Selâhaddin Çakırgil
Kime dokunsan, ‘fağfûr kâse’ misâli
Bir haftadır Samsun’un batısındaki Kavak, Bafra, Samsun, Çarşamba ve Ünye’ye kadar olan kısımdaki Karadeniz kıyılarındaydım. Hem, aile yakınlarımdan bir kısmını ziyaret etmek imkânı buldum, hem de halkın nabzını tutmaya çalıştım.
Halk içinde anlatılanların tamamı yanlış veya doğru olmadığı gibi, burada tarafımdan yapılan değerlendirmelerin de kesinlikle doğru veya yanlış olduğu söylenemez elbette.. Nihayet bir tespittir, başkalarının bakış açılarına veya yansıtmalarına göre daha başka türlü de olabilir.
***
Her şeyden önce, şu konu önemli..
Halk kitleleri arasında dış politika konuları çok yaygın konuşulmuyor, daha çok içeriyle ilgileniliyor.
Ülkede ciddî bir muhalefet boşluğu olduğunu sokaktaki sıradan insanlar bile söylüyor.
Sokaktaki insanlar, ‘Muhalefet edeceksen, her yapılana karşı çıkmayacaksın.. Milletten o kadar maaş alıyorsanız, hakkını vermelisiniz.. Çünkü, biz halk olarak eskiden hayal edemeyeceğimiz ve bu muhalefet gelse, onların da yapamayacağı pek çok güzel ve faydalı hizmetleri gördük.. Böyleyken, bu muhalefet, her şeyi kapkara görüyor- gösteriyor.. Halbuki, biz de görüyoruz, biliyoruz ve yapılan hizmetlerin aslî muhatabı bizleriz. Muhalefet liderleri yol, sağlık, bayındırlık vs. hizmetlerini, halkın satın alma ve gücünün ve refah seviyesinin yükseldiğini inkâr edemiyorlar. Muhalefet ise, ‘Bu yapılan hizmetler devletin, her hükûmetîn yapacağı hizmetlerdir. Kimse kendi parasıyla yapmadı, milletin parasıyla yaptı..’ diyor ya; öncekiler niye yapmadı? Bu muhalefet, ‘Biz daha iyisini yaparız’ demek yerine, her şeyi yok sayıyor ve sadece laf üretiyorlar. Ki, biz, AK Parti’nin ülkeyi geçmiştekilerden daha iyi yönettiğini de, yanlışlarını da görüyoruz.’ diyorlar.
İşin bu tarafı, muhalefet’le ilgili..
***
Gelelim, iktidarla ilgili kısma..
Ancak hemen belirtelim, iktidarla ilgili her konu, eleştiriler de, beğeni ve övgüler de Tayyip Erdoğan’la birlikte değerlendiriliyor.
Bu açıdan bakıldığında, ilk planda beğeni ve takdirlerden ziyade eleştiri, iddia ve tespitlerden bir kısmına değinmek gerekiyor:
1- Tayyib Erdoğan varsa, AK Parti de var. (Halk, onu kendi evinden birisi olarak gördüğü için sadece ismiyle anıyor), ‘Tayyip yoksa, AK Parti de yok..’ diyor. Bu durum, AK Parti’nin ve Tayyip Erdoğan’ın liderliğinin hem gücü, hem de en büyük zaaflarından birisi.. Onun da beşer planında bu halktan başka bir dayanağı yok.. Dahası, beğeniler önce ona yöneltildiği gibi, yanlışların faturası da ona çıkarılıyor. Ve, ‘Yahu, bu ülkede Tayyip’ten başka ve onun yerini dolduracak birisi yoksa vay halimize..’ deniliyor.
2- Genel olarak, halk arasında parti teşkilatlarında, dünya ganimetlerine yönelmişlikten yakınılıyor.. ‘Yolumuzu ideallerimizin aydınlattığı dönemlerdeki samimiyet nerede?’ diye sorgulamalar yapılıyor; ‘ganimet taksimi’ yarışının içinde kaybolan eski idealistlerden söz ediliyor. Tayyip Bey’in ‘metal yorgunluğu’ diye nitelediği durumun, hele de belediyelerde rant yağmasından kaynaklandığıyla izah ediliyor. Hemen her belediye için yığınla iddia ve dedikodular.. Hele de seçimler yaklaştıkça..
3- Tayyip Erdoğan, sadece son 15 yıllık iktidar dönemi değil, İstanbul Belediye Başkanlığı’ndaki dönemiyle de, Türkiye’nin son 20 yılındaki en etkili siyasî lider olarak anılıyor, ama o Türkiye’nin gündeminin birinci sırasına geldiğinde, 8-10 yaşında olanlar bugün 30 yaşına merdiven dayadıkları için, geçmişe dair anlatılanlar bu nesle bir masal gibi geliyor.
4- Hele de 15 Temmuz Darbe Hıyaneti sonrasında darbeyle birinci derece ilgisi olmayan geniş kitlelere yönelik ihraç ve tutuklamaların hukukî dayanaklarının açıklanamaması yüzünden, kamu vicdanında bir rahatsızlık hissediliyor. Bu konunun fitilinin biraz aşağı çekilmesi ve ‘fağfur kâse’nin çatlatılmaması gerekiyor. Sorgulanacak olanlara, operasyonlarla değil ve tutuklama furyalarına kurban edilmeden davranılmasında sosyalgerilimin düşürülmesi açısından büyük fayda var.
***
Yöredeki özellikle kültür, eğitim, sağlık ve bayındırlık alanındaki konulara da, inşaallah yarın..
stargazate