Abdurrahman Dilipak
Lale Devri Müslümanlığı!
Neo İslamcılık” diye yeni bir “şey” çıktı ortaya.
Tek bir Osmanlı yok. Fatih’e kadar olan dönem beyliklerin devamı. Fatih-Kanuni arası geçiş dönemi. Kanuni-Lale devri arası ayrı bir dönem. Lale devri, Tanzimat, İttihat Terakki dönemi ve Cumhuriyet..
Tek bir Cumhuriyet de yok. 1920 - 23 1. Dönem. 1923 -1938 tek adam dönemi. 1939 - 1946 İnönü dönemi. 1946 - 1950 Geçiş dönemi. 1950-60 Menderes dönemi. 60 sonrası ihtilaller dönemi. Son darbe: 15 Temmuz 2016. 60’dan 2016’ya kaç darbe yaşandı. 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat.. Arada birçok muhtıra, müdahale..
Her dönemin kendine has dini akımları ortaya çıkmıştır. Bir kısmı tabii bir refleks olarak, bir kısmı içeriden örgütlendi, bir kısmı dışarıdan örgütlendi. Bir kısım hareketler ele geçirildi, mesela İmam-Hatipler ne için örgütlenmişti, sonuç ne oldu? Halk okullara el koydu. Bu okullar halkın okulları oldu.
Lale devri Müslümanlığından kastım, gösteri ve şaşaa, seküler kutsallar üretme, dini olanın üzerine örtülen şal, dini olanı sahiplenerek dönüştürme gayretlerinden söz ediyorum.
Ramazanı Şeker bayramı yapacaklardı olmadı. Ama mesela Ramazanları bir yandan açlıkla imtihan gibi göstermeye çalıştık, öte yandan kilo alıp çıktık Ramazanlardan.
Ramazan “açlık değil. Müslüman gelenekte zaten iki öğün yemek vardır. Dahası, zaten Peygamberimiz “Savm-ı Davud” yapardı. Yani Davut aleyhisselam gibi bir gün oruç tutar, bir gün yerdi. Yani Peygamberimiz hep aç mı idi. “Doymadan kalkmak” aç kalkmak mı?
İftar sofralarındaki israftan hiç söz etmeyeceğim.
Yemede usul de yok bizde. Bizim geleneğimizde iki öğün yemek var. Bir öğünde mümkün olduğu kadar iki hayvansal gıda tüketilmez. Meyve ve tatlı yemekten önce yenir. Yağlı çekirdekler, fındık, fıstık, susam, çörek fırınlanmaz. Susam ve çörek otunun pidenin üstünde atılması israftır. Kabuklu yemişler kabuğundan çıkarılınca hemen tüketilir.
Kaldı ki, zaten yediğimiz ekmek ekmek değil. Nan-ı aziz öldü.
O binlerce kişilik iftarlardaki ekmekler, plastik kaplar ve kaşıklar, kutu içecekler hiç sağlıklı değil.
Oruçla ilgili açlık konusunu geçelim. Öyle öğle yemeği yememekle açların hali anlaşılmaz. İnsan gün boyu bir şeyler atıştırır, içer, sadece yiyip içmez, konuşur, bakar.. Oruçlu sadece yiyip içmemezlik yapmaz. Sözüne de dikkat eder, gözüne, kulağına, eline dikkat eder. Haramdan sakınır. Bu bir disiplin olarak hayatımıza yön verir.
Oruç bir ibadettir. Oruçta fitre var, Ramazan ayı zekat ayıdır. Tamam da bu bir vijdan konusu değil. Bu bir görev, sorumluluk, borç ödemesidir. Bu ödemenin sevinci borçtan kurtulmakla ilgilidir. Allah’ın emrine uymanın, rızasını kazanmanın, cennete doğru yürümenin verdiği mutluluktur.
“Ramazan bitti, hüzünlüyüz” sözleri de romantik bir söz. Her disiplin gibi Ramazan da nefsimize ağır gelir. Allah Ramazanın süresini tayin etti. Onu kısaltamaz, artıramazsınız. Bayram geldi, oruç tutmaya devam edemezsiniz. “Her gün Ramazan olsun” da diyemezsiniz. Böyle yapmak isteyene Peygamberimiz “benden daha fazla Müslüman olamazsınız” buyurmuştur ve kendisinin Savm-u Davud yaptığını söylemiştir. Eğer Ramazanın o manevi iklimini sürdürmek istiyorsanız, o disiplini Savm-u Davud’la sürdürebilirsiniz. Ama unutmayın fazladan tuttuğunuz oruçlar farz değil sünnet’tir.
Ramazana kavuşmak istiyorsanız gitmesi gerekiyor. Gitti ve yine gelecek.
Bayram yapıyoruz da, bayramı hak ediyor muyuz ona bakalım. Ramazanda verdiğimiz sözde duruyor muyuz. Ramazana hasretiz de, daha bayram namazından çıkınca hutbeyi beklemeden cami kapısına sigarayı yakıyoruz.. 30 Ramazan 20 rekat teravi kılıyoruz da, sabah namazlarına devam ediyor muyuz? Enderun teravihleri güzel de , Enderun teravilerinin sevabı daha fazla değil.
“Lale devri çocukları”(!)na bırakacak olursanız, Ramazanlar “eğlence”ye dönüşecek. Dahası Direklerarası’nın cümbüşü içinde Ramazanı kaybedeceksiniz.
Ramazanda, oruçlar açılıp teravih namazı kılındıktan sonra Ramazanı bir gelenek ve eğlenceye dönüştüren güruh, Direklerarası’na akar Ramazan eğlenceleri başlardı..
Ahmet Rasim, “Şehir Mektupları”nda Direklerarası’nı anlatıyor: “1. Sıfır numaralı kalıp fes: Siyah. Püskülü iri dublen olacak ve festen yarım santimetre kadar kısa duracak. 2. Saçlar: Brezilya kahvesinin koyu kavrulup sulu pişmiş rengine boyanacak ve yan filizleri kulağın müntehâyı guzrufisine kadar uzanacak. Arka biraz top, biraz da anderya salata tarzında kıvırcık duracak. 3. Alın: Fesin sol kaş üstüne temâyülü hasebiyle nihâyet-ün-nihâye zaviye-i re’siyyesi on bir derecelik bir müselles-i küreviyye şeklinde görünecek. 4. Kaşlar: Yukarı yukarı fırçalanmış duracak. 5. Gözler: Gayet sulu mükâhhal, fakat biraz süzük. 6. Yanaklar: İki tersine perdâht üstüne hafif surette pembe pudra ile yumuşatılacak. (…)” Hadi Lale devri çocukları, nostalji takılmak istiyorsanız, tarif ortada. Siz bunu biraz güncelleyin isterseniz, tattoo, piercing, saçınızı tarz yapın! Böyle giderse olacağı bu. Hele bu işe CHP de el attıktan sonra. Fonda rock on roll! Sallayın ve devirin, yıkın gitsin. Hayır! Biz yapmaya gelmiştik değil mi!
Ramazanın tek gerçeği var; kişinin Kur’an-ı Kerimle yüzleşmesidir. Elbette onun içinde yeme ve içmenin sınırlandırılması da var, sadaka da var. Ama aslolan ibadet boyutudur. Ramazanı eğlenceye dönüştürme eğilimindeki kişiler, gösterişli iftar sofralarından söz etseler de, mesela “itikaf”dan söz etmezler. Ramazan bu anlamda sessizliği, sükûneti, içe dönmeyi öğütler.
Bir belediye, Ramazan ayında halka geleneksel direkler arası eğlencesi yaşatacağını, eğlencelerin cami avlusunda gerçekleşeceğini duyuruyor. Belediyeden yapılan açıklamada, “Ramazan ayı boyunca devam edecek şenliklerde belediyemiz fasıl grubu her gün sahne alacak. Direklerarası eğlencede ortaoyunu, Aşık ile Maşuk, ateş adam, Hacivat ve Karagöz, gölge oyunları, sihirbaz gösterileri yer alıyor. İftardan sonra açılan eğlenceli Ramazan fuarında minikler için de kukla gösterisi ve ödüllü penaltı yarışmaları da yapılacak. Amacımız özlemle yâd edilen eski Ramazanları ilçemizde yaşamak, yaşatmak. Çocuklarımızın bundan nasiplenmesi, torunlarına anlatacağı güzel Ramazan akşamları geçirmeleri. Bu sene geleneksel Ramazan eğlencelerimize büyük bir katılım bekliyoruz. Tüm hemşerilerimizi tüm aile fertleriyle beraber, her yaştan insana hitap eden büyük Ramazan şenliğimize davet ediyoruz” denildi.
Anlayacağınız bir kanto eksik.
Kurban et bayramı değil. Kestiğiniz hayvanın eti, kanı, derisi Allah’a ulaşacak değil. Canınız et istiyorsa her zaman hayvan kesebilirsiniz. Yoksulları doyurmak istiyorsanız, bunu her zaman yapabilirsiniz. Kurban, bunların hepsinden çok daha fazla bir şey. Hac turistik seyahat değil, çok daha fazla bir şey. Hz. İbrahim yoksa, Hz. Hacer yoksa, Hz. İsmail yoksa, “Kul’luk” yoksa işin içinde o bir ibadet değildir.
Belediyeler ve biz, bu işi yeniden düşünelim. Kulaktan dolma din ve tarihle öğrenilenlerle bu iş ancak bu kadar oluyor. Vijdan dindendir ama, din vijdandan ibaret değildir. Selâm ve dua ile.
.....
İnnâ lillâh ve İnnâ ileyhi Râciûn. Sevgili kardeşim, muhterem, arif ve zahid insan, gönül dostu Abdulmetin Balkanlıoğlu Hakk’ın rahmetine kavuştu. O, şahidlik görevini yapan, yaşayan bir Şehid’di. Şimdi ölümlü dünyadan ölümsüzlük dünyasına, Dar-u beka’ya avdet etti. Umreden yeni dönmüştü ve evimi şereflendirmesini beklerken vefat haberi geldi. Nasıl bilirsiniz derseniz, iyi bilirdim. Allah vefat edenlerimize ve yaşayan kardeşlerimize rahmet eylesin.