Abdurrahman Dilipak
Kibriti gözünüze çok yaklaştırırsanız!
Evet, kibriti gözünüze çok yaklaştırırsanız arkasında bir ormanı kaybederseniz Kaşıkçı olayında kibriti gözümüze fazla yaklaştırdık galiba.. Her konuda olduğu gibi Media’mız bu işi de sulandırmaya, magazinleştirmeye başladı, hem de arkası yarın polisiye bir macera filmi tadında!. Hani derler ya “Şeytan ayrıntıda gizlidir” diye. Ama bir de “detaylarda boğulmak” diye bir şey var. Biraz esoterizm, biraz magazin, biraz komplo teorisi ile iş daha da içinden çıkılmaz bir hal alabilir.. Hani McKinsey Suudi Arabistan için 2030 planı hazırlıyordu!? Sahi Trump, “Biz olmasak 15 gün o koltuklarda oturamazsınız” derken neyi kasdetmişti. Peki koruyorlardı ise, ne oldu da birden her şey altüst oluverdi? Bir diğer soru şu: Sıradaki ülke hangisi? Bu senaryoda Dahlan’a rol verilmedi mi? İsrail bu işin neresinde. İsrail basınında Veliahd Prensle kurdukları çok iyi bir işbirliği ve birlikte yapacakları çalışmaları ballandıra ballandıra anlatıyorlardı. Kâbe imamı Sudeysi bile gaza gelmişti ve bölgeyi ABD ve Suudilerin birlikte yöneteceği mesajını veriyordu. Bu gidişattan yarımadadaki Arap aşiretleri rahatsız. Suudi Arabistan patlamaya hazır, pimi çekilmiş bir bomba gibi. Batı, insan hakları, demokrasi, hukuk devletini bıraktı, “ulusal çıkarları”nı merkeze aldı. Çıkarları sözkonusu ise onlar için, demokrasi, insan hakları gibi konular teferruattan ibaret. Yani F. Gülen ağzı ile “Füruat!” Kaşıkçı, derin hesaplaşmada devede kulak bile değil. Herkesin gözünde bir “orta oyunu” oynanıyor. “Cambaza bak, cambaza!” hikayesi yani. ABD, 11 Eylül’ün faturasını Suudilere çıkarttı ve 700 milyar dolarlarına el koyduğu halde, nasıl oluyor da, Suudiler, Amerikan yönetimi ile canciğer kuzu sarması olabiliyorlar, hiç düşündünüz mü? Trump Suudilere muhalefeti yok etme ve bölgede yeni bir birlik oluşturarak, o birliğin tepesine Suudileri geçirmeyi teklif etti. Sadece Arap yarımadası değil, İran, Irak, Somali, Sudan ve Mısır Suudilerin olacaktı. Ve üstelik bu bölgede ne kadar muhalif varsa ezilecekti. Zaten Suudi yönetimi de ABD’ye aktarılan parası, muhalif ailelerden geri alacaktı. Yani bir koyup 3 alacaktı! Hem zaten o 700 milyar dolar avanstı. Arkası gelecekti. Günde 10 milyon varil civarında petrol üreten, 3-5 trilyon dolar değerinde olduğu tahmin edilen ARAMCO halka açılacaktı. Dikkat ARAMCO’nun “halka arz” işini MOELİS CO. isimli bir şirket yapacak. Bu şirket birçok büyük Amerikan ve İngiliz şirketine danışmanlık yapıyor ama, halka arz konusunda daha profesyonel ve daha büyük şirketler de var ama iş, Moelis co.’ya veriliyor. Yani işe İngiltere, daha doğrusu Rothschild’ler el koyuyordu. Kaşıkçı bu hesaplaşmanın kurbanı oldu. Hemen söyleyelim, tek bir ABD ve tek bir İngiltere yok. ABD’deki Trump kanadı ARAMCO’ya el koyarak, Saudi Arabistan üzerinden bölgedeki bütün petrol üreticisi ülkeleri kontrol altına alarak Rusya’yı köşeye sıkıştırmak ve Çin’i terbiye etmek istiyordu. Dahası ABD bu şekilde AB’yi de kontrol etmeyi düşünüyordu. Prens, Suudi Arabistan’daki rakiplerini yok etmek ya da kontrol altına almak istiyordu. Kaşıkçı bu yok edilmek istenen kesim adına, eski kral çevreleri adına, ABD ve İngiltere’de lobi faaliyeti yapıyordu. ABD, İngiltere ve Türkiye üzerinden bugünkü Suudi yönetimi üzerinde baskı oluşturmak istiyordu. Kaşıkçı, aslında bir ABD-İngiltere “vekalet savaşı”nın kurbanı olmuştu. ARAMCO sıradan bir şirket değil. Saudilerin Vehhabi hareketinin finansal desteği de bu şirket üzerinden sağlanıyordu. Sonuçta, bu hesaplaşmanın arkasında Ortadoğu denilen coğrafyanın paylaşılma hesabı var. Biz bu hesaplaşmada nerede duruyoruz? Eğer bu kirli oyunu deşifre etmeyecek olursak, mayınlı tarlada top oynar durumuna düşeriz. Bu hesaplaşma bugünden yarına bitmeyecek. Sonuçta bir işbirlikçi hükümetle 99 yıllık yeni bir anlaşma ile bölge ipotek altına alınmaya çalışılıyor. Bu iş sadece petrol ve ekonomi değil, bu işin teolojik arka planı da var. Ana hedef ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın 7 Ağustos 2003’de ifade ettiği gibi, ilk etapta bölgedeki 22 ülkenin sınır, rejim ve iktidar yapılarının değiştirilmesi öngörülüyordu. Bu hedefe, BOP üzerinden Türkiye ile yürüyeceklerdi. Bu olmayınca bu hedefe Saud ailesi ile yürüme kararı aldılar. Suudiler de bu işleri yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Aslında, Suud’ların bir şey yapması gerekmiyordu. Perde gerisinde Amerika’nın danışmanlık şirketleri bu işi yapacaklardı ve McKinsey 2030 hedefi ile geçiş sürecinde danışmanlık yapacaktı. Onun için McKinsey’in Türkiye’de de süreci kontrol etmesi gerekiyordu. Kaşıkçı olayı, Soros’un, ardından Clinton ve Obama’ya bombalı paket gönderilmesi sıradan olaylar değil. Bana kalırsa birbirinden bağımsız olaylar da değil bunlar. Bu olay yarın ABD ile İngiltere arasında sorun olabileceği gibi, Arap dünyasında da ciddi sorunlara yol açacak. Suudi yönetimi kendi içinde ciddi sorunlar yaşayacak. Arap yarımadasında bu kirli senaryoda rol alanların başına kötü şeyler gelecek.. Kaşıkçı olayı son değil, aslında başlangıç olabilir. Bakalım 6 Kasım’da ABD’de ne olacak. Bu açıdan önümüzdeki 10 gün son derece önemli. Görünen o ki, Trump Rahip Brunson ile yakaladığı rüzgarı Kaşıkçı olayı ile kaybetti. Kaşıkçı’nın “sütten çıkmış ak kaşık olmadığını” da belirtmeden geçmeyeyim. Aslında daha turpun büyüğü heybede!. Dünya derin devleti önümüzdeki 2 ay içinde Blockchan ile Dolar ve Euro’nun, Sterlin’in, FED ve LİBOR, IMF ve DÜNYA Bankası konusunda bir karar verecek. Bu işin İsrail ayağını, Kudüs boyutunu, Mekke ve Medine üzerindeki hesabı da, aklınızın bir kenarında tutun. Görelim Mevlam neyler. Küçük bir not daha: Gideceği yeri bilmeyen kaptana hiçbir rüzgâr fayda sağlamaz. Selâm ve dua ile. Yeniakit