Abdurrahman Dilipak
Melek maskeli şeytanlar aramızda
Derin Gerçekler
Bakın, dünya çok garip bir döneme girdi: Kim melek, kim Şeytan ilk bakışta belli değil. Şeytan bizi Allah’la aldatmasın. Kimsenin sakalına, sarığına, cübbesine, tatlı diline de aldanmayın.
(Münafikun 4)’de ne deniliyordu bize: “Onlara şöyle bir baktığında dış görünüşleri sana iyi bir izlenim verir; konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Ama onlar sanki bir yere dayanmış kütükler gibidir (böyle güvendeymiş gibi görünürler). Her gürültüyü kendilerine yönelik sanırlar. Asıl düşman onlardır, onlardan korun! Allah kahretsin onları! Nasıl da haktan yüz çeviriyorlar!”.. “Islah edicileriz” diye ortalıkta dolaşan “Bozguncular” konusunda da (Bakara 11)’de ne deniyordu: “Onlara ‘Yeryüzünde düzeni bozmayın’ denildiğinde, ‘Hayır, biz yalnızca ıslah edenleriz’ derler”. Bu Münafıklara dikkat edelim. Sadece dilleri ile söylediklerine değil, ayaklarının nereye gittiğine bakın.
F. Gülen’i, Adnan Oktar’ı, Kalkancı’yı hatırlayın. İslam dünyasında korkunç bir irtidat dönemi yaşanıyor. Bunun başını çekenlerin büyük çoğunluğu İlahiyatçılar. Kimi Cemaat önderleri de bu değirmeye su taşıyorlar, söz ve icraatlarıyla.. Batıda ise aynı şekilde çok büyük bir ihtida süreci yaşanıyor. İhtida edenler ise, daha çok Kur’an-ı Kerimin meali ve Peygamberimizin hayatı üzerinden bir okuma yapıyorlar.
Bu arada FG’nin önce kaçırıldığı, sonra öldüğü haberi geldi, ama yaşıyormuş. Sağlığı kötü, Örgüt içinde kendinden sonra yerine kim geleceği tartışması var. O da önemli değil, örgütün, Türkiye dışında milyarlarca dolarlık mal varlığı ve parası var. Bunu paylaşmak kolay değil. Bir de kadroları bulundukları ülkelerin polis ve istihbaratı, siyasi çevreleri ile yakın, özel, sıcak ilişkiler kurdular ve kendi aralarında bölündüler. FG’nin akıbetinden ders almazlarsa, bizim içerideki yerli ve Milli Cemaatleri de aynı akıbet bekliyor. Lale devrinden sonra sarayın arka bahçesindeki ulemalarını, Postunu Sultana kaptıran/satan Şeyh efendiler, hem dinin, hem sultanın başına bela oldular, hem de milletin. Abdülhamid de aynı yanlışı yaptı. Hala birileri Abdülhamid için “7 tarikatın postunda otururdu” diye övüyorlar. Şeytan sarayda Şeyh kıyafeti ile itibar görüyordu. Şeytan onları Allah’la aldattı. Bu gün de geldik aynı çukura düştük. Siyasetin fetvacısı rolü üslenen pozitivist akademisyenler de öyle. Şeytan onları da bilimle aldatıyor. CoVID belasını, mRNA belasını da başımıza onlar böyle sarmadı mı?
Müslüman ülke (!?) halkları olarak bizim, genelde aklımız, kalbimiz, midemiz ve damarlarımız işgal altında.. Aklımızla vicdanımız, İmanımızla nefsimiz savaşta. Siyaset, makam ve servet başımızı döndürdü, dünyayı dönüştürelim derken, dünya bizi dönüştürdü. Önümüzde çok büyük bir Mehdi-Mesih fitnesi var. Bu ateş İslam beldelerini yakıp yıkacak gibi gözüküyor. Şii/Safevi Şiası, Sünni/Örfi-Sufi ve Selefi/Vehhabi kavgasına yol açacak bir fitne İslam beldeleri yakıp yıkabilir.
Eskiden, başka dinden olanlar, bir de “dinsiz” dediğimiz birileri vardı. Komünizm daha çok “Tanrıtanımaz” olarak kabul edilirdi ve onun için uzak durulurdu. Hatta Rusya ve Çin’e karşı “ehli kitap” kabul edilen ABD ve AB ülkelerine daha yakın dururdu Müslümanlar. Oysa onların büyük bir kısmı ya “Müşrik” ya da “Münafıktı. Bu gün Müslümanlar da böyle bir savruluş yaşıyorlar. Müslüman olduklarını söyleyenlerin çoğu, Kur’an- Kerimin mealini bir kere olsun okumamıştır ya da Amentüyü bilmez. Peygamberimizin hayatından habersizdirler. Müslümanlık birileri için geleneksel, aileden gelen bir kültürel aidiyet konusu. Kemalistlere göre ise zaten Din BİREYsel olarak vicdanlara TOPLUMsal olarak Mabedlere hapsedilen, ekonomik, sosyal, kamusal alan ve siyaset alanında soyutlanması gereken bir konu.
Bu ortam misyonerler için çok uygun bir ortam. Hele şu Mehdi-Mesih meselesi bir patlarsa, Müslümanlar şu halleri ile birbirine girerler. Biz ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz. Fitne zamanıdır. Son peygamber, aynı zamanda alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamber. İnsanlığa güzel örnek olmamız, onları Hakka çağırmamız gerek. Ama halimiz ortada. Bu halimizle örnek ve önder olmayı bırakın, insanlar bize bakıp dinden soğur, genel manzara itibarı ile. Tam da ümmetin 70 fırkaya ayrıldığı bir zamanı yaşıyoruz. “Fırka-i Naciye” bunlardan biri değil, bunların hepsinin tek tek içinde olup, Tevhid temelli bir imana sahip olup, ahlaklı, dürüst, cesur, bilgili, İslam’ı bilen ve hakkı ile yaşayan ve masiyetten uzak bir hayat yaşayan, istişare ve şura ile hareket eden, sevgisi nefretinden, merhameti gazabından üstün, yaşadığı zamana, mekana, kişi ve olaylara adil şahitlik eden, “el emin” sıfatına sahip, kibirden uzak, tevazu sahibi Müslümanlara neredeler!
Böyle gidersek, korkarım gelecek günler geçen günleri aratır. Bu WEF fitnesine bir dur dememiz lazım. DSÖ, İklim komplosu, 5G, Trans Humaniz, Toplumsal Cinsiyet, HABAT, AGARTHA, Yerli ve Milli Epstein cemaatinin zihniyet ikizi Karnaval Lobisi, LGBT
Bana sorarsanız, GAZZE cephesi ile HABAT, AGARTHA cephesi aynı savaşın cepheleri. Aynı Şeytani planın farklı veçheleri. GAZZE halkının üzerine bomba yağdıranlarla Chemistrail ile gökten başımıza zehir yağdıranlar, Gazze’li kardeşlerimizin kafasına kurşun sıkanlarla, insanımızın damarlarına mRNA sıkanlar aynı mahfillerin talimatı ile hareket ediyorlar.
Farkında mısınız, Gazze kazanırken, FKÖ, İslam ülkeleri kaybetti. Rabbi Museviler, yaşayan Rachel Corrie’ler Siyonist rejime karşı direnirken, Hani, şu başkenti doğu Kudüs olarak kurulması düşünülen Filistin devleti (!?)ni kurması beklenen Abbas yönetimine bağlı unsurlardan Rabbiler kadar da tepki yok. Zaten Abbas’ı gönderip Dahlan’ı getirirlerse, hedef, BM’nin öncülüğünde tanıyacakları Filistin devletinin polisi ile istihbaratçısı ile Gazze halkını yola getirmek istiyorlar. Filistin istihbaratı İzzeddin Kassam mensuplarını yakalayıp “Dost ve müttefik” İsrail istihbaratına teslim edecek. Kassam’a yardım ve yataklık eden, destek veren, onları savunan, ya da dost ve müttefik İsrail askerine polisine direnenleri alıp Filistin hapishanelerine atacak. Aslında tam istedikleri bu değil, bunları bir şekilde tehcir edip, bunlardan kurtulmak istiyorlar.
Bakın, FKÖ’nün kontrolündeki Filistinliler, genellikle sol, liberal, milliyetçi, gayri Müslüm Arap unsurlar. Dindar unsurlar Gazze’ye sıkışmış durumda. Peki dindarların hepsi bu kadar mı? Hayır. Dindarlarının büyük bir kısmı, diğer Arap ülkeleri, Afrika, Asya, Latin Amerika, Avrupa, Rusya, Balkanlarda, bir kısmı da Türkiye’deler. Bu bugün olmadı. Nasır, Esad, Saddam, Kaddafi sonrası böyle oldu. Şu anda Ürdün halkının neredeyse %70’i Filistinli. Dünyaya yayılan Mısır, Suriye, Filistin ihvanı hemen hemen iç içe. Bunların hemen hemen gittikleri her yerde, Dini kimlik taşıyan STK’ları, Mediaları var, İnsani yardım örgütleri var. Çoğu ticaretle meşgul, hemen hepsi dil biliyor. O ülkede kendilerine karşı olmayan tüm siyasi partilerin içinde varlar. O ülkelerdeki İslam ülkeleri diplomatik merkezleri ile bir şekilde yakın temas içindeler. Bunlar gittikleri ülkelerde Türkiye’nin adeta fahri konsolosu gibi, SoftPower’i olarak faaliyet gösterirler. 1990’dan sonra bir dönem The Cemaat bu ülkelerde öne geçse de, bu gün tekrar onlar öne çıktı. Gerçek anlamda Müslümanların özgür olacakları bir Filistin devleti kurulacak olursa, bu topraklara geri dönmeye hazır, en az bugün oradaki Museviler kadar Müslüman var. Eğer onlar geri dönüp Filistin devletinin vatandaşı olamayacaksa, oy kullanamayacaksa, kurulacak devlet, Siyonist İsraillilerin oyuncağı olan, kukla bir Filistin devleti olacaktır. Dahlan senaryosu böyle bir senaryo. Kushner bunun için bölgeye gelip gidiyordu. Trump’un planı buydu. Tanrıyı kıyamete zorlamaktan söz eden Siyonist Evengeliklerin planı buydu. Bu planın içinde Mısır da var, Suudiler de, BAE’de var. Türkiye daha kapsamlı bir senaryo için hazırlanıyordu. KARAY, HAZARA, NUHİ YASALAR, FETÖ’den bin beter Projeler. CHABAT’ı Beştepe davet eden, AGARTHA’ya kapıyı açan lobinin yerli ve milli unsurlarını araştırın bakalım kime ulaşacaksınız.
İktidar ve servet sahipleri, iktidar yanlıları ve muhalefeti, onlarla iş tutan akademisyenleri, sermaye sahipleri, STK’lar, cemaatçılar, Media’sı, askeri, polis, kanun adamları, trolleri, tepedekileri yakacak ateş, sizi de yakacak, bunu biliyor musunuz?
Hırsız içerdeyken kapıyı kilitlemenin bir faydası yok. Eğer çözüm arayışında samimi iseniz, önce övünmeyi dövünmeyi bırakıp “inni küntü minezzalimiyn” diyecek, sonra tevbe edeceksiniz. Önce Şeytani Deccaliyet komitesinden ve onların. İçerideki unsurlarından uzaklaşacak, onları yanınızdan, çevrenizden uzaklaştıracaksınız. Allah’ın yardımı almadan olmaz. Allah Cahil ve zalim münafık, müstekbir ve fasık’lara hidayet nasib etmez. Onların işlerini sarp dağlara sardırır, üstlerine pislik yağdırır. Ehliyet ve liyakat, istişare ve şuradan ayrılmayacaksınız. Ve dua edeceksiniz, ama Allah’a uzanacak elleriniz, dilleriniz, elbisenin, elbisenizin cebindeki cüzdanınız temiz olacak. Kasada haram para, haram makam, haram mal varken, dualarınız gazaba döner.
Dilsiz Şeytanlardan olmamak için bunları söylemem gerekiyordu. Zalimlerden değil, Allahtan korkalım, Bu konuda kadere, rızka ve ecele hükmeden Allah’ın rızasını seçelim. Ecelimizden önce ya da sonra ölmeyeceğiz. Rızkımdan az ya da çok yemeyeceğiz. Kaderimizden başka bir kaderimiz de yok. Alemlerin Rabbine hamdolsun. Ya Rab, bize Hakkı Hak, batılı batıl göster, Hak’da toplanmamızı nasib et, nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil. Bizi rızanın tecellisinin vesilesi kıl. (Amin) Benden bugünlük de bu kadar.
Selam ve dua ile.