Ahmet Taşgetiren
Meclis’te muhafazakar muhalefet - DEVA farkı
Saadet ve Gelecek Partileri, 10’ar milletvekili ile Saadet çatısı altında Meclis’te birleşerek bir grup oluşturdu.
Partilerin hükmi şahsiyeti devam edecek ama Meclis’teki Saadet çatısı altındaki grup yapısı da devam edecek. Sistemi tam anlamış değilim ama olan ile, Meclis’te muhafazakâr nitelikli bir muhalif kadronun grubun oluştuğu kesin.
Ben öteden beri Saadet’in Meclis’e grup kuracak bir sayı ile girebilmesini önemsedim. Meclis’te muhfazakar bir iktidara muhalefet sadece soldan gelmesin, muhafazakâr bir bakış da eleştirel hareket edebilsin.
Bu keşke iktidar partisinin içinden de olabilse, çünkü önemli olan kendi kendini düzeltebilen bir mekanizmayı da kurabilmek gibi bir düşüncem de var ama bizde parti disiplini buna imkân vermiyor. Ya da çok sınırlı imkân veriyor, diyelim.
Şimdi Ak Parti kadrolarını da tanıyan iki damar, muhalefet kadrosu olarak bir araya geldi.
Burada Ahmet Davutoğlu’nun başından beri gayret gösterdiğini, Saadet’in de buna sıcak baktığını, ancak “Daha kadim” diyerek kendi çatısı altında buluşma talebinde bulunduğunu belirtelim. Sonunda Gelecek adına bir fedakârlık da söz konusu. Bu da Davutoğlu adına bir özveri. Sanki bunlar, grup konuşmalarını nöbetleşe yapmak gibi kimi uygulamalarla dengelenmiş olacak.
Bu buluşmanın fonksiyonelliğini süreç içinde gözlemleyeceğiz. Dediğim gibi siyasetin farklı kademelerinde yoğrulmuş bir Meclis kadrosundan söz ediyoruz.
“Muhafazakâr bir iktidara muhafazakâr muhalefet”, siyasetin kimlik kamplaşmaları halinde yapıldığı ülkemizde yadırganabilir. Ama sonuçta siyaset diye insanların yaptığı işlere, yine insanların oluşturduğu farklı bakışlardan söz ediyoruz. Diyelim dış politikayı şöyle değil de böyle yapmak, diyelim “Acı reçete”nin dozunu şöyle ayarlamak, diyelim sosyal politikalarda şu yaklaşım ülkeyi – toplumuz yanlış yere sürüklüyor. Diyelim eğitim politikaları baştan sona yanlıştı, ülkenin geleceği böyle inşa edilmez, diyelim, yeni bir yüzyıla doğru ilerlerken 22 yılın yanlışlarından arınmak gerekir, diyebilmek….
Dediğim gibi benim anladığım anlamda muhafazakâr düşünce, kendi içinde özeleştiri potansiyeli taşır. “Yanlışa karşı uyarma, doğruyu tavsiye” gibi bir ana disiplin var. Bu en kök uygulamada en net biçimde ortaya konmuş. Ancak, “Liderin karizması yaralanırsa dava zaafa uğrar, bu da kötülerin güçlenmesine yol açar” gibi bir siyaset anlayışı, muhafazakâr çizgiyi denetimsiz hale getiriyor.
Şimdi iktidar kadrosunun dışında bir grup “Bu yanlış, doğrusu şu” diye bizatihi Meclis’te ses yükseltecek. Ben halkın nabzını dikkate aldığı ölçüde bu sese bigâne kalınamayacağını düşünüyorum.
Grup kurulmasını olumlu buluyorum. Hayırlı olsun, diyorum.
DEVA’NIN FARKLILIĞI
Burada DEVA’nın farklı bir duruşu oldu. Başlangıçta üç partinin birleşmesi arayışlarına da DEVA sıcak bakmadı, “3’lü ortak grup” konusunda da aynı tavrı benimsedi.
DEVA sanki “salt muhafazakâr parti” gibi görülmek istenmiyor. “Toplumu paralel kesen bir parti çizgisi”ni öteden beri zikretti Ali Babacan. Üye yapısının farklı parti kökenleri bulunduğunu vurguladı.
Birleşme talepleri seslendirildiğinde yekten kendi reddini değil, yönetim kadroları ve parti bünyesinin olumsuz bakışını ortaya koyması, biraz diplomatik tavırdı. Birleşmenin kendisinin de içine sinmediğini tahmin ediyorum.
Bu noktada, Ak Parti dışında kalan muhafazakâr camiada biraz yadırgandığı malum. “Zaten etleri butları ne, niye birleşmiyorlar ki?” sorusunun en çok onları hedef aldığını ve en çok onların onların canını sıktığını da tahmin edebiliyorum.
Yakında Meclis tatile girecek. Tatil sonrası şu anki 15 milletvekili sayısını çoğaltıp, grup kuracak (20 milletvekili) hale gelme ümidi taşıdıkları belirtiliyor. “Nerden gelir o 5 milletvekili?” sorusu halen cevaplanamıyor.
Bence DEVA’nın tavrına da saygı duyulmalı. Ali Babacan’ın Ak Parti’den ayrıldıktan sonra yeniden siyasete soyunması zorlu bir yürüyüşü göze almak anlamına gelmekteydi. Partileşildi, farklı sosyolojik alanlarla irtibat kuruldu, bu çerçeve korunmak isteniyor. Başarılı olmalarını dilemek lâzım. Farklı sosyolojilerin iletişimi Türkiye için önemli çünkü. Ak Parti de kuruluşta “Özal çizgisi”ne özenmişti, sonradan, belki yüzde 50 artı 1’i oluşturma zarureti ile daha homojen bir kimlik vurgusu öne çıktı.
Babacan’ın çizgisi, biraz da Ak Parti’nin geldiği bu noktaya itiraz niteliği taşıyor. Ancak orada, önlerinde ANAP’ın girdiği sürecin de farklı bir tecrübe olarak durduğunu bilen siyasetçiler olduğu muhakkak.
Onlara da bu tercihlerinin hayırlı olmasını dilemekten başka bir şey yapmayız.
Son olarak şunu söyleyeyim: Bu günler, hangi acı reçete ile kurtulacağımızın tartışıldığı, nerede ise “Acı”lardan “Acı” beğenildiği bu günlerde, tam da onun tecrübesi konuşmalı…
Şimşek ne yapıyor, kim enkazın altında kalıyor kim kurtuluyor, vergi mi veriyoruz haraç mı, Türkiye Yüzyılını mı yaşıyoruz, başka bir şeyimi? Tam konuşulması gereken günlerdeyiz…