Abdurrahman Dilipak
La İlahe!
Dine giriş, red ile başlar. La İlahe. Aslında biz yaratıldığımız da ilk ahid yani ilk sözleşmede, söz vermiştik Allah’a “Sen bizim Rabbimizsin” diye.
Dünya hayatında ikrarımız; “Hayır, Senden başka İlahımız olmayacak” şeklindeydi. Onun için “La İlahe” diye başlıyoruz. Burada kalırsak, dinsiz oluruz. Bir adım sonrası, “Yalnız Sensin İlahımız ve Rabbimiz” anlamında “İllallah, ancak Sensin” diyoruz.
Dikkat, “elesti bi rabbiküm” derken, “Ben Rabbiniz miyim” sorusuna muhatabız, Kelime-i tevhidi söylerken “İlahımızsın diyoruz Rabbimize.
Ve Allah (cc) bir başka ayetinde de, “kendinden başkasını İlah ve Rab edinmeyeceğimiz”e dair söz alıyor. Kimseyi bizim üzerimizde, hüküm koyucu, terbiye edici anlamına ortak kabul etmiyor. Öyle Müslüman oluyoruz. Ramazan’ın son haftasında, Tevhid ve Şirk konusu imani anlamda hayati öneme sahip bir konu. Birileri kişisel bazda, ülkemiz ölçeğinde, bölgesel ve global ölçekte bize İlahlık ve Rablik dayatıyor. Bu konuda dikkatli olalım inşallah.
Evet, “Hayır”, “Asla”! İmana girişte bu anlama gelen bir kelime var. “Def-i mazarrat, celbi menafiden evladır” zira.
“Hayır” diyen bir Türkiye hayalimiz vardı, şimdi onu da kaybediyoruz insanlık olarak, küresel çete karşısında sanki! “Uluslararası sistemle uygun adım” politikası tüm dünyada öne çıkıyor. Bu sisteme karşı çıkanlar küresel çete tarafından tasfiye ediliyor, ya da yaptırımlarla cezalandırılıyor. Şangay’daki çığlıklar yakında sizin karşı komşudan ardından sizin apartmandan gelirse şaşmayın. Pakistan’ın bugünü, sizin geleceğiniz olabilir. Her türlü fitne ve fesadın kol gezdiği bir dönemde 6 Mart 1913’de İstiklal marşımızın şairi şöyle haykırıyordu:
“Artık ey milleti merhume, sabah oldu uyan!
Sana az geldi ezanlar diye ötsün mü bu çan?
Ne Araplık ne de Türklük kalacak, aç gözünü!
Dinle Peygamberi zîşânın ilahi sözünü.
Türk Arapsız yaşayamaz, kim ki yaşar der delidir.
Arap’ın Türk ise hem sağ gözü hem de sağ elidir.
Veriniz baş başa, zira sonu hüsranı mübîn,
Ne hilafet kalıyor ortada, billahi ne din!
Medeniyet size çoktan beridir diş biliyor,
Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor.
Arnavutlar size ibret olacakken hâlâ,
Ne bu şûrîde siyaset ne bu fasit dava?
Görmüyor gittiği yanlış yolu zannım çoğunuz,
Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz!
Bunu benden duyunuz, ben ki Arnavut’um,
Başka bir şey diyemem. İşte perişan yurdum!”
Pakistan milli şairi Muhammed İkbal’in dediği gibi “Uyan derin uykudan, derin uykudan uyan”. Önce HAYIR demesini bileceksiniz. Din ve devlet büyüklerini, Parti liderleri, ideolojik ve politik önderleri İlah ve Rab edinmekten vazgeçeceksiniz. Bileceksiniz ki, Allah’tan başka kurtarıcı yok. Onun da şartı belli, cahillerden, zalimlerden, fasıklardan, inkarcılardan, müstekbirlerden, mütrefinlerden, korkaklardan olmayacaksınız. Bu çevrelerden uzaklaşacak ve onları kendinizden uzaklaştıracak, onlara benzemeyecek, onların peşine takılmayacaksınız.
Tefrikaya düşmeyeceksiniz. İnanan kardeşlerinizle ittihat, erdemli insanlarla ittifak ve başkalarının temel haklarına tehdit oluşturmayan herkesle itilaflar kuracaksınız. Akıllı, dürüst, cesur insanlarla birlik olacaksınız.
Bakın Tevhid olmadan din olmaz. O da “La İlahe” diyerek başlar. İLAH yani, sizin üzerinize mutlak otorite, hüküm koyucu yok. “Sizden olan” yönetici, sizin seçtiğiniz, yetkisini sizden alan, size hesap veren, işini hakkıyla yapan, emanet aldığı şehrin ve insanların mallarını, canlarını, namuslarını, akıl-inanç ve nesillerini koruyan, işi ehline veren, istişare ve şûra yapan, tevazu ve merhamet sahibi kişilerdir. Başkalarını RAB de edinmeyeceksiniz. Onlar sizi kanaat, zan, heva ve hevesleri ile eğitmeyecek, bunlara göre sizi terbiye etmeyecek, her şey onlara göre, onlar için, onlar tarafından olmayacak, Kur’an ahlakı ile ahlaklanacak ve nübüvvetin maarifi ile veresetül enbiya karakteri kazanacağız. Söylüyorum, başka çıkış yolu yok. Bunun için bütün ilahlara, putlara, idollere, sizin üzerinizde hüküm kurmak isteyenlere HAYIR diyeceksiniz ve ardından özgür iradenizle Allah’a yönelecek ve “İllallah” olacaksınız. İşte o zaman Allah’a kul, Peygambere “Ümmet” olursunuz. İşte o zaman “Cehennem olsa gelen, bağrımızda söndürürüz”. Ama “Allah’ın ipi”ni bırakırsanız, Allah da sizin ipinizi bırakır, gazaba uğrar ve helak olursunuz. Kaçtığınızı sandığınız şeye doğru koşarsınız. Şeytanın ve onun dostları, insin şeytanları ile işbirliği yapar, onların ayak izinden yürürseniz varacağınız yer Cehennemin dibi’dir.
Bir Mü’min için, dünya hayatı ile ilgili tek gerçek var: İMTİHAN OLUYORUZ! Bu dünyada yaptığımız ve yapmamız gerekirken yapmadığımız, söylediğimiz ve söylememiz gerekirken söylemediğimiz her sözden hesaba çekileceğiz.
Biz “Alemlere rahmet olarak gönderilen” bir Peygamberin ümmetiyiz. Çaresiz değiliz. Bizim kadir-i mutlak, “ol” deyince olduran, “öl” deyince öldüren Kadere, Rızga ve Ecele hükmeden bir Allahımız var. Yolumuz ve yöntemimiz belli. “İman ettim de ve dosdoğru ol”. “Sıratı müstakim” üzere bir hayat sürenler sıratı kolay geçer. Değilse yandınız, cehennem ateşi sizi bekliyor! İman edenlere gelince, şartlar ne olursa olsun, sonuçta mahzun olmayacaksınız. İman ediyorsunuz, şimdi iyi şeyler yapın, sabredin ve sabrı tavsiye edin.
Selâm ve dua ile.