Lübnan İsrail Savaşı Önlenebilecek Mi?
İngiliz The İndependent Gazetesi Ortadoğu Muhabiri Robert Fiks Suriye ve Arabistan liderlerinin savaşı önlemek için harekete...
Beklenmeyen Arap işbirliği Lübnan'daki kargaşa'nın endişelerini ortaya koyuyor.
Suriye geri döndü. Başkan Esad Beşer dün Arabistan'ın yaşlı kralı Abdullah ile Beyrutta Lübnan Başkanı, bakanları ve parlamento üyeleri ile biraraya geldi.
Görüşme sadece bir kaç saat sürdü ama öneminin arz edilemeyecek kadar büyük olduğu kuşkusuzdu. Lübnan'daki kaos ortamı bir kez daha Suriye'nin yardımı olmadan çözülemeyeceğini gösterdi. Suriye ordusu değil, ama Esad'ın babası Hafız Lübnan sınırına bir ziyarette bulundu. 40 yıldan fazla bir süredir ilk defa Suriye halifesi Beyrut'un kutsal topraklarına girmiş oldu.
Teorik olarak, İran ve Suriye'nin müttefiki olan Hizbullah tarafından tetiklenmiş bir problemi çözmek üzere iki lider biraraya geldiler. Ama aslında her iki tarafta krizin kaynağının Hizbullah olduğundan şüpheli. Bu şüphe de iki devlet reisini biraraya getirmeye yetti. Lübnan Başbakan'ı Saad Hariri bir zamanlar babasının katili olduğunu düşündüğü Suriye Başbakanı Esad'ı havaalanında karşıladı. Bu açıdan her iki tarafında farklı açılardan yadedebileceği tarihi bir an oldu. Suriye Lübnan'a yüzünü döndü ve Lübnan'da cömertlik gösterip bu dönüşe sırtını çevirmedi.
Peki ne oldu da bu duruma gelindi? Hizbullah'ın lideri Nasrallah, İsrail'in parmağı olduğunu düşündüğü 4 ajanın Hariri suikasti ile ilgisini dile getirdi.
4 ajan hikayenin kolay kısmıydı. Lübnan askeri istihbarat teşkilatı 4'ünü de 6 aylık bir süre zarfından sonra yakaladı. Bunların İsrail için çalışan, işin ilginç ve ciddi yanı, Lübnandaki mobil telefon şirketi alfada çalışan 4 ajan olduğu tesbit edildi. 4'ü de şimdi hapiste. Hizbullah genel sekreteri Hasan Nasrallah, 4'ünün de idamını emretti. Henüz idam edilmediler ama 2006 Hizbullah-israil savaşında İsrail'e bilgi sızdırdıkları Hizbullah tarafından doğrulandı. Bu savaşta da hatırlarsanız çoğu sivil 1.300 Lübnanlı ve çoğu asker olan 100'den fazla İsrailli öldü.
Hemen hemen aynı zamanlarda Alman Haber Dergisi Der Spiegel Hizbullah'ın Hariri suikastinden sorumlu olduğunu yazmış ve Nasrallah'ın her zaman reddettiği ve İsrail'i sorumlu tuttuğu bu suçu Hizbullah'ın üzerine yıkmak istemişti. Bir çok Lübnanlı bu olayın Suriye istihbaratının desteği ile gerçekleştirildiğine inanıyordu. Bi anlamda Suriye'nin de müttefiki olan Hizbullah'ın, bu kirli suikastte parmağı olduğu söyleniyordu. Birleşmiş Milletler Hariri suikastini bir görgü tanığı ile ısbat etmeye çalışsa da, daha sonra bu görgü tanığının Hizbullah aleyhinde yalan söylediği ortaya çıktı ve Hariri öldürülmeden önce bir çok telefon konuşması yapıldığı da ortaya çıkarılan gerçekler arasındaydı.
Sonrasında, Lübnan'ın önde gelen askeri kominikasyon iletişim uzmanı Wisam-El Hac arabasında havaya uçuruldu. Böylece Birleşmiş Milletler'in en sağlam kaynağını yok etmişlerdi. Ama iki hafta öncesinde, Nasrallah olayı farklı bir boyuta çekerek, İletişim sisteminin İsrail tarafından kontrol edildiğini öne sürmüştü. Ve telefon sistemlerini kitleyerek, sabote ederek Hariri suikastini İsrail'in hizbullah üzerine yıkmaya çalıştığını iddia etmişti.
Bu olaydan sonra haklı olarak Hizbullah ne Güney Lübnanda 12.000 askeri olan Birleşmiş Milletler ne de herhangi Uluslar arası bir kuruluşun herhangi bir olayla ilgili şehadetini kabul etmedi. Nasrallah'ın konuşmalarına bakılırsa, Hariri'nin oğlu Saad Birleşmiş Milletler'in ön gördüğü projeyi destekliyor. Ve bu proje İsrail yanlısı bir proje. Bu durumda Lübnan meclis kabinesinin bir çoğu İsrail projesini desteklemiş oluyr. Nasrallah bu projenin tamamen bir İsrail projesi olduğunu ima ediyor. Anlaşılamaz bir şekilde aynı koalisyon meclisinde hizbullahında üyeleri mevcut.
Bir çok lübnanlı Hizbullah üyelerinin kabineye seçilmesini öngören düzenlemenin fesh olunduğu endişesini taşıyor. Ve Nasrallah'ın konuşması'nın da kendisinin cenazesi olacağından korkuyorlar. Bu durumda Hiznullah iki yıl önce yaptığı gibi Saad Hariri'nin küçük ordusunu saf dışı bırakıp batı Beyrut'u kontrol altına mı alacak yoksa İsrail sınırı ötesindeki düşmanına mı yoğunlaşacak? Dün Esad Beşer ile kral Abdullah bu iki sorunun cevabını bulmak için biraraya geldiler.
Nasrallah için karmaşık olan durum ise Hariri'nin Suriye'yi tekrar ziyaret etmesi ve Esad ve Abdullah ile biraraya gelindiğinde sürekli dostluk mesajları vermesi.
Politik olarak Hariri'nin çok fazla seçeneği yoktu. Washington Suriye'ye gülücükler saçarken, Lübnan'ı eskisi gibi destekleyemezdi ve Lübnan'a olan desteği "Lübnanda bağımsız bir ülke istiyoruz" söylemi çerçevesinde oldu. Hem de Suriye bu ülkede bir ordu bulundururken.
Ama fantazilere kendini kaptıran tek kişi Nasrallah değil. İsraillilerden de hırlama sesleri gelmeye başladı. İsraile yapılacak herhangi bir saldırıdan hemen Lübnan sorumlu tutulacak. Çünki Lübnan yönetimi Hizbullahîn kontrolünde. İsrail bu konuda bir uyarı bile yaptı. Hem de bu sefer Lübnandaki taşra bölgeleri de vurmakla tehdit ederek.
Bu tehdit Lübnanlılara biraz garip geldi. Çünki İsrail zaten 2006'daki savaşta taşra bölgeleri vurmuş ve sivilleri hedef almıştı. Ama İsrailliler normal tarihten çok kendi tarihlerini kendileri yazdıkları için bu savaşın bile ikinci savaş olabileceğini söylüyorlar, 1978, 1993 ve 1996'daki savaşları unutup.
Barak bu hafta bir açıklama yaptı. Hizbullah'ın Tel Aviv'e roket atması durumunda Hizbullah eylemcilerini teker teker aramak yerine Lübnan'a ait ne kadar nokta varsa hepsini vurmayı hak sayacaklarını söyledi. Hemen sonrasında İsrailli general Gabi Ashkenazi Lübnan köylerini ve taşrasını bombalamaktan çekinmeyeceklerini söyledi. Tıpkı Qana soykırımı gibi. Lübnanlı bir güvenlik sorumlusu da İsrailliler zaten hep köylerimize ve sivillerimize saldırıyor ve savaş suçu işliyorlar ana bu seferki biraz farklı, savaş suçu işlemeden önce haber veriyorlar şeklinde olayı özetledi.
Şimdilik eski Amerika elçisi Daniel Kurtzer tarafından "Üçüncü bir Lübnan savaşı çıkacak" dedikodusu servis ediliyor. Kurtzer'in son dedikodusu Washington tarafından ciddiye alınmazsa ortaya çok garip şeyler çıkacak. Bu dedikodular ABD ve İsrail istihbaratının alışverişinde daha bir üst düzeye geçilmesi gerektiğini de içeriyor. Lübnanda patlak verecek muhtemel husumet'e karşı diplomatik girişimlerde bulunmak ve barışa katkıda bulunmak da cabası.
Hizbullah'ın gülmek için herhangi bir sebebi yok. Bir ara Tahran'ın yönlendirmesindeydi ve silahlarını İran karşılıyordu. Şimdi ise ordusu Lübnan'a akın eden Suriye Başkanı Esad'ın. Hem de Esad Hariri ile el sıkışıp Beyruta gelince Hizbullah ile daha iç içe olmuş oldu.
Karmaşık bir başka durum. İsrail kıyılarında petrol var. Lübnan kıyılarında da. Bu yüzden Lübnan İsrail'i kendi petrolune göz dikmekle suçluyor. Aslında her ikisi de ta ki ne için savaşacaklarını anlayana dek köşeye çekilse iyi olacak. Mesela gelecek seneye kadar.
Esat Lübnandan ayrılırken anlamlı bir gülümseme ve zafer işareti ile aydıldı. Ve görüşmeleri de "Muhteşem" kavramı ile özetlemeye çalıştı. Amerika, Hizbullah ve İran, ve Lübnan. Not edin. Artık işin içinde Suriye de var.
tımetürk