Lahey: Afrika Direnişiyle Askeri Yüzleşme

Lahey: Afrika Direnişiyle Askeri Yüzleşme

İran'da yayın yapan Keyhan gazetesinde yayınlanan "Lahey: Afrika Direnişiyle Askeri Yüzleşme" başlıklı analizde...

İran'da yayın yapan Keyhan gazetesinde yayınlanan "Lahey: Afrika Direnişiyle Askeri Yüzleşme" başlıklı analizde, Sudan Devlet Başkanı Ömer Beşir aleyhinde Lahey Mahkemesi tarafından alınan kararın Siyonist bağlantıları analiz ediliyor.

Lahey: Afrika Direnişiyle Askeri Yüzleşme

Hollanda'daki Lahey Mahkemesi'nin Sudan lideri Hasan Ömer Beşir aleyhindeki hükmünden ilk önce; 22 gün savaşının ortalarında, Filistin direnişinin Siyonist rejim karşısında askeri açıdan yenilmesinin mümkün olmadığı iyice anlaşıldığı ve "silah kaçakçılığı", "silahlanmayı destekleyenler", "silahların transit yolları" gibi yenilgilerinin sebebi sadedinde ortaya attıkları, konuyu saptırmaya dönük kavramların dillendirilmesi ile birlikte söz edilmeye başlanmıştı.

Lahey Mahkemesi'nin hükmü ile Tel Aviv'in yenilgisi arasında ilişki kurabilmemizi sağlayacak bazı delillere sahibiz, ezcümle:

1- Yakınlarda yayınlanmış bazı haberlere göre Amerikan Yahudileri Şurası, son yıllık oturumunda Sudan'da askeri güç kullanılmasını onaylamaya dönük karar almış.

2- Yüz Amerikan Yahudi teşkilatı ve topluluğu Amerikan hükümetinden, Sudan'a özel temsilci göndermek suretiyle Hartum'a askeri güç kullanmanın lüzumunu iblağ etmesini istemiş.

3- Siyonist rejim makamları açıkça Sudan'ın Filistin direnişinin silahlanmasındaki asli unsurlardan biri olarak tanımlayarak Sudan'ın doğusu ile kuzey bölgesinin ta Gazze sınırına kadar kontrol edilmesini talep etmişler ve bu amaçla da Amerikalı askeri mühendislerden Sina Çölüne kadar uzanan bölgeyi gözetlemelerini istemişlerdi.

4- 22 Gün Savaşı esnasında Sudan devleti ve halkı çok şuurlu ve ileri bir tavır takınarak direnişin desteklenmesi yönündeki pek çok harekete imza atmıştı. Bu sıralarda Siyonist medyanın Sudan'daki direnişi destekleyen bu hadiselerden çok rahatsız olduğu göze çarpmaktaydı.

5- Ömer Beşir'in başında olduğu İhvan çizgisindeki hükümet, yine İhvan çizgisindeki Gazze devletine en yakın olan Arap devletidir ve Filistin direnişi için kavmi ve olarak önemli bir dayanak noktası sayılmaktadır. Öte yandan Sudan'ın Mısır ile komşuluğu ve Mısır'da güçlü bir İhvan hareketinin bulunuyor oluşu Siyonist rejimin müttefiği Mısır şiddetli bir baskı altında bırakmaktadır. Bu yüzden de direnişi destekleyen dini bir hükümetin iktidarını sürdürmesi Amerika, Siyonist rejim ve Mısır için tahammül edilebilir bir hadise değildir.

Bütün bunlara ek olarak Lahey Mahkemesi'nin Beşir aleyhindeki bu hükmü konusunda ele alınması gereken başka birkaç nokta daha vardır: Mahkemenin hükmü zahirde Sudan rejiminin güneyindeki Darfur bölgesindeki ayrılıkçılar karşısında sergilediği tutumundan kaynaklanmakta. Darfur yaklaşık olarak 24 sene öncesinden, yani Cafer Numeyri hükümetinin devrilmesinden bu güne dek Amerika ve İsrail'in Hartum'daki İslamcı hükümetler karşısındaki merkez üssü konumunda olagelmiştir. Bölge nüfusunun çoğunluğunu Hıristiyanlar oluşturmaktadır fakat bu coğrafya, son yirmi yıldır özellikle Afrika'nın değişik yerlerinden gelen ve ortak noktaları İsrail politikalarının hamiliğini yapmak olan suç çetelerinin göç bölgesi haline gelmiştir. Bu durum özellikle 1985 ile 1989 yılları arasında, merkezi hükümetlerin zayıf olduğu yıllarda gerçekleşmişti. Ömer Beşir iktidarı zamanında bu bölge kontrol altına alındı. Beşir'in ilk yıllarında Sudan'ın kuzeyinde, Çad yakınlarındaki bölgede patlak veren ayaklanma da başarılı bir şekilde etkisiz kılınmıştı.

Sudan demokratik bir dini yönetime sahiptir. Bu ülkede cumhurbaşkanlığı ve meclis başkanlığı makamına seçimle gelinmektedir. Ömer Beşir 2001 yılındaki seçimlerde diğer üç aday karşısında – Cafer Numeyri de bunlar arasında birinci gelmiş ve 12 milyon oyun çoğunu elde etmişti. Daha sonra adını Milli Kongre olarak değiştireceği partisi İslami Milli Cephe bu seçimlerde 270 sandalyeli meclisten yaklaşık %60 oranında milletvekili çıkarmıştı.

Güney Sudan bölgesi yaklaşık olarak 500.000 km kare yüzölçümüne sahip olup son dönemlerde de petrol ve uranyum açısından çok zengin olduğu açığa çıkmıştır. Batı, bu zengin kaynakları elinde tutan Hartum'daki İslamcı hükümetin, Afrika'nın ve Afrika Birliği'nin önderliğini elinde tutarak Mısır'ın bu kıtadaki rolünü azaltacağından endişe etmektedir.

Sudan'ın merkezi hükümeti son yıllarda güneydeki sorunu önemli bir oranda halledebilmiş ve isyancıların liderini Cumhurbaşkanının birinci danışmanı görevine atamaya bile razı olmuştu. Fakat Batı medyası, tamamen Siyonist bir projenin güdümünde, Sudan rejiminin muhaliflerini öldürdüğü ve insan haklarını ihlal ettiği ithamını seslendirmeye başladılar ve güneydeki isyancıları katliam ve kargaşa yaratmaya teşvik ettiler. Lahey kararının hemen bir gün ertesinde isyancı liderlerden biri Darfur'un çok yakınlarda yeni hadiselere tanık olacağını vaad etti.

Lahey Mahkemesi'nin kararının Sudan'daki İslamcı hükümeti düşürmeye dönük askeri bir saldırının ilk adımı olduğundan çok az kimsenin şüphesi var. Gelen haberler arasında Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü'nün Darfur bölgesini boşalttıkları da yer alıyor. Siyonistler askeri saldırının gerekliliğinden söz ederlerken Kremlin sözcüsü de Lahey'de alınan kararın yol açabileceği tehlikeleri hatırlatıyor. Fransız haber kanalı Kanal 24 de bu kararın BM Güvenlik Şurası'nın alacağı 7 nolu karar mesabesinde olduğunu ilan ederek "Lahey kararı BM Güvenlik Şurası kararını Sudan meselesinde almak mümkün olmadığı için alındı, zira Rusya, Çin ve Afrika ülkeleri Sudan aleyhinde alınacak olan bu tür bir karardan yana değillerdi. Lahey Mahkemesi ise doğrudan Londra, Paris ve Washington'un etkisi altında" diyor.

Lahey Mahkemesi'nde Sudan devletinin temsilcisi bulunmuyor ve mahkeme başkanı Ocampo, 100 şahidin tanıklığına dayanarak hükmü sadır ettiklerini ederken bu kişilerin kimler olduğundan asla söz etmiyor. Fakat mahkemeye yakın bazı kaynaklara göre Siyonist bir lobi grubunun, Hartum'un Darfur'daki faaliyetleri aleyhinde yalancı tanık elde etmeye dönük olarak pek çok faaliyete imza attığını ifşa ediyorlar.

Lahey Mahkemesi yaklaşık olarak 35.000 maktul, 3 milyona yakın mülteci ve 100 ila 300.000 civarında da açlıktan ölen kişiden sorumlu olduğu Ömer Beşir'i tutuklama kararı aldı. Eğer öldürülen insan sayısının doğru olduğu varsayılsa bile bu, devlet ile isyancılar arasında 20 yıldır süren iki taraflı bir savaşın sonucunun toplam rakamıdır ve tam da burada Darfur'daki isyancıların ayrılıkçı bir ayaklanma sürdürdüklerini ve bunu açıkça dillendirdiklerini bir kez daha belirtmeliyiz. Her devlet ayrılıkçı muhalifleri karşısında güç kullanma hakkına sahiptir, buna göz yumacak bir devlet tasavvur etmek mümkün değildir. Üstelik ilginç olan, mahkemenin bağımsız bir ülkenin cumhurbaşkanını 100 ila 300 bin açlıktan ve hastalıktan ölen vatandaşından sorumlu görerek tutuklatma kararı almak suretiyle tarihte bir ilke imza atmasıdır. Afrika kıtasındaki açlık sorununun kıta devletlerinin politikalarından kaynaklanmadığını ise herkes bilmektedir, eğer tutuklama yoluna gidilecekse o çok tumturaklı onlarca uluslararası teşkilatın da peşine düşülmesi gerekiyor. Gerçekte, bu meselede Lahey Mahkemesi kurbanların değil cinayet işleyenlerin tarafını tutmuştur.

Özellikle vurgulanması gereken nokta, Fransız Kanal 24'ün de dediği gibi Amerika, İngiltere ve Fransa'nın nüfuzu altında olan Lahey gibi kurumların insanların katliama uğratılmasını hiç de dert edinmedikleri gerçeğidir. Bu kurumlar Lübnan ve Gazze'deki 33 ve 22 Gün savaşlarında cinayetkar Siyonist rejim aleyhinde bir kınama bildirisi bile yayınlamamışlardı.

Amerika, İsrail, İngiltere ve Fransa 2,5 milyon km karelik yüzölçümü ile Afrika'nın en büyük ülkesi olan Sudan'ın İslamcı hükümeti karşısında hiçbir şey yapamayacaklar, tıpkı sadece 365 km karelik toprağa sahip olan en küçük devletin İslamcı lideri Heniyye karşısında bir şey yapamadıkları gibi.

Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da İslam, Afrika ve Arap ülkelerinin yanı sıra, pek çok diğer bağlantısız ülkenin ve hatta Güvenlik Şurası'na üye olan bazı devletlerin de bu karara karşı çıkmış olmalarıdır. Bu durum, Lahey Mahkemesi gibi adı kötüye çıkmış olan kurumların Ortadoğu ile ilgili meselelerde emperyalistlerin yararına kullanılmasının vaktinin geçmiş olduğunu gösteriyor. Müstekbir devletler Lübnan direnişi karşısında da Refik Hariri'yi katletmek suretiyle –ki eldeki deliller bunun Siyonistler tarafından gerçekleştiğini gösteriyor- direnişi ve Suriye'yi sarsmak istemişlerdi, bugünse direnişin her zamankinden güçlü olduğunu kendileri itiraf etmekteler.

Saidullah Zerai, imzasıyla yayınlanan bu analizi, Kemal Saral tercüme etti - İsra Haber