Abdullah Büyük
Kurtuluşumuz için gerekli olan güç kaynakları
İnanan için mülk Allah"ındır. Bu inancı paylaşmayan kapitalist bir insan için mal şahsın; sosyalist bir insan için ise mal devletindir.
Hz. Âdem"den bu yana, "Mülk, Allah"ındır" diyenler ile "Mülk, şahsın ve devletindir" diyenler arasında ekonomik savaş süregelmiştir. Süreç devam etmekte ve kıyamete kadar da devam edeceğe benzemektedir.
Kur"an"a göre, yeryüzü insanlık için geniş bir sofra durumundadır.
Dünyaya gelen her insanın, bu geniş sofradan ihtiyacını gidermesi en tabii hakkıdır. İster mümin, ister kâfir olsun fark etmez. Bu hak birilerinin olur ve insanlar haklarını alamaz ise yeryüzünde anarşi çıkar.
Bakara sûresinin 205. ayetinde, "hars" ve "nesl" üzerinde çok durulur. Hars ekini, ekonomik gücü anlatırken, "nesl" ise bir kuşağı, bir nesli ifade etmektedir. Asırlardır insanlık, bir taraftan kaynakları sömürürken, diğer taraftan beyinleri sömürmeyi adeta müktesep hak olarak görmüştür.
Ülkesini seven insanların elinde olan ekonomik güç, bir ülke ve halkının maddi sıkıntılarını çözmede bir nimet iken, haksızların ve hırsızların elinde olan ekonomik güç, ülke halkı için bela ve âfât olur. Bu haksızlıkların sonucunda iki büyük kriz baş gösterir: siyasi ve iktisadi kriz.
Konunun ciddiyetine parmak basan İmam Gazali, işlenen kötülüklerin altında üç sebebin yattığını açıklar:
Haksız kazanç,
Kazancını yerinde harcamama,
Gereksiz olan yere harcama,
Şurası bir gerçektir ki, mal üretmek, en az insan eğitmek kadar önem arz eder. İslâm, "bir lokma, bir hırka" mantığını sosyal açıdan reddeder. Karnına taş bağlayan sahabe, Hz. Ömer devrinde zekâtlarını verecek bir fakir bulamaz Medine"de. Ömer bin Abdülaziz devrinde ise, İslam Devleti, sınırları içerisinde zekât verecek fakir bulamadığı için, zekâtları ülke dışındaki fakirlere kaydırmıştır.
Mekke döneminde, ekonomik ilkeler belirlenmediği için, ciddi bir atağa geçilememiştir. Hicret"ten sonra gelen ayetlerde ekonomi ve ticaretin kendisine has prensipleri açıklanınca, ashap, milyarlarca ekonomik gücünü bir celsede insanlığın hidayeti ve huzuru için harcamıştır.
Günümüz ekonomisinde ferdin ilkesiz yükselişi, kişiyi malı ile bütünleştirmiş ve adeta mal, putlaştırılmıştır. Bu haksız büyüme ise ülke genelinde büyük krizlerin, anarşinin ve terörizmin oluşmasına sebep olmuştur...
Ülke ve milletini seven insanlar, malı bireyin ilkesizlik anlayışından kurtararak, halka açık şirketlere transfer etmeye yeltenince, bu sefer kapitalist düşünce, buna engel olmak için her türlü gücünü kullanmıştır.
Şuara sûresinin 183. ayeti, haksızlığı çok çarpıcı bir şekilde dile getirir:
"İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın." Ayetten anlaşılan, insanların haklarını kısıtlamak netice olarak anarşiyi, kargaşayı ortaya çıkarmaktadır.
Konuyu ciddiyetle ele alan, milletinin hak ve menfaatini düşünerek ekonomik alanda ihtiyacı gidererek yatırımlara koyulan insanların bu onurlu hizmeti, "Mülk Allah"ındır" inancını paylaşıp, bu inançla savaşan bir asker gibi değer ifade eder.
Doğan çocuğun yürümeye başlaması birtakım deneyimlerden geçerek gerçekleşir. Halk dilinde apalama olarak ele alınan düşüp kalkarak yürümek ne ise, ekonomik alanda ilk adımını atmış olan ülke ve millet sevdalılarının düşüp kalkmasını tabii olarak görmek, meseleye tarafsız bakmakla mümkündür.
Tabii yürüyüşleri engellenmiş, elleri bağlanmış bir vaziyetteki inanan iktisatçıları her türlü destek ile desteklemek gerekir.
Milletini seven ve inanan insan, şu hakikati anlamalıdır. Bir ülkenin kurtuluşuna sebep olan beş güç kaynağı vardır:
İlmi güç,
Siyasi güç,
İktisadi güç
Manevi güç
Fiziki güçtür.
Bu güçlerin ihyası, yeryüzünde yaşayan tüm insanlığın temel vazifesidir.
İnananları, sadece cami ortamında, hac ve kurban vazifelerinde meşru görüp, sosyal, siyasal ve ekonomik alanlardaki varlıklarını tehlike olarak gören zihniyetten daha tehlikeli bir düşman olamaz.
Fertlerin ortak iradeleri, Allah"ın iradesi ile örtüşmediği müddetçe, bela ve musibetlerden bir an olsun kurtulamayız, bu beş gücün olmaması, fertlerde irade beyanını temelden yok etmiştir.
Mısır zindanlarında çeyrek ömrünü geçiren Hz. Yusuf, özgür ortamı bulunca devleti ıslah ederek, Hakk"ın emrine sunmuştur. Siyasi güç, ilimden ve ekonomiden aldığı destekle, devleti halkın ve Hakk"ın emrine sunmakla sorumludur.
Teşebbüsçü ruhlar köreltilmiş, müteşebbislerimiz, hak ettikleri desteği ne halktan ne de sistemden alabilmişlerdir.
İlmi güç ile doğruları; siyasi güç ile emniyet ve huzuru, ekonomik güç ile tüm haksızlıkları, manevi güç ile kâmil bir insan olmayı ve nihayet fiziki güç ile de kaybettiğimiz itibarı, izzet ve şahsiyeti elde etme neticesi, halkın asırlardır gasp edilen en tabii haklarıdır.
Bu temel hakların verilmemesi; kriz, anarşi, huzursuzluk, buhran, bela ve musibetleri hazırlar. Sonuçta, insanımızın başı zincirleme şeklinde gelen sıkıntılardan kurtulmaz.
yeni akit