Abdurrahman Dilipak
“Mal sahibi, mülk sahibi hani bunun ilk sahibi!”
Atalarımızın kahramanlıkları ile ya da zenginlikleri ile övünmeyi bırakıp da, önümüze baksak!
Tüm dünyada gidişat iyi değil.
Ve insanlığı uyandırmak, “alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin ümmeti” olarak bize düşüyor.
Biz “Hakk’ın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olacaktık” hani.
Hep daha fazlasını istiyoruz ama, bunlar hep dünyevi şeyler..
Eğer aklımız ve imanımız, servet ve iktidarımıza yön veriyorsa, bunda sorun yok. Eğer değil de servetimiz ve iktidarımız aklımıza ve imanımıza yön vermeye başlamış ise bu sonun başlangıcıdır.
Bu felaket demektir.
Makam sahipleri mülkün sahibi değiller. Hani derler ya “Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi”.
“Mahkeme kadı’ya mülk değildir”. Halkın malını, canını, namusunu, aklını, inancını, neslini korumakla mükelleftir. Elinin altındakiler, anne-baba, dene-nine, amca-dayı, hala-teyzenin velayeti gibidir. Bütün acizler, açlar ümmetin yetimi hükmündedir.
Eğer onların hakkını korumazsak hepimiz sorumlu oluruz. Zalimleri yakan ateş bize de dokunur. Bir yetimin, öksüzün, dulun evinin düzenini bozar, yuvasına fitne ateşi düşürürseniz, o ateş sizi de yakar, ya bu dünyada, ya da ahirette. Allah onların intikamını alır! O mazlumların intikamını alandır. Allah’a ve ahiret gününe iman edenler, bu İlahi tehditten korksunlar. Onlar kendilerini değiştirmez ise, Allah onların hakkındaki hükmünü değiştirmeyecektir. “İman ettik” demekle de yakalarını kurtaramayacaklardır.
Çünkü onlar gerçekten iman etmiş değillerdir.
Bakın, kadınlar sadece çocuk doğurmaz, her kadın ve erkek bir başka kadının eseridir. Tıpkı kendi bebekken annesinin kendini avuttuğu gibi davranmalı onlara. Kişiliksizleştirilmiş, hakları ellerinden alınmış kadınlar, şahsiyetli çocuklar yetiştiremez.
Gelin-kaynana birbiri için dua etmeli, iki cihan saadetinin vesilesi olacak saygı, edep, şefkat ve merhamet ile davranmalı birbirine karşı. Karı-koca da öyle.
Değilse Allah’ın emanetine ihanet etmiş olurlar. “Allah’ın emri, Peygamberin gavli” ile başlayan nikahın sonu, Allah’ın emrine, Peygamberin sünnetine uygun yürümüyorsa, Allah’ı ve Resulünü mü kandırıyorsunuz, ya da Allah’ın adını ve Resulün adını kullanarak yoksa insanları mı kandırıyorsunuz. Yoksa sözünüzün aksine uygulamalarınızla Allah’ı ve Resulün adını kullanarak onları kendi hilenize paravan mı yapıyorsunuz, Allah’a ve Resulüne iftira mı ediyorsunuz!
Allah’tan korkun. Bakın Allah’ın dini ve O’nun şeriatı ile bir aile olmaya söz verip, sonra ona uymazsanız, Allah (cc) bugün olduğu gibi, hem de kendi iktidarınız döneminde, içimizdeki Pensilvanyalılar üzerinden, onların zaafları ile saptıkları yolda ellerine tutuşturulan İstanbul sözleşmesi, Lanzarotte gibi Allah’ı, din’i, ahlak’ı ve biyolojik insan neslini tedavülden kaldırma iddiasındaki birilerinin tezgahladığı bir düzenle tedip eder bizi.
Dikkat “Şeytan sizi Allah’la aldatmasın” denmedi mi!.
Bakın bizler birbirimizden hesaba çekileceğiz. Din gününde çocuklar ilk anne-babalarından, karı koca birbirinden, akrabalar ve komşular birbirinden hesaba çekilecekler. İçlerinde en zayıfların hesabı en önce görülecek olandır. Allah’ın emri ve Peygamberin sünnetinden söz edip içine gözyaşı katanların yüreklere korku salanların vay haline.
Gelin Resulullah’ın Mekke müşriklerinin şerrinden Medine’ye hicreti gibi, biz atalarımızın dininden Allah’ın dinine, zalimlerin sultasının sebeb olduğu İlahi gazab’dan Allah’ın rahmetine vesile olacak işlere yönelelim de, dünya ve ahiretimizi berbat etmeyelim. Geç kalan işleri, Hz. Yunus’un kavminin son gün kavuştuğu bağışlanma için geç kalanlardan olmayalım.
Bu öğütler, Allah’ın emri ve Resulün sünneti ile ilgilidir. “Ha Hasan’a, ha sana”dır! O zaman “dinle ey nefsim” diye okuyup düşünelim. Yüzünüzü Allah’a, Resulüne ve kitaba dönelim.
Mekke müşrikleri gibi kız çocuklarını acıların beşiğinde boğmayın. Annenize gösterdiğiniz saygıyı ve sevgiyi çocuklarınızın annesine göstermiyorsanız o saygı ve sevgi bir aldatma ve aldatmadır. Kızınızı çok seviyorsunuz, kız kardeşinizi, halanızı, teyzenizi, ninenizi öyle mi! Sizin hanımınız da birilerinin kızı, kızkardeşi, teyzesi, halası.
“Ben güzele güzel demem, güzel benim olmayınca” diyorsanız, o “ben” Şeytani bir “ben”dir.
Biz adil şahidler olacağız. Yine söyleyeceğim: Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı, zalim anne-babamız, dedemiz, ninemiz, amcamız, dayımız, teyzemiz, halamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa. Unutmayalım ki, Allah’la mazlumun yakarışı arasında perde yoktur. “Zulm ile abad olunmaz”. “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste denmiştir”.
Allah zalimlere yardım etmez. Onların işlerini sarp dağlara sardırır. Selâm ve dua ile.