Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

McKinsey’den Huawei’ye

Eğer Huawei krizi Çin ve ABD’yi bir savaşın eşiğine getirecek kadar önemli ise, o zaman uzay savaşına “yıldızlar savaşı”na hazır olun. Daha doğrusu, her an uzaydaki uydular çalışamaz hale gelebilir, ya da uzayın derinliklerinde kaybolabilir. Şimdi “uzay casusluğu” peşindeler. Herkes bir birinin bilgisini çalmaya çabalıyor. Bundan birkaç yıl önce, Kanada’nın en büyük bilişim şirketlerinden biri battı. Oysa Kanada yazılım sektöründe öncü ülkelerden biri idi. Kanada’da Bilgi ve İletişim Teknolojileri (BİT) sektöründe 36.000’in üzerinde şirket var. Büyük çoğunluk yazılım ve bilgisayar hizmetleri endüstrisinde yer alıyor. BİT sektörü, çoğunlukla küçük şirketlerden oluşuyor ve 31.000’den fazlası 10 kişiden azını istihdam ediyor.

22 Temmuz 2010 tarihinde basında şöyle bir haber çıktı: 1997 yılında kurulan ve Türkiye’de bilişim alanında faaliyet gösteren Netron Teknoloji Şirketi ve Microsoft tarafından dünyada en iyi üç eğitim merkezinden biri olarak seçilen yaklaşık 80 bin kurumsal müşteri - mezun öğrenciye hizmet veren “Netron Bilişim Akademisi” iflas etti! Netron’un üzerinde çalıştığı çok gizli projeler, Netron tarafından sonuçlandırılmadan, Çinliler tarafından kısa süre önce benzer özellikleri olan bir ürün olarak piyasaya sürülüyordu. Şirket iflas edince, binlerce kişinin çalıştığı şirket ana merkezi, Kanada Savunma Bakanlığına verildi. Bakanlık bazı tadilat için bazı duvarları yıkınca gerçek ortaya çıktı. Duvarların içi tamamen dinleme cihazları ile dolu idi. Netron’un binasını rakiplerinden çok daha ucuza bir Çinli müteahhit firma yapmıştı. Netron’un projeleri Çin tarafından çalınıp, onlardan önce piyasaya sunuluyordu. Bu gerçek ortaya çıkınca bina tamamen yıkıldı. Bu ve benzer olaylar ne ilk ve ne de sonuncu. Ve bu işlerde hedef sadece Kanada ya da benzer ülkeler değil. Herkes hedef!

Huawei kendinden ibaret bir şirket değil. Mesela Huawei’nin arkasında Rothschild’lerin olduğu söyleniyor. Yani ABD-Çin teknoloji savaşı aslında Rothschild - Rockefeller vekalet savaşı da olabilir. Bu savaş Derin ABD ile Derin İngiltere’nin hesaplaşması ya da “köşe kapmaca oyunu” olabilir.

Siz, biz, Apple, Samsung ya da Huawei alırken, sadece bir teknoloji almıyoruz. “Bağlanıyoruz”, düşünce ve davranışlarımızla sömürülüyor ve uluslararası sibernetik sisteminin “oto kontrol” sistemine tabi “birey”ler oluyoruz. İstihbarat örgütleri için ise bedava birer biyonik robot! Aslında bu hesaplaşmanın hedefinde biz varız biz! Elimizdeki teknolojik oyuncaklarla oynarken, farkında olmadan mayınlı tarlada top oynuyoruz! Sakın kulaklıklarınızı çıkarmayın(!) “online” kalın. Subliminal komutlar kesintiye uğramasın. Celladınız üzülür sonra!

Sahi bir zamanlar uçaklarda Samsung ile ilgili anonslar yapılıyordu. Teröristler birbirine el bombası yerine Samsung telefon fırlatıyordu, ne oldu! Volkswagen’ın Emisyon Skandalı haberleri unutuldu gitti. Balık hafızalı bir toplum olduk galiba!

Huawei’yi anlamak için “Voltran”dan gözümüzü ayırıp, “Netron”a bakmak gerek. Starwars’dan gözlerinizi ayırmazsanız, “yıldız savaşları”nı anlayamazsınız. Ama nasıl gözümüzü ayıralım ki, uçağa biniyorum “Starwars” oyuncuları ve “Lego” bana “nanik” yapıyor. “Kemerlerinizi bağlayın, uçmaya hazır olun” diye göz kırpıyor. “Lego” “cinsiyet ayırımcılığı’na hayır” diyor ve “ünisex” karakterler üretiyor bu arada! Oysa ne kadar masum, şakacı, cici gözüküyorlar! “Şeytan tüyü” var onlarda. Nitekim “Ağuyu altın tas içre sunarlar, bal da onun suç ortağı.

McKinsey bu işin neresinde derseniz, işte bir çocuk oyuncağından bir cep telefonuna, oradan bir istihbarat savaşına giden yolda bir “sosyal siyaset planlaması” yapmak gerekiyor. Bu “akıllı” abiler-ablalar bu işi yapıyorlar.

Yani, siz tekrar IMF’den ya da “büyük biraderler”den birinden borç alacaksanız, onlar size bir ekspert gönderecekler. O ekspert bunlardan olacaktır. Eğer sizde “marka alerjisi” varsa, başka bir isim altında da gelebilirler. O konuda çok anlayışlı, uyumlu olacaklarından emin olabilirsiniz. Köpek dişlerini daha sonra gösterecekler çünkü. Her şeyin bir zamanı var. Bu konuda sabırlıdırlar. Önce oltayı yutun, zaten daha sonra yem de istemeyeceksiniz. Hem zaten, bir yandan size sopa gösterirken, öte yandan havuç uzatacak biri mutlaka vardır. O da onların adamıdır aslında. Sopa gösteren de, havuç uzatan da kendileri olacaktır. Ölümü gösterip, hastalığa razı etme taktikleri bunlar. BÇG’yi örgütleyenler de, FETÖ’yü örgütleyenler de aynı Şeytanın askerleridir. Soğuk savaşın “tavşana kaç, tazıya tut” diyenlerin aklı da aynı akıldır.

Bakın bu cep telefonları oltaya taktıkları yem gibi. Bu cihazlar üzerinden politikacılar, diplomatlar, işadamları, gazeteciler, yani hepimiz adım adım izleniyoruz. Sosyal Media üzerinden sosyal metrik sistemler üzerinden her dakika izleniyoruz. 

Uluslararası finans kuruluşları bu sistemde Mafyöz ilişkiler içindeler. Açıkça finansal tetikçilik yapıyorlar. Kara para ilişkilerini ve finansal trafiği yönetiyorlar. IMF, Dünya Bankası, LIBOR fark etmiyor. Borsalarda, Merkez Bankalarında etkinler.

IMF’siz IMF Programı” daha pahalıya gelirse, niçin ortağı olduğumuz IMF’ye gitmeyelim ki! Oyun bu.. Adres belli. Siyaset “Seyisliğe” benzetilir. Kim bilir belki de farkında olmadan dönüştürülmeye başladık bile. Kim bilir, kaçtığımızı sandığımız şeye doğru koşuyoruz.

Bize “akıllı” olmayı değil, “akılcı/rasyonalist” olmamızı öğütlüyor birileri. Daha sonra “pragmatik” olmamızı isteyecekler. Bir de “tarihi maddecilik” gibi, sebeb-sonuç ilişkisine dayalı “determinizm”i getirip önümüze koyacaklar. Artık, varacağınız yer bellidir! “Mecburen” değerlerinizden taviz vereceksiniz demektir, gittiğiniz yol! Düşünün bakalım, siz oltayı ilk ne zaman yuttunuz! Unutmayın, “Oltayı yutan balık yem istemez.

McKinsey’in geçmişi karanlık, bugünü de. Sabıkalı bir örgüt. CIA’nın taşeronluğunu yapan bir Truva atı!. FETÖ ya da BÇG de aynı merkezler tarafından örgütlendi. Bunların kadrosunda şeyh de var fahişe de.. Ne yapıyorsanız, bunu bilerek yapın. Ama şunu unutmayın ki, yeryüzünde ilahlık ve Rablik taslayanların ve onlarla işbirliği yapanların bir hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı var ve galib olacak olan O’dur! Onlar ıslah ediciler değil, bozguncuların tâ kendileridir. İnsanları hasta edip, ilaç satmaya çalışan doktora benziyorlar. Ağuyu altın tas içinde bala karıştırıp sunuyorlar.

Şimdi şiir okuyalım: 

“Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete ram ol. Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.” 

Ama bir de biz buraya nasıl geldik, onu düşünelim. “İnni küntü minezzalimiyn” diyelim. Bu sonucun müsebbibi bu adamları siyaset, bürokrasi, belediyeye kim, nasıl getirdi bir de ona bakalım!

Tabii benim tuzum kuru. Sırtımda yumurta küfesi de yok. Suya düşen yılana sarılır derler. Ve dahi bekara karı boşamak kolaydır. Hele bugünkü şartlarda! Onu da biliyorum. Ama tek gerçeğin, önümüze sunulan seçeneklerden ibaret olmadığını da biliyorum. Arayan Rabbini de bulur, belasını da! O neyi aradığınıza bağlı, bir de rehberiniz, kılavuzunuz kim! Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 806 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar