Mescid-i Aksa İçin Yeni Bir Tehdit

Mescid-i Aksa İçin Yeni Bir Tehdit

Ağustos ayı İslam tarihinde üç önemli olayın yıldönümlerini kapsadı, bunlardan iki tanesi Müslümanların medar-ı iftiharıyken biri ne kadar güçsüz halde olduğumuzu gösterir.

Ağustos ayı İslam tarihinde üç önemli olayın yıldönümlerini kapsadı, bunlardan iki tanesi Müslümanların medar-ı iftiharıyken biri ne kadar güçsüz halde olduğumuzu gösterir.

10 Ağustos’ta Peygamber’in Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya yaptığı gece yolculuğu İsra ve Miraç olaylarının ve orada cennete ve ilahi huzura varışının (Kur’an,17:1 ve53:2-18) yıldönümünü kutladık. Receb ayının 27’sinde gerçekleşen bu yolculuk İslam’ın Mescid-i Aksa ve Allah’ın vahyiyle kıblenin Mekke’de bulunan Kabe ile değiştirilmesine kadar ilk kıblemiz olan Kudüs ile olan yakın bağını onaylamıştır. Yine Receb ayının 27’sinde Kudüs ve Harem el Şerif Haçlılar tarafından 88 yıl saygınlığı hiçe sayılarak ahır gibi kullanıldıktan sonra Selahaddin Eyyubi tarafından MS 1187’de özgürlüğüne kavuşturulmuştur. Üçüncü olay da Mescid-i Aksa’nın Avustralyalı bir Siyonist olan Dennis Michael tarafından 21 Ağustos 1969’da yakılmasıdır ki bu olay Müslümanların çöküşünün derinliğini ve Müslüman halkların ve devletlerin İslam’ın kutsal mekânlarını böylesi bir vandalizmden korumada nasıl başarısız olduklarına işaret eder.

Bu arada içinde bulunduğumuz ayda Müslümanlar olarak Ramazan orucuna başladık. Allah’ın kutlu nebisi Hz Muhammed’e Mekke yakınlarındaki Hira dağında bu ay kutsal Kur’an nazil oldu. Kur’an’ın hem Levh-i Mahfuz’dan (85:22) inişi hem de ilahi vahyin gönderilmeye başlanması bu ayda gerçekleşti. Sonraları yüce Kur’an aralıklarla 23 sene içerisinde nazil olmaya devam etti. Bedir Savaşı ve Mekke’nin müşriklerin elinden kurtarılması gibi İslam tarihi açısından önemli bazı olaylar da yine bu ay içerisinde gerçekleşmiştir.

Dikkatlerimizi yoğunlaştırmamız gereken nokta Mescid-i Aksa ve Filistinlilerin içinde bulundukları kötü durumdur. Ramazan içerisinde bulunduğumuzdan Filistinlilere yönelik fiziksel ve sözlü hakaretler artmakta ve Filistinliler görülmemiş türden muamelelere tabi olmaktadırlar. Bu hakaretlere kitleleri aç bırakma ve Filistin işgalcisi Siyonistlerce önceden tasarlanmış katliamlar da dâhil olabilir. Bugün Filistinlilerin %53’ü 18 yaşın altında. Bu yüzden Filistinlilerin üçüncü kuşağı büyüdükleri sırada işgal dışında bir şeye tanıklık etmiyorlar. Yoksulluk öylesine yaygın ki üç yaşındaki çocuklar bile tüm gün güneşte kavrularak sokaklarda dilenmeye zorunda kalıyorlar. Geceleri tarlalarda, mezarlıklarda, camilerde, drenaj kanallarında hatta sokaklarda uyuyorlar.

Dünyanın dikkati mahsus ABD-İsrail uydurması Orta Doğu barış süreciyle meşgul edilirken Siyonistler Filistinlileri tarihsel olarak hak ettikleri haklardan yoksun bırakmaya çalışmakta ve her gün Kudüs ve Batı Şeria’dan daha çok toprak çalmaktadırlar. Siyonistler bir bölümünü 1948’de, geri kalanını da 1967’deki askeri saldırganlıkla gasp ettikleri Kudüs’e aralıksız şekilde Yahudi yerleşimciler getirerek Filistinlileri yurtlarından kovdular. Yasadışı tecrit duvarını inşa etmekle İsraillilerin tasarladığı şey daha çok Filistinli toprağı çalmaktır. Bu tecrit duvarı çiftçileri tarlalarından,bazı aileleri de ailenin geri kalanlarından koparmaktadır.

Zaman geçtikçe etkili bir muhalefet görmeyen Siyonist stratejinin Kudüs’ü kontrol altına alma planı daha da yüzsüz ve utanmaz bir hal aldı. Şu an 55 yaşın altındaki Filistinlilerin namaz kılmak için hem Mescid-i Aksa hem de Kubbetu’s Sahra’nın içerisinde bulunduğu Harem-i Şerif’e girmeleri yasaklanmış durumda. Darusselam dışında yaşayanların içeriye girmelerinin yasak olduğu söylenerek içeri girmeleri engelleniyor. Tabii ki bu arada Siyonist yerleşimciler-aslında onlar için zorbalar desek daha doğru olur-son haftalarda Harem-i Şerif’i korumak ve ‘namaz kılanlara kolaylık olması’ bahanesiyle silahlı İsrailli askerler yerleştirdiler. Bu durum çok kötü sonuçlara yol açabilecek yeni ve tehlikeli bir durum. Siyonistlerin orada ne işi var? Bu durum ileride kutsal ve aziz mekânlar hakkında farklı iddialarda bulunma amacı güden zarar verici bir teşebbüstür, çünkü benzerini Yahudilerin Ağlama Duvarı dedikleri Harem-i Şerif’in dış duvarlarına yapmışlardı. Yahudilerin orada dua etmelerine izin veren Müslümanlardı ve şu an Müslümanların oraya yaklaşmaları yasaklanıyor. Benzer bir süreç diğer yerlerdeki kutsal ve aziz mekanları da ilhak etmek için yürürlüğe konmaya çalışılmaktadır.

Siyonistler on yıllarca sözde Yahudi kökenli olduğu iddiasını ispatlamak amacıyla sahte arkeolojik kazılar yaptılar ve altına tüneller kazarak Harem-i Şerif’e sinsice zarar vermeye çalıştılar. Bu yapılanlar Harem-i Şerif’in temellerini sarsıp aşamalı olarak onu çökmek durumunda bırakmak için tasarlanmış örtülü bir planın parçasıdır. Siyonistlerin ümid ettikleri şey şudur; Harem güya kendilerinden kaynaklanmayan bir nedenle yok edilirse yeniden restore edilmesini yasaklayacaklar ve böylelikle Müslümanlar ilk kıbleleri hakkında bir iddiada bulunamayacaklar! Bu önemsiz bir spekülasyon değil, aynı politika Filistinlileri Kudüs’ün gri kalanından uzaklaştırmak amacıyla da incelikle uygulanmaktadır. Bugün Filistinlilerin Darusselam’daki tarihi evlerini restore etmelerine izin verilmemektedir, yalnızca yeni yapılar yapmalarına müsaade edilmektedir ama Yahudi yerleşimciler için böylesi bir yasak söz konusu değil.

Müslümanlar bu rahatsız edici gelişmeye dikkat çekmeli ve Mescid-i Aksa’nın Siyonistlerce gizlice ilhak edilmesini önleme adına bazı adımlar atmalıdırlar. Böyle bir olay gerçekleştikten sonra kutsal mekânların iadesini talep etmek için oturup ağlamanın hiçbir getirisi olmayacaktır.

Zafer Bangaş merkezi Londra’da bulunan Institute of Contemporary Islamic Thought (Çağdaş İslam Düşüncesi Enstitüsü) başkanıdır. Crescent International dergisinin Eylül sayısından alıntılanan makale Sümeyye Buğrahan tarafından bihangul.net için tercüme edilmiştir. The new threat to Masjid al-Aksa