Merve Kavakçı
Kaynayan kazan
İngiliz başbakanı David Cameron ateş püskürüyor: “İslam barış dinidir, bunlar Müslüman değil, canavar.” İslam’ı savunana bakınız… Daha doğrusu savunmak durumunda kalana bakınız. Hayır, yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için açıklayalım. Cameron’un dediği doğru. Evet İslam dini barış dinidir. Hiç şüphesiz. Bunun, İngiltere’nin müslüman olmayan başbakanından gelmesi tuhaf olan. İslam’ı savunmak durumunda olanın bir Hıristiyan olması… Cameron, IŞİD’den bahsediyor, canavar derken. Yine doğru. Söyleyene değil, söyletene bakalım. Doğru Müslüman bunu yapar mı? Kadın çocuk demeden müslüman olmayanı evinden yurdundan sürüp çıkarır mı, sırf şu veya bu ülkenin vatandaşı diye insanları katleder mi? Haklı iken haksız duruma düşer mi? Yani İsrail’e, Amerika’ya, İngiltere’ye İslam coğrafyasında yaptıkları katliamlar için hesap sormak amacıyla yola çıkmışken (öyle anlıyoruz, yanılıyor muyuz), hesap sorulacaklardan değil de, sokakta dolaşan vatandaştan acısını çıkarır mı? Durum vahim, bu bir vahşet. Hesap sormak böyle mi olur? Bu İslam’ın neresine oturur?
Şimdi kalkıp İslam coğrafyasındaki bütün katliamlara karşılık olsun diye katlettiklerinin mensup olduğu ülkelerden, insanlar Müslümanlara aynı şekilde kıysalar, öldürseler, kafalarını uçursalar, bu fasid daireyi nerede kıracağız? Önce kim yaptı’ya mı bakacağız? Nerede dur diyeceğiz? Olmadı değil, daha önce de oldu, bunun örnekleri var tarihte hem de çok yakın tarihte. 11 Eylül saldırılarından sonra ABD’de Müslümanlar hedef haline geldi. Bir Siyonist organizasyon bir Müslüman teşkilatı bombalamaya kalktı, ama başaramadan durduruldu. Hindu bir taksi şoförü, Müslüman zannedilip katledildi. Cahil Amerikalılar aradaki farkı bilemediler, adamcağız Ortadoğulu zannedilip öldürüldü.
Kan davası gibi. Bir o taraftan, bir bu taraftan… Ayrıca, sanki IŞİD’in bu yaptıkları, Amerika’yı, İsraili, İngiltere’yi ve diğerlerini durduracak… Hayır. Bilakis, şimdi daha da azgın bir şekilde Müslümanlara saldıracaklar. Evet, ilk anda bunun adı IŞİD’i yok etmek olacak ama ya sonra… Orada duracaklar mı sanki… Bunu fırsat bilip daha beterini yapacaklar.
Zaten istedikleri de o değil mi zinde güçlerin… IŞİD kimden yana? Nereden türedi birden bire? Bunun önünü kim ve kimler açtı? Arkasında kimler var? İslam’ın neresine sığıyor yaptıkları? El-Emin olan bir Önder’in izinden nasıl gitmektir bu? IŞİD’in bir harfini duyan, gören nereye kaçacağını bilemezken, elinden ve dilinden emin olmak nasıl göz ardı edilecek bu denklemde?
Dönelim İngiliz başbakanının açıklamalarına. Mealen diyor ki Cameron, “şunu bilmemiz gerekiyor; IŞİD adındaki yapı fanatik bir yapı. Sadece İngiliz vatandaşı rehineyi öldürmediler, başka Avrupa ülkelerine de saldırmayı planladılar ve planlamaya devam ediyorlar… Başımızı önümüze eğerek kendimizi güvene almak gibi seçeneğimiz yok. Bu problem son aylarda olduğu gibi sadece bizim için değil, Avrupa ve bütün dünya için giderek kötüleşiyor… IŞİD sorunu ile mücadele etmek zorundayız… Adım adım püskürtüceğiz, dağıtacağız ve yok edeceğiz. Ve bu planı “sakin ve ölçülü” ama çelik kadar katı bir şekilde yapacağız… Bunu tek başımıza değil, müttefiklerimizle birlikte yakın bir şekilde çalışarak yapacağız. Sadece ABD ve Avrupa ile değil, bölge ile birlikte yapacağız.”
ABD başkanı Obama da IŞİD’e geçit vermeyeceklerini, kesin bir dille belirtti. Henüz Irak’tan ve hatta Afganistan’dan postallarını çekememiş olan ABD’nin bu seferki stratejisi kendini riske atmadan IŞİD’le savaşı başkalarına ihale etmek. Kendi açılarından siyasi zekânın gereğini yapıyor Amerikalılar. Neden bu işle ellerini kirletsinler ki, sonra... Sonra kendi vatandaşlarını da riske atmış olsunlar. Bunu izah edemez ABD yönetimi, kendi halkına… Onun için de orkestra şefi konumunu muhafaza etmekle kendince tutarlı davranmayı seçiyor Amerika.
Bölgedeki durum, eskisinden daha da beter olacak. Bu konuda farklı düşünmek mümkün değil. Başımızda işgalciler vardı, onlar yetmiyormuş gibi, şimdi bir de IŞİD var. Beterin beteri var, Rabbim ümmeti Muhammedi beterinden saklasın…
yeniakit