Abdurrahman Dilipak
Meee...
Zurnanın “zırt” dediği yerdeyiz.
Erbakan zamanındaki sloganımız, “onlar ortak biz pazarız”dı. “Haçlı ittifakı”na hayır diyecektik, ama, gel zaman-git zaman, 14 Ağustos 2001’de AK Parti kuruldu ve Kasım 2002’de iktidara geldi. Ve ilk işlerinden biri AB üyeliği için kolları sıvamak oldu. Hatta 2002’de Kızılay meydanına AB üyeliği için geri sayan bir saat asıldı. AB üyeliğinin öyle hemen olmayacağı anlaşılınca bu dev 2004’te bu saat söküldü. Ama biz Turhan’ın karikatüründe ifadesini bulan “Domuz ağılının kapısında, malaklarını emziren üzerinde AB yazan Domuz’u emmek için 3 çeyrek asırdır Domuz ağılının kapısında bekleyen koyun” misali, biz kendimize yeni bir teselli bulduk. Bingo! Bugün Globalizm / Global Reset olarak bildiğimiz sürecin ilk başlangıcındaki Glokalist hareket, “yerelden evrensele” sloganı ile, “Coğrafi kodlama” programı ile sahneye çıktığında, yani 2005’te, Ankara’da hükümetin ve Ankara büyükşehir belediye başkanının himayesinde Glokalistlerin bayrak gösterdiklerini görüyoruz. Glokalizm, Globalizme giden yolda, Siyonist bir proje idi. Ama bunu bir çok kişi hiç görmedi, anlamadı bile.
2004’te tabela söküldü ama, Türkiye ABD’nin, NATO’nun yeniden bölgeyi sınır, rejim ve iktidar yapıları ile dizayn etme programının eş başkanı oldu. Biz Truva atı olduk, gömlek değiştirmeden önceki eski kafamızla haçlı ordularının. Daha önce Çekiç Güç vardı. O yeniden güncellenmişti. Projenin tam adı: "Genişletilmiş Ortadoğu İnisiyatifi" ya da tam adıyla "Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Müşterek bir Gelecek ve İlerleme için Ortaklık" (Partnership for Progress and a Common Future with the Region of the Broader Middle East and North Africa) Batılılar "Yeni Orta Doğu", bizimkiler "Büyük Orta Doğu Projesi" (BOP) dediler. Bu proje 2004’te G8 zirvesinde ABD’nin teklifi ile gündeme alındı ve kabul edildi. Projenin gayesi “Hedef ülkeler ile Batı arasındaki fırsatların değerlendirilmesi, değiştirilmesi ve yeniden yapılandırılarak yeni imkanlar ve fırsatların hayata geçirilmesi” şeklinde tanımlanıyordu. Biz her zaman uysal koyunduk, bazan riskin büyüklüğü karşısında, mesela sistem içi operasyonlarla mesela, İngiltere ve Mısırın da stratejik ortak kapsamına alınması, ardından Ankara’nın Moskova ile stratejik ortaklığı gibi adımlarla, üstümüzdeki baskıyı azaltarak, hareket alanımızı genişletmek istesek de, bu girişimlerimiz akim kaldı.
“Arap Baharı” neyin nesi idi? Trump’ın damadı Kushner’in “Dahlan senaryosu” bu işin neresindeydi hiç düşündünüz mü? “Büyük Ortadoğu Projesi”, “Büyük İsrail Projesi”nin kandırmacası idi aslında! Bu gün Özgür Özel, Hamas’ı terörist ilan ederken aslında, uluslararası sisteme, bu role aday olduğunu söylemek istiyor olabilir mi?
Habat, Epstein Çetesi, Agartha’cılar bunun arkasından geldiler. DSÖ, FDA hep vardı da WEF Özal zamanında giriş yapmıştı zaten Türkiye’ye. Biz gözümüze IMF’yi çok yaklaştırınca, onun arkasındaki Şeytanları görmemişiz. Biz CIA’ya bakarken arkasındaki MI6 ve MOSSAD’ı da görmedik aslında. Glokalizm, Masonik, Siyonist bir proje idi. Bunu sol bir iktidarın bayrağı altında topluma zor kabul ettirirlerdi, tıpkı İstanbul sözleşmesinde olduğu gibi, ama CEDAW’ı 1980 darbesinden hemen sonra asker zoru ile, İstanbul sözleşmesi ve Lanzarote’yi, AK Parti iktidarı döneminde meclisten hem de AK Parti-CHP, MHP-HADEP’in oy birliği ile geçirdiler.
Sahi, Kurbağa haşlaması sever misiniz.. Sakın, bu fokurdayan cehennem kazanında kurbağa biz olmayalım. Gerçek şu ki, çoğumuzun gözleri vardı görmedi, kulakları var duymadı, kalpleri var böyle Şeytani bir olayı hissetmedi. İktidar sarhoşluğu, siyaset büyüsü, korku, güç ve servetin harmanlandığı ihtiraslar dünyasında olur böyle vakalar.
2004’de BOP’çu, 2005 Glokalist olmuştuk!. Bugünse Globalist olduk. Erdoğan başta olmak üzere, yürütme her fırsatta “Uluslararası sistemle birlikte hareket etme” garantisi veriyor birilerine. “One minute” geride kalmış anlaşılan. Rabia meydanından miras kalan “Rabia işareti” gibi, “Genç siviller”in “Dünya 5’den büyüktür” sloganı da öyle.
Birileri bu işleri başarmak için ya BÇG kafalı askerlerin sopa’sına, ya da İslamcı soslu, muhafazakar sağcı, FG misali birine muhtaçtır. Batılılar için, son 100 yılın, son çeyrek asrında denen bu.
Şu Fıtrat’a karşı Şeytani bir meydan okuma hükümleri içeren İstanbul Sözleşmesinin taslağı, 7.4.2011'de Strazburg’da Avrupa Konseyi Bakan Yardımcıları'nın 1111. toplantısında kabul edildi. Sözleşme, bir zamanlar Hilafet merkezi de olan bir şehrin adını taşıyordu. Bu bir bakıma 2. Keriman Halis vakası idi! Bu sözleşme, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 11.5.2011 tarihindeki 121. Toplantısında İstanbul’da imzaya açıldı. Bu sebeble sözleşmeye "İstanbul Sözleşmesi" adı verildi ve 1.8.2014 tarihinde yürürlüğe girdi. (Bu tarihlerden “Muvakkit” olanlar, Hurifiler, Ebced’den anlayanlar ilginç sonuçlar çıkartabilirler.
“Oltayı yutan balık yem istemez” derlerdi de ama biz akvaryum balığı gibi besleniyorduk. Önce oltayı yutmuş, sonra da akvaryuma alınmıştık sanki.
Alın size yeni bir haber: Haziran 2024’te Kıbrıs’ta Avrupa Parlamentosu için seçim var. AP’de Rumlara 4, Türklere 2 Milletvekili tanınmış. AB tarafı, Türk tarafının temsili için şöyle bir teklifte bulunmuş: Siz katılmazsanız 6 Milletvekilini de Rumlar seçecek. Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıyın, bu devlete katılın, onun düzenlediği seçimlerde aday gösterin, Kıbrıs Cumhuriyeti çatısı altında, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin yasaları çerçevesinde Rumlarla birleşik oy pusulasında siz de yer alın. Ya da ayrı liste oluşturun, isterseniz Rum partilerinden aday olun, Rumlar da sizin adaylarınıza oy versin, seçilirseniz gelin” demişler. Sabahattin İsmail, 5Gvirus’de bunu uzun uzun anlatmış. Bizim taraf egemenlik ve eşitlik ilkesinden yola çıkarak bu teklifi reddetmişler. Türklere kote edilen 2 sandalyenin bu şartlarda bizimkiler şart koşuyorlar. Ama buna içeriden direnenler de var. Niyazi Kızılyürek, 2004’te bağımsız aday olduğu için eleştirdiği Hasgüler'den daha kötüsünü yaparak 2019 AP seçimlerinde AKEL adlı Rum partisinden aday olmuş mesela.
Sabahattin İsmail diyor ki, “Bu konuda o denli kendilerini kaybetmişlerdi ki AKEL seçim kampanyasını adeta KKTC Devleti destekli yürüttüler... Cumhurbaşkanı Akıncı ve Lefkoşa belediye başkanı Mehmet Harmancı, AKEL propaganda kampanyasına açıkça katılarak, AKEL adayları ile fotoğraflar çektirdiler... İktidarın büyük partisi CTP ve küçük ortağı TDP, fiilen, tüm örgütleriyle ve gazeteleriyle, televizyonlarıyla, köşe yazarlarıyla AKEL seçim kampanyasına katılarak, propaganda organizasyonları yaptılar... Devletin televizyonu BRTK ve devlet ajansı TAK, AKEL seçim kampanyasının sponsoru gibi davranıp özel programlar-haberler yaptılar. (…) Bir kez daha vurguluyorum: Rum AP seçimlerinin bizimle hiçbir ilgisi yoktur. AKEL adaylarının KKTC’de seçim faaliyeti yapması yasal değildir. Yasalar çiğnenmektedir. KKTC Cumhurbaşkanı, Meclis Başjanı, Başbakanı, hükümeti, polisi, Başsavcılık ve YSK Rum partilerinin ve adaylarının KKTC’de seçim faaliyeti yapmasını engellemelidir”.
Şimdi niye melediğim daha iyi anlaşılmıştır. “Anavatan”ın hali pür melali bu olunca, “Yavrı vatan” ne yapsın. Hiç düşündünüz mü, bu gibi meselelerde, CIA, MOSSAD, MI6 ın işin içinde olduğu konularda, İktidar ya da muhalefet, grubu olan hangi parti yüksek sesle itirazda bulunabiliyor. Türkiye AB, NATO üyeliğini, ABD ile stratejik ortak olmayı kendisi için olmazsa olmaz kabul ettiği sürece, bu gibi durumlarda, dostlar alışverişte görsün kabilinden birşeyler yapıyor gibi gözükse de, hiçbir şey yap(a)mayacaktır. HABAT, Yerli ve Milli EPSTEİN çetesi AGARTHA, 5G, TransHumanizm, GlobalResetin İklim, DSÖ dayatmalarına karşı çıkabiliyor mu? İktidarı da muhalefeti de bu konuları telaffuz etmekten bile korkarlar.
İyi ya işte Türkiye AB’ye girmek istiyorsa, bırakın KKTC’de girsin işte!? Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetimi, tek başına da olsa Türkiye’nin AB’ye üyeliğini VETO etme yetkisine sahip olduğu sürece, Türkiye’nin AB hayali bu şartlarda hep hayal olarak kalacaktır. Hep bizi MEEEEE diye böyle meletecekler. Ankara’nın bu “şaşkın ördek politikası” konusunda iktidarın ve muhalefetin verecek doğru düzgün bir cevabı var mı? Bakın “gideceği yeri bilmeyen bir kaptana hiçbir rüzgar fayda sağlamaz!”
Önümüzdeki seçimin galibi kim olacak söyleyeyim ki, kim kazanırsa kazanır görünürse görünsün, gerçekte, AB, ABD, NATO, İngiltere ve İsrail Partileri kazanacaktır! Çünkü Tersine gidip, Mersin’e varılmaz. Kılavuzu bu ülkeler olanın varacağı yer de malum: İla cehennemüzzümera! Selam ve dua ile.