Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Kariyer Peşinde Kadın...

Aldatıldık ey halkım.. Aile Ferd ile toplum arasındaki kilit taşı idi. Aileyi vurdular. Kadını ile, erkeği ile, yaşlısı, çocuğu ile vurulduk.. Aile yoksa, ne sağlıklı bir kişiden, ne de sağlıklı bir toplumdan söz edebilirsiniz.

Yuvayı dişi kuş yapar” derler. Kadınlar sadece çocuk doğurmaz, her kadın ve erkek bir başka kadının eseridir. Kadının en büyük kariyeri analık olmalı idi. En büyük eseri “İnsan” olmalı idi. Erkeği erkek olarak yetiştirecek olan, kız’ı kadınlığa hazırlayacak olan analar artık yok, ne yazık ki! Ah şu maçoluk, ah şu Feminizm.. Haacer’ler, Meryem’ler, Fatıma’lar, Hatice’ler, Maşite’ler, Asiye’ler yok artık. Sanki Yusuf’lar, Ali’ler, Ömer’ler kaldı mı?

Eğitim, Media, Sanat çevresi, moda akımlar, dinin yerini ideolojilerin aldığı bir ortamda Feminizm hızla yükseldi. Sanayi toplumunun eğitimli personele ihtiyacı vardı. Yeni pazarlara, tüketicilere ihtiyacı vardı. Nüfus’un yarısı kadındı. Bunları istihdam ederseniz, bir taşla 3 kuş vuracaktınız. Hem

Ucuz işgücü olarak emek arzı yüksek olunca ücretler düşecekti. Kadının istihdamı onların tüketim taleplerini artıracaktı, bu da yeni bir talep, yeni bir Pazar demekti. Çalışan kadın kariyer yapmak isteyecekti. O zaman da çocuk yapmak istemeyecekti. Hatta evlenmek de istemeyecekti. Kadının geliri ve kariyeri daha yüksekse, niye hem eve baksın, hem çocuğuna baksın, hem de kocasına. Bu olmayacaktı, olmadı da zaten.

Feminizm, aile içinde rekabeti başlattı. Kadın ve erkek rolleri, eskiden de çok sağlıklı değildi ama, cinsel kimliğe dayalı sorumlulukların paylaşımı konusunda dini, ahlaki, hukuki tartışmalar başladı. Geleneksel aile yapısı çöktü. Yeni “çekirdek aile”de çocuk da yoktu, dil, din, ahlak, tarih şuuru ve geleneğin devamını sağlayan dede ve nineye de bu yeni ailede yer yoktu.

Çocuk yapmak, maliyet, zaman ve kariyer açısından riskti. İşsiz kalma korkusu, çocuğa bağımlılık Psiko-sosyal davranışlar açısından çalışan kadın için ağır bir yük olarak gözüküyordu. Köpek beslemek daha ekonomikti. Çocuklu ailelerde anne, iş ile ev arasında bir tercih yapmak zorundaydı. Ekonomik refah beklentileri ve kariyer endişesi onun için iş’i öncelemeye zorlayacaktı. Eğer daha önceden çocuk doğurmuşsa onlar artık “Okul, sokak, televizyon ve bilgisayar”a emanetti. Ev tüm fertler için “ucuz bir otel” olarak bir anlam ve değer taşıyacaktı.

Bu konu artık batıda da tartışılıyor. Geçtiğimiz günlerde X’de @MatrixMysteries bu konuda bir dizi Mesaj attı, yaklaşık aynı konuları ele almış. Günümüzde BİREY’ler Hayatın monotonluğun kurtulma için heyecan, eğlence arayışı ile kimi Tattoo, kimi Piercing’de keyf aramaya başladı.. Hep daha fazlasına sahip olmak, hep yeni olanı elde etmek onlar için vazgeçilmez bir bağımlılığa dönüştü. Yeni bir şeyler yapma, bir şeyler elde etme arayışı sanki hayatın gayesi haline geldi. Spor, performans için enerji, yaşam koçları, stresten kurtulmak için psikolojik tedavi, monotonluktan kurtulmak, rutinden kaçmak için gezmek, heyecan arayışı, yarışmak ya da yarışanları izlemek, kumar, öne geçmek için daha çok, daha çok çalışmak, daha çok tüketmek ve fit kalabilmek için diyetisyene gitmek.

Canlı, zinde, neşeli , yenilikçi gözükmek için yeni şeyler almak. Peki, gerçekte kim kazandı? Şirketler ücretleri artırmadan iş gücünü iki katına çıkardı Bankalar hayat boyu borç kölesi olan bir ulus yarattı Hükümet vergi gelirini bir gecede ikiye katladı Yatırımcılar ve ev sahipleri, çoğu kişi için ev sahibi olmayı imkansız hale getirdi Peki ya ortalama bir insan? Aşırı çalıştırılıyor, düşük ücret alıyor ve büyükanne ve büyükbabalarının sahip olduğu konforlu hayattan mahrum bırakılıyor.

Size tek bir gelirin bir zamanlar tüm bir aileye ev, araba ve rahat bir yaşam sağladığını söylesem? Ekonomideki tek bir değişiklik, bunun bir daha asla yaşanmamasını sağladı. İşte iş gücünü iki katına çıkarmak, ücretleri düşürmek ve iki geliri bir zorunluluk haline getirmek için feminizmi nasıl kullandıkları 1960’larda bir fabrika işçisi, öğretmen veya küçük bir işletme sahibi tek bir gelirle ev sahibi olabiliyor, aile kurabiliyor ve rahat bir emeklilik geçirebiliyordu. Bugün iki tam zamanlı çalışanın maaşı ancak kirayı karşılıyor. Ne değişti? Feminizm bir “güçlendirme” hareketi olarak öne sürüldü, peki kadınların iş gücüne akın etmesinden gerçekte kim yararlandı? Şirketler işgücü arzını iki katına çıkardı. Piyasa işçilerle doygun hale geldikçe ücretler durgunlaştı. Vergiler iki katına çıktı çünkü hükümetin artık vergilendireceği bir gelir yerine iki geliri vardı.

1970’lerden önce, işletmeler erkeklere bir aileyi geçindirecek kadar ödeme yapmak zorundaydı. Ancak kadınlar işgücüne girdiğinde, piyasa işçilerle doldu ve ücretler durgunlaştı. Tek maaş yeterli olmazken, ailelerin artan maliyetlerle başa çıkabilmek için artık iki maaşa ihtiyacı vardı. “Tercih” olarak satılan şey aslında bir ihtiyaçtı, çünkü orta sınıf maddi olarak çift gelire bağımlı hale geldi. Sonuç? Finansal bağımsızlıktan, ailelerin gelişmek yerine hayatta kalmak için çabaladığı bir sisteme geçiş. Erkekleşen kadınlar, kadınsılaşan erkekler, cinsel kimliklerde fiziki, biyolojik ve sosyolojik deformasyonlara sebeb olan kalabalıkların içine sürüklendiği durum.. Çevremiz, din, ahlak, gelenekten, biyolojik cinsiyetinden bağımsız BİREY’lerle dolu artık.. TransHumanizm, İstanbul sözleşmesi ve Lanzarote lobisi, başardı!

1970’lerde bir evin maliyeti ortalama yıllık gelirin 2-3 katıydı. 2000’lere gelindiğinde bu fiyat ortalama gelirin 7-10 katına fırladı. Bankalar, yatırımcılar ve ev sahipleri, çift gelirli hanelerin artışını karşılamak için fiyatları ayarladılar. Bir zamanlar orta sınıfın hedefi olan ev sahibi olmak, birçokları için ulaşılamaz bir hayal haline geldi. Aileler servetlerinde artış görmek yerine, bitmek bilmeyen bir borç döngüsüne hapsoldular; ev sahibi olmak artık bir başarı sembolü değil, finansal bir yük haline geldi.

Her iki ebeveyn de çalıştığı için, birilerinin çocuklara bakması gerekiyordu. Kreş, devlet okulları ve medyanın beyin yıkaması devreye giriyor. Çocuklar artık aileleri tarafından değil, kurumlar ve yabancılar tarafından büyütülüyordu. Sistem genç zihinleri şekillendirdi, onları yeni gerçekliği kabul etmeye ve aile değerleriyle bağlarını koparmaya yönlendirdi. Sonuç? Devlet tarafından yetiştirilen, aile istikrarının aşındığı ve ebeveyn etkisinin azaldığı bir nesil çocuk.

İnsanların dikkatini dağıtmak için tüketim yoluyla onlara mutluluk yanılsaması pazarlandı. Kredi kartları, krediler ve tatiller, mutluluğun anahtarı olarak pazarlanıyordu. Aileler nesilden nesile aktarılan bir manevi bir servet sahibi olmak yerine, ihtiyaçtan çok statüye dayalı meta sahibi olmak için borca ​​itildiler ve başarılarını sürdürmek için her zamankinden daha çok çalıştılar. Bankalar ve şirketler kar elde ederken, aileler kendilerini bitmek bilmeyen bir çatışma, rekabet ve yarışının içinde buldular, asla tam olarak ulaşamayacakları bir hayalin peşinden hiç durmadan koştular.

Günümüzde Akrabalık ve komşuluk ilişkileri bitti. Evliliğin bir anlamı kalmadı. Kalabalıklar arasında yalnız bir BİREY’e dönüştürüldüler. Artık onlar Deist ya da Agnostik oldular. Din, ahlak, gelenekle bağlarını koparttılar. Din, onlar için kültürel bir aidiyet konusu, vijdan konusu, ya da folklorik bir şeymiş gibi geliyor.

Çocuklarını anaokuluna, Kreşlere vermişlerdi. Şimdi onlar annelerinin ayak izinden gidiyorlar. Onlar da annelerini huzurevine yatıracaklar. Oysa Ana okulunda ana, huzur evinde huzur yok. Bunu oraya vardıklarında anlayacaklar.

Gençler okul öncesi eğitim kurumlarını da hesaba katarsanız, ortalama Ömürlerinin çeyrek dönemini eğitim diye saçmasapan bir şey için harcadılar ve öğrendikleri bir çok şeyin gerçek hayatta ve din gününde bir karşılığı yoktu. Öğrendiklerini sandıkları bir çok şey gerçek değildi. Kafalarına at gözlüğü takarak, bir labirentte, peynire ulaşmak için yol arayan fareler gibi dolaşıp duruyorlar. Bundan sonrası için ya kafalarına Chip takacaklar ya da Humanoid robotlar, Avatarlar ya da Klonoidler işlerini ellerinden aldıklarında ise ortada kala kalacaklar.

Aileyi meydana getiren fertlerin çoğu aynı sofraya oturamadıkları için mide floraları farklılaştı. Zaten çoğu işyerinde yenen yemekleri iş yemekleri, sürekli seyahat, endüstriyel gıdalar, renk, tad, kokusu kimyasal gıdalar aile fertlerinin biotasını ve bağırsak florasını değiştirdi. Sonuçta karaciğer fonksiyonları ve beslenme alışkanlıkları değişince, buna dayalı davranış farklılıkları da ortaya çıktı. Aile içi sorunlar yaşanmaya başladı. Din, ahlak ve gelenekten, bağımsız BİREY’ler dönüştürüldükleri için fazla ortak bir şeyleri de kalmadı zaten. Onun için artık evlenmiyorlar, kendilerine ayak bağı olacak diye düşündükleri çocuk istemiyorlar. Yalnız yaşadıkları için insanlarla sağlıklı iletişim kuramıyorlar. İşlerini kaybettiklerinde intiharı düşünmeye başlıyorlar. Aynı yöne bakmıyorlar, aynı yöne gitmiyorlar, tasaları kıvançları, korkuları ve neşeleri aynı değil. Vijdan’larının sesini duymaktan rahatsızlık duydukları için onu bir şekilde sosyal amaçlı etkinliklerle susturmaya, baskılamaya çalışıyorlar. Zaten eğer bastıramazsa ya akıl hastahanesine, ya uyuşturucuya, ya da intihara yönelecekler. Yanlışın neresinden dönülürse orası kazançtır. HADİ GELİN EVİMİZE GERİ GİDELİM! Selam ve dua ile.

Not: İmamoğlu hadisesini bu ortamda bilerek yazmadım. X hesabımdan bugün için söyleyeceğimi söyledim. İmamoğlu, kendini sorgulayanlarla aynı konularda yarışacak biri. Herkes kendi suçlusunu koruyor. Bu arenada temiz kalabilmek çok zor. İyiler istisna! Başkasını eleştirenler, aynı konuda kendi suçlusunu görmezden geliyorsa, münafıkça davranıyor demektir ve o da o suçun ortağıdır. ALLAHA VE AHİRET GÜNÜNE İMAN EDENLER İÇİN ÖLÇÜ ŞU OLMALI: “Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah (rızası) için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır”. (Nisa Suresi 135) (Din kardeşliği parti ve tarikat kardeşliği farketmez)Yaşadığımız zamana, mekana, olaylara ve kişilere karşı adil şahidler olalım ve bir kavme/topluluğa olan düşmanlığımız bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmesin!

mirathaber

Bu yazı toplam 203 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar