İbrahim Karagül
Katalonlar, soykırım, sessiz şehirde kaos!
PERPIGNAN-BARSELONA: Sadece dört gün için, bu mevsimin belki en sakin yerlerinden birine, Fransa'nın güneyinde, İspanya sınırına yakın, Katalonya bölgesinde yer alan, belki de bir çoğumuzun adını bile bilmediği Perpignan'a gittim. Amacım zamanın oldukça yavaş ilerlediği bu kentte birkaç gün geçirmek, bu arada İspanya'ya geçip Barselona'yı gezmekti. Yanımda, bu konforu bozacak hiçbir şey; hiçbir konu, hiçbir gündem maddesi taşımadan...
Sessiz, şirin, küçük bir Akdeniz kenti burası. Yazın Avrupalı turistlerin gözdesi, kışın sessizliği arayanların uğrak yeri. Daracık sokaklar, harika çınar ağaçları, içlerinde kimsenin yaşamadığı hissi uyandıran evler, günün ancak yarısını dışarıda yaşayan rahatına düşkün Akdeniz insanları... Özellikle kış aylarında sessizliği arayanlar, birkaç hafta kapanıp çalışmak isteyenler için en iyi adreslerden biri.
Doğru düşündüğümü Perpignan'a gidince öğrendim. Lübnanlı ünlü yazar Amin Maalouf, yıllardır buraya gelir, kitaplarıyla ilgili çalışmalarının bir kısmını burada yürütürmüş. Maalouf için, buradan daha rahat çalışma ortamlarının sayısı oldukça az olmalı...
Ancak bu sakin şehir, benim için son zamanların yoğun yeri haline geldi. Önce Türkiye'yi üzüntüye boğan Elazığ depremi oldu. İç politik tartışmaları bir hatırlatmaya gerek bile yok. Katalonya, Türkiye karşıtı bir girişimle adını duyurdu. Ermeni soykırım tezinin ABD Temsilciler Meclisi alt komitesinde kabul edilmesinin yankıları sürerken, bu sefer İspanya'nın on yedi özerk bölgesinden biri olan Katalonya, yerel parlamentodan benzer bir kararı geçirdi. Karar; Türkiye ile İspanya arasında medeniyetler diyaloğu ortak çalışmalarının ardından son dönemde vize kolaylığı dahil, ciddi bir yakınlaşmanın sürdürüldüğü bir dönemde çıkarıldı.
İspanya ve Fransa'daki Katalon bölgelerinde, Barselona-Perpignan arasında birkaç gün geçireyim derken, üstelik o bir kaç gün içinde Ermeni tezleriyle ilgili tartışmaların kopardığı fırtınada Türkiye-ABD ilişkilerinin geleceğini sorgularken bir anda bulunduğum bölgenin parlamentosundan böyle bir karar çıkartılması şaşırtıcı oldu. Elbette Katalonlar'ın Türkiye ile özel bir sorunu yok. Ama azınlık bir toplum bağımsızlık özlemleri, iki ülkeyle sorunları ortada. Katalonlar, Ermeni tezleriyle Türkiye'nin radar alanına böylece girmiş oldular.
Şaşırtıcı gelişmeler bununla da sınırlı kalmadı. Tam Türkiye'ye döneceğim gün Fransa'nın turizm bölgesi yoğun bir kar fırtınasına teslim oldu. Bir günlük kar yağışı Perpignan'da hayatı tam anlamıyla durduruldu. Kaostan habersiz Barselona için yola çıktık ama tam beş saat şehirden çıkmak nasip olmadı. Bırakın sokak aralarını, şehir merkezindeki ana caddeler bile kilitlendi.
Öyle bir belediyecilik örneği ki, hiçbir caddede kar temizlemesi yapılmadı. Türkiye'de olsa kıyamet kopardı ama Fransızlar, daha doğrusu Katalonlar sessiz bir teslimiyet içinde bunu kabullenmiş gibi görünüyorlardı. Saatlerce trafikte bekleyenlerden bir itiraz işitmemek, açıkçası beni rahatsız etti. En temel insani reflekslerin bile hissedilmemesi, bana hiç de doğal gelmedi. Çünkü; böyle bir ihmale, duyarsızlığa, beceriksizliğe şimdiye kadar tanık olmadım ve Türkiye'nin imkanları en sınırlı belediyesinde bile böyle bir şeyin olması mümkün değil.
İkinci gün anladım ki, beceriksizlik, tembellik sadece o şehrin belediyesiyle sınırlı değilmiş. Bir gün boyunca kapalı kalan Fransa-İspanya arasındaki karayolu ikinci gün de öğleye kadar açılamadı. Saatlerce bekledikten sonra sınırı geçebildik. Hava açık olmasına, yolun da açılmış olmasına rağmen saatlerce neden bekletildiğimizi anlamak için varsayımlar arasında gidip geldik, hiç bir sonuca ulaşamadık.
İkinci gün olmasına rağmen Barselona'dan dönenler yaklaşık iki yüz kilometrelik bir yolu, neredeyse on saatte alabildi. Avrupa Birliği içinde, karayollarında tanık olduğumuz mahrumiyet inanılır gibi değildi. Bu kadar yavaş işleyen bir sistemin Türkiye'yi ne hale getireceğini düşünmek bile istemiyorum... Türkiye'de bu oranda ihmale uğrayan insanlar gidip belediye binasını taşlarlar. Ve bu, uğranılan mahrumiyete göre gayet normal bir davranış olurdu.
Bütün bu olumsuzlukları yaşadıktan sonra bile geriye kalan şey elbette güzellikler olmalı ve öyle oldu...