Ahmet Taşgetiren
Kim ve neden?
Son seçim yasası ile birlikte ittifakların milletvekili seçiminde işe yaramayacağı anlaşıldıktan sonra 6’lı yapı için ana meselenin “Ortak aday” tespitinde odaklandığı açık.
Orada da işler, liderlerin tüm umutlu sözlerine rağmen kolay çözülecek gibi gözükmüyor.
Şu anda ortak adaylık için üç isim üzerine değerlendireler yapılıyor, üçü de CHP’li. Kılıçdaroğlu, Yavaş, İmamoğlu. Kamuoyu değerlendirmeleri, en azından iki ismin, Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’nun hemen her hamlesini, “başkan adaylığı için pazarlama” niteliğinde görme eğiliminde.
İlginçtir bir tek Mansur Yavaş, böyle bir pazarlama hamlesi içinde gözükmüyor, ama tüm kamuoyu yoklamaları da onu Tayyip Erdoğan dahil tüm muhtemel Cumhurbaşkanı adaylarına göre “açık ara önde” gösteriyor.
Mansur Yavaş’la ilgili bu sonucu ilginç buluyorum.
Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’na bakılırsa onların, hem ilişkileri hem içine girdikleri siyasi polemikler hem de verdikleri genel mesajlar itibariyle Türkiye sathına yönelik siyaset yaptıkları görülür. Bir Cumhurbaşkanı adayından da böyle bir profil beklenir.
Mansur Yavaş’ın mesela ülke ekonomisinin içinde bulunduğu duruma, mülteci sorununa, hukuk problemlerine, Kürt sorununa ilişkin genel bir değerlendirmesine rastladınız mı? Ben görmedim.
Mansur Yavaş, Belediye Başkanlığını bir “kamu görevi” olarak değerlendiriyor, siyaseti “Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanlığını iyi yapma” çerçevesi ile sınırlı tutuyor. Mansur Yavaş ile ilgili bir ölçüm, mesela onun Ankara’ya ne ölçüde hizmet edip etmediğine ilişkin olsa, daha anlamlı olabilir.
Oysa kamuoyu araştırma kurumları, belli ki Cumhurbaşkanlığı adaylığına ilişkin ölçümleri Türkiye ölçeğinde yapıyor. Ve Mansur Yavaş ismi Türkiye ölçeğinde “Açık ara önde” çıkıyor.
O zaman soru şu: Seçmen Mansur Yavaş’ın hangi davranışını “Türkiye’de iyi bir cumhurbaşkanı” olacak nitelikte görüyor ki, onun ismini Ankara’nın ötesine taşıyor ve “açık ara” öne çıkarıyor?
Eğer bu ölçümlerde bir problem yoksa, -problem yoksa diyorum çünkü, tüm Türkiye seçmenlerinin Mansur Yavaş’ın Ankara’da ne yapıp ettiğini biliyor olması, onlara dair olumlu kanaate varmış olması gibi bir durumu kabul etmek gerekiyor- bunu öğrenmek, en azından seçmenin tercih kodlarını bilmek açısından önemli. Ve tabii 6’lı yapı için de önemli. Mesela 6’lı yapı “seçilebilirlik” kıstası üzerinde dururken halktaki “Mansur Yavaş kriterleri”ni de tahlil etme gereği duyacak mı?
Bu ortak adaylık meselesinde şu anda görünen ilginç durum, Meral Hanım, kendisini Başbakanlığa hazırladığına göre, üç CHP’li ismin yarışıyor görüntüsüdür. Bu üç isim, 6’lı masanın CHP dışındaki paydaşlarına, mesela muhafazakar nitelik açısından kimi işaretler veriyorlar. İmamoğlu, “Arapça” metinleriyle ayet okuyor, Kılıçdaroğlu, CHP’yi yeni kodlara taşıma yolunda adımlar atıyor, Mansur Yavaş ise zaten klasik CHP’li değil.
Evet, “muhafazakar seçmeni yadırgatmama”ya yönelik böyle bir eğilim var, ama yine de “Ortak aday”ın CHP markası taşıması yönünde en azından CHP camiası içinde bir eğilim olduğu gözleniyor. Soru şu: 6’lı masanın Kılıçdaroğlu dışındaki paydaşları, böyle bir eğilime nasıl bakarlar, bakıyorlar?
Bu konu ile ilgili farklı bir mesele, İmamoğlu’nun son Karadeniz gezisi sonrası ortaya çıktı. Geziye davet edilen ve İmamoğlu ile birlikte fotoğrafları yayınlanan gazeteciler yüzünden CHP içinden – dışından sol tabanda bir fırtına esti. İmamoğlu bir anlamda silkelendi. “Titre ve kendine dön” tonunda bir silkeleme idi bu. Bir anlamda racon kesildi. İmamoğlu da özür ile savunma arasında karmaşık duygulara sürüklendi.
CHP cenahında “Ortak aday CHP’li olsun, o da şu – bu kliği tatmin edecek nitelikte olsun” şeklinde bir yaklaşımın ve “şu – bu klik” derken, işi “seküler rövanşizm”e vardıran çağrışımların, artık bir tek Cumhurbaşkanlığı için anlam taşır hale gelen 6’lı masayı dinamitleyeceği açıktır.
Kaldı ki, Cumhur İttifakı’nın muhalefet adına en tercih edilir beklentisinin CHP’li bir adayla yarışmak olduğunu da biraz siyaset okuyan herkes bilir. Peki hala oy oranı yüzde 25 civarında olan CHP camiası neyi bilir?