan "suç isnatları" nın gücünden kaynaklanmayacak, aksine, isnatlar çok zayıf, ama bir yerlerde kapatılma iradesi olmasaydı zaten dava açılmazdı. Çünkü iktidarda bulunan, daha 8 ay önce halktan yüzde 47 oy almış olan bir partiye kapatma davası açmak, skandal ise skandal, darbe ise darbe tesiri yapan, dolayısıyla ondan sonra gelecek her şeyi olağan kılan bir hadise...
Bu yaklaşımların gerçekliği tabii ki tartışılabilir. Ama bu yaklaşımların, mahkeme safahatında bir savunma yapılmalı mı yapılmamalı mı değerlendirmesini etkilediği çok açık. Tartışılan şu: -Eğer gerçekten bir yerlerde kapatılma kararı verilmişse savunmanın ne anlamı olabilir?
Dolayısıyla davaya karşı savunma yapmak yerine, bu "darbe"yi etkisiz kılacak başka yollar aranmalı değil mi? Hatta bu yüzden etkisizliği baştan belli bir savunmayı yapmakla "Boynu giyotine uzatmak" ifadesi birlikte tedavül ediyor. Bütün bu karamsar yaklaşımlar bir yana, acaba, "Gerçekten de, bir yerlerde kapatılma kararı verilmişse, Anayasa Mahkemesi üyeleri de bu kararın otomatik uygulayıcıları mıdır?" sorusu sorulamaz mı?
-Tak ve şak! Sistem böyle mi işler? Mesela, yargıçlar, verdikleri kararın tarih tarafından sorgulanacağını hiç düşünmezler mi? Bence buraya bir ünlem koymak gerekiyor. Türkiye'nin siyasi yargı dosyası bir hayli kabarık ve bu dava, artık küresel çapta gözleme konu olan bir dava. Türkiye bir kere daha, "Yassıada sendromu" içinde anılır mı? Bu soru ve benzerleri herkesin zihninden geçecek..
-Yargı araçsallaşır mı? -Yargı siyasallaşır mı? Hiç şüphesiz karar da tarihin tanıklığına sunulacak, kararın altına yazılan gerekçeler de, vaki olursa muhalefet şerhleri de... -Bu gerekçelerle verilmiş bir karar nasıl savunulur? gibi bir tarih tepkisi doğacaksa, bu gene de göze alınır mı? Mesela şu sıralar, Anayasa Mahkemesi yargıçlarının, çocuklarının düğün davetiyeleri dahil her davranışı özel anlam kazanıyor. Karara yansıyan oylar tarih tarafından tahlil edilmeyecek mi? "367 vak'ası" ile ilgili olarak bir Anayasa Mahkemesi üyesinin, bazı baskılara karşı "Bunu torunlarıma nasıl anlatırım?" diye ağladığı iddia edilmiş, bu da, iddiaya konu olan yargıç tarafından yalanlanmıştı. Ama, bu hadise, "yapılan bir işi torunlara anlatamamak" gibi bir vicdani yaptırımın her zaman devreye girebileceğini de gösteriyor. tabii, 367 vak'asında olduğu gibi girmeyebileceğini de... Bu noktada, Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın altını çizdiği bir şey var: Diyor ki Bakan:
Ak Parti'nin kapatılacağına inanmıyorum ama yine de yargıçların işlerini kolaylaştırmak için bazı yasal düzenlemeler yapmak lazım. Bu sözlerin satır arasında "Yargıçların da işi zor" ifadesinin saklı olduğunu anlamak zor değil. Bu, başta ifade ettiğim "bazı davaların zorluğu" ile ilgili ilginç bir tespit. -Yargıçlara yeni hukuki malzemeler verebilelim ki, vicdanlarını konuştururken, yapılacak baskılara karşı "Bu açık hukuki çerçeve karşısında başka çaremiz yok" gibi bir direnç gösterebilsinler!
Bu da bir çıkış yolu. Bu çıkış yolu, Meclis'e, parti kapatma konusunda yeni kriterler getirme sorumluluğu yükler. Ama ben, verilecek kararı tarih önünde savunabilme iradesinin, yargıçlara daha çok yakıştığını düşünürüm. Temiz karar, temiz vicdan! Böyle bir sonuç, "Türkiye'de hakimler var" dedirtecek yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır. Belki de kader ülkemize, bu dava ile böyle bir tarihi sıçrayış imkanı verecektir. Neden olmasın! Vicdan önemli bir yürek kalibresidir.