Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Korku imparatorluğu

İnsanları iki şeyle yönetiyorlar: Korku ve umut. Havuç ve sopa.

İçeride bir cazibe merkezi oluşturacaksın; o din, ideal, sağlık, şan, şeref, ülke her şey olabilir. Onun cazibesini, dış tehditle kışkırtacak ve destekleyeceksin.

Merkezde dünya ve ahiret saadeti de olabilir ve kitleleri harekete geçmeye çağıracaksınız.

Kimi paraya diker gözünü, eğer dünyevi bir gaye için koşuyorsa, onunla her şeyi satın alabileceğini düşünür. Kimi daha kötü olmadığı için sabreder, şükreder, elindeki ile yetinir, onu kaybetmemek için çabalar, kimi hep şikayet eder. Hem yükselmek için umudu vardır ve hem de kaybetme korkusu. Biz korku ile umud arasında bir yerde duralım. Havf ile reca dengesini koruyalım.

Bu denge bozuldu mu hayat insana zehir olur. İnsan insandan korkar; insan hayvanlardan, böceklerden, mikroplardan korkar; havadan sudan topraktan, gökte olanlardan, yerde olanlardan korkmaya başlar.

Korku insani bir şeydir. Her şeyin fazlasında olduğu gibi korkunun fazlası da hastalıktır.

Uluslararası sistem toplumu korkutarak, hayali çözümlere kanalize etmeye çalışıyor. Yani, korku da, çözüm de artırılmış sanal gerçeklik yalanı ile üretiliyor. Dün pandemi korkusu salıyorlardı, bugün iklim korkusu ile bu defa korku pandemisi salıyorlar akıllara ve yüreklere..

Bazan, Ay’a, Mars’a gitmek gibi saf yalanları gerçek gibi pazarlarken, bazan gerçekleri saptırarak, bazan da salgın korkusu konusunu örgütleyip, yani mikrobunu yayıp, ilacını satmaya çalışan ahlaksızlar gibi çıkıyorlar ortaya. Hem de öyle ki, önce ilacını yapıyor, sonra mikrobu üretiyor.

“Zehri dermanında gizli” bu yöntemle, ilacı hastalıktan, aşısı ilacından daha tehlikeli, ölümcül, katmerli bir ihanete imza atıyorlar. İşte peşlerine düştüğümüz uluslararası sistem dedikleri lanet olası sistem böyle bir şey.

Mevzuat ve yargı sistemi, media, akademi, bürokrasi bu düzeni koruyor, hem de kendi halkına karşı. Anlayacağınız köpeklerin sokağa salınıp taşların toprağa bağlandığı bir dünyada yaşıyoruz. Şeytan’a özgürlük, meleklere pranga düzeni.

Size bugün, gerçeği üretilen ya da bahane edilerek çözüm diye teslimiyetin dayatıldığı birkaç örnekten söz edeceğim. Bir kesim, sürekli “Çevre” filan diyor ya, çevreyi kirletenler kendileri. Bu kimyasallar, deterjanlar, kozmetik, petrokimyayı kimlerin ürettikleri belli. Bunlar bugün “tavşana kaç, tazıya tut” diyorlar. Hem suçlular, hem de güçlüler. Hesap sorulması gerekenler hesap soruyorlar. Çözüm satıyorlar. Bu tam bir mafya düzeni.

Azot dioksit, yani NO2 suyla birleşince ya da havada rutubetle reaksiyona girince HNO3’a yani nitrik asite dönüşür. Nitrik asit soy metallerin dışında tüm metalleri eriten, “sülfürik asit” gibi çok güçlü bir asittir. Azot dioksiti sanayi ve fosil yakıtlar, bu yakıtları kullanan arabalar salıyor.. Bu salınım, teneffüse ettiğimiz hava yolu ile insan, hayvan ve bitkileri zehirliyor. Bitki ve hayvan üzerindeki bütün zararlı etkiler gıda zinciri ile insana da geçer..

Yani hayvanların, bitkilerin başına gelen, daha doğrusu havanın, suyun, toprağın başına gelen sizin de başınıza gelir.

Sonuçta havayı, suyu bitki de kullanıyor, hayvan da. İçtiğiniz su, teneffüs ettiğiniz hava, üzerine bastığınız toprak hepsi iç içedir. Soluduğunuz hava, içtiğiniz su, zehirlediğiniz toprak solunum ya da gıda yoluyla vücudunuza girince sisteminizi bozar ve hücreleri kanser eder. Yağmur yoluyla havadaki zehirli gazlar asit yağmurları şeklinde sulara karışır. Uzak yerlerdeki kirli hava rüzgar yolu ile dünyayı dolaşıyor.

Sonuçta bugünkü felaketlere kapı aralanıyor.

Bugün birileri bu durumu kendi lehlerine değerlendirmek için sahip olduğu imkanları kullanarak dünyayı teslim almak istiyor. Çözüm için ortaya çıktıklarını söyleyenler aslında bu felaketin asıl müsebbibleri.

Starlinkler’le artık dünyanın her noktası anlık olarak izleniyor. Son baktığımda İstanbul’da bir ortaokulun bulunduğu çevreyi kırmızı işaretlemişti. Yakında yapay zeka ile kontrol edilen sistem alarm verebilir. İklim Bakanlığı, ilgili valiliği uyarabilir, valilik ilgili bölgedeki okul ve kitlesel aktiviteleri, sınai üretimi durdurabilir. Peki bu bir algı operasyonu olamaz mı? Sistem arıza veremez mi, manipüle edilmiş olamaz mı, Hackerler sistemi kontrol ediyor olamaz mı? Ya da bir hacker saldırısı ile bölgedeki bir sanayi tesisinin filtre ve arıtma tesisi bloke edilmiş olamaz mı?

Son günlerde yeniden tartışma konusu olan bir olay var.

Chemtrail teorisi “kimyasal püskürtme kuramı” olarak da adlandırılıyor. Uçan cisimlerin havada bıraktıkları izlerin aslında kasıtlı bir şekilde kimyasal zehir ve biyolojik madde püskürtülmesi sonucu oluştuğu iddiasına bir türlü tatmin edici bir cevap bulunamıyor.

Kaldı ki zaten uçakların atmosfere bol miktarda zehirli gaz saldıkları bilinen bir gerçek. Kuş ve arı ölümlerinde bu olayın etkisinin olduğu iddiası da var.

Bakın, bu konuda birden fazla site var. Kimi havadaki ısı ve rüzgarı, basıncı, kimi partikülleri, kimi zehirli gazları raporluyor.

Şu anda kurumsal ve resmi refleks yok. Genel informasyonlar veriliyor. Ama dikkat çekici bir durum var, mesela radyasyon ölçümü yok. Halbuki ciddi bir RF etkisi sözkonusu. Yarın kendileri belli frekanslardan, uzaydan ya da yer istasyonlarından zararlı RF yayını yaptıklarında bu sistemler onları görmeyebilir ya da görse bile otomatik olarak silebilir ya da makul aralıklarla gösterebilir.

Bu anlamda aslında toplum olarak kurbağa haşlaması şeklinde mayalanıyoruz. Yakında herkes iklim uzmanı olabilir. Bunlar bilimsel olmaktan teknik temelli, manipülasyonlara açık politik ataklardır. Bunlara sorarsanız, bunlar toplum yararına, belli vakıfların ve fonların desteklediği projelerdir ve akademik kurumlardan ve akademisyenlerden destek almaktadırlar. Checking ve monotiring sistemleri ile her türlü denetimden geçmektedirler. Biz pandemi sürecinde bütün bunları yaşamıştık. Şimdi sıra iklime geldi.

Bunlar yarın şu bölgede ani ölümler bekleniyor derlerse, inanmazsanız, birkaç gün sonra o dedikleri ölümlerin gerçekleştiğini görebilirsiniz. Ve ölüm raporlarında o bilimsel gerçek(!) resmen belgelenmiş olur. Oysa bu ölümler, Starlinkler ve benzeri insansız hava sistemleri üzerinden RF ve Laser etkisi ile gerçekleşmiş olması da mümkündür, tıpkı faili meçhul orman yangınları gibi.

Zaten bu sistem tüm dünyada aktif hale getirildi ve her dilde yayın yapılıyor.

Siz kendi köyünüze, ülkenize bakarken, İran’a da bakacaksınız, Çin’e de, Hindistan’a da..

Almanya’da durum ne, Mekke de durum ne! İran’da durum felaket Kuveyt’te de, Sakarya Hendek’te de durum kötü. Dilovası zaten malum. Yarın bu sitelerden bir turizm bölgesi için alarm verilsin, çalışanlar greve gidebilir, işi bırakabilir. Bu durumda ne yapacağız. Dikkat, minareyi çalan kılıfını hazırlamış. Muz kabuğunu gördük, basacak ve düşeceğiz, bu kez Sağlık Bakanı değil, İklim Bakanı her akşam hava kirliliği ve buna bağlı ölüm istatistiklerini sunmaya başlarsa şaşmayın.

Yani o “büyük gün”e hazırlık yapılıyor sanki. Bundan sonra, bu konuda her mecrada daha fazla yayın göreceksiniz.

Buna inanmayanlar ayıplanacak, çevre felaketlerine duyarsızlıkla suçlanacaksınız. Buna hazır olun. Zaten hükümetler, akademi, media hatta din adamları da buna destek verince söyleyecek söz kalmayacak, bize de “siz meteoroloji uzmanı mısınız” diyecekler!

İklim yalanı fırtınasına, iklim yalanına bağlı pandemilere, yalan rüzgarına hazır olun.

CoVID tecrübesinden ders almayıp bu yalanın peşine düşecek siyasetçisine, akademisyenine, mediasına, para babalarına, bürokratına, STK’sına, İlahiyatçısına veyl olsun! Onlara alkış dağıtanlara, onların peşine takılıp, o altın tas içre bala karıştırılıp sunulan zehirli bala ekmek bananlara, 2. kez bu “bal tuzağı”na koşanlara, koşacak olanlara da.

https://waqi.info adresine bir bakın, başka siteler de var. Hemen dolduruşa da gelmeyin, boş da vermeyin. Risk var, ama dikkat, birileri ölümü gösterip hastalığa razı etmesin.

Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 540 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar