Mezhebçilik Sorunu
Tartışmalar kaçınılmaz şekilde belli başlı birkaç konu etrafında gerçekleşti: Irak ve orada trajik biçimde dökülen kanlar, sürekli haberlerde de izlediğimiz bir konu olan mezhepçilik sorunu ve bilhassa Filistin özelinde son gelişmeler.
Mezhepçiliğin Ümmet nezdinde turnusol kâğıdı: Irak
Haziran ayı bu satırların yazarı için bir konuşma ve konferans ayı oldu. Konferanslar serisi Birleşik Devletler’deki İmam Humeyni anma programıyla başladı. Bu konferanstan sonra Güney Afrika’ya yaptığımız seyahat te diğerleri gibi özel bir seyahatti, orada Crescent International’ın yerel bürosunda Zafer Bangaş ve İmam Muhammed el Asi ile birlikte birkaç farklı konuda konuşma yaptık. Ayın sonlarına doğru Londra’da İslami vahdet konulu önemli bir konferans yapıldı, bu konferansa dünyadaki belli başlı kıdemli kişiler katıldı ve bu konferansta da bir tebliğ sundum. Tartışmalar kaçınılmaz şekilde belli başlı birkaç konu etrafında gerçekleşti: Irak ve orada trajik biçimde dökülen kanlar, sürekli haberlerde de izlediğimiz bir konu olan mezhepçilik sorunu ve bilhassa Filistin özelinde son gelişmeler.
Bu temel meseleler hakkında, yani mezhepçilik ve Irak trajedisi arasında bağlantı kurarak konuşmak yine de insanda isteksizlik uyandırmaktadır. Irak hakkında konuşurken en temel madde ABD’nin ülkede ne denli vahşice hareket ettiğiyle ilgili olmaktadır. Mezhepçilik hakkında konuşurken de herkesin yeniden üzerinde durduğu konu vahdetin ne denli önemli olduğu, birleşme olmazsa bu durumun çok ciddi zarar ve ziyana neden olacağı üzerinde duruldu. Ve artık inkâr edilemez bir gerçek var ki herkes ülkedeki korkunç mezhepçiliğe hem Şii hem Sünni milislerce katkıda bulunulduğunu ve bu canavarlığa her iki taraftan kişilerin bulaştığını ve konunun tabu olarak sürdürüldüğünü anlamış bulunmaktadır. Konu tüm yönleriyle tartışıldığında insanların mezhepçi şiddetten dolayı ülkeyi işgal eden Amerikalıları ve İngilizleri suçladığı gözlenmektedir. İşgalcilerin onları daha iyi idare etmek için Iraklıları bölmeye çalıştığı kesinlikle doğru olsa da doğal olarak mezhepçilik olarak adlandırılan vahşeti aralarına ayrılık tohumları atmakla suçladıkları Batı propagandasının ürünü olarak görmek te yeterli bir kanaat uyandırmamaktadır.
Acı gerçek şu ki Irak’ta hem Şii hem de Sünni topluluklar içerisinde mezhepçi tutum ve eğilimler hep vardı; bu benzer tutumlar aynı şekilde Iraklı olmayan ve ülkedeki işgalcileri kovmaya gelen mücahitlerde de vardı ve Sünnilerin yaptıkları vahşetten dolayı başlayan mezhep savaşı diğer yerlerdeki mezhepçi hareketlerde de aynı şekilde tepkiyle karşılanmakta, Irak’taki birçok Şii de duruma aynı derecede mezhepçi bir zaviyeden bakmaya isteklidir ve her iki taraf ta ilk olarak politik yönden meselelere bakmakta ve askeri eylem bağlamında da ‘seçilmiş hükümete’ muhalefet etmekle suçladıkları taraf olan Sünniler de karşıtlarını ABD ile işbirliği yapmakla suçlamaktadırlar. Sonuç şu: nesiller boyu ülkede derin izler bırakacak olan mezhepçi bir etnik temizlik sarmalı.
İlginç olan şu ki bu konular tartışıldığı zaman bazen isteksizlik gibi kimi durumlar ortaya çıkmaktadır. Bu durum yalnızca tartışılan konunun zorluğundan veya insanların bunu görmezden gelmesinden kaynaklanmamaktadır. Anlaşılan o ki Irak hakkında konuşan birçok insan kendi tutumlarında da bir tür mezhepçilik olduğunu fark etmektedir. Sonuçta hepimiz şu veya bu boyutuyla kendimizi bu düşünüşlerden biriyle sınırlandırmaktayız. Bu kaçınılmazdır ve böyle olduğumuz için kınanmamız gerekir diye düşünmemeliyiz; bu durum Ümmet içerisinde varolan ayrılıklardan bir tanesidir. Bu kimlik bilinci bizleri körleştirdiğinde ve diğer anlayışlara aldırmadan içgüdüsel politik sadakatlere dönüştüğünde tehlikeli olur. Tehlikeli olan şey mezhepçi aidiyetlerin İslam’ın küresel ümmet birliğini ve bizleri gayrimüslimlerden farklı kılan ve ortak kimliğimiz olan İslam’ın yerini almasıdır.
Irak, biz Müslümanlar için mezhepçi tutumlarımızı ortaya çıkaran bir turnusol kâğıdı hükmündedir. Bizlerden her kim ülkede mezhepçiliğin kurbanı olanları görmezden gelerek içgüdüsel olarak kendisini çıkarları ve ilgileri bağlamında Irak’taki herhangi bir toplulukla tanımlarsa kendi içinde kökleri derinlere varan mezhepçi bakışı açığa çıkarmış olur. En hakiki İslami tutum tüm mezhepçi bakış açılarını aşmak ve kim olurlarsa olsunlar hem her türden mezhepçi şiddeti işleyenleri hem bu şiddeti meşrulaştıranları kınayarak kendimizi mezhepçi şiddetin kurbanı olanlarla tanımlamaktır. Bu tutum talep etmemiz ve peşinden gitmemiz gereken bir tutumdur ama bu tutumu sergilemeden mezhepçilik bataklığından kurtulamayacağımızı da bilmeliyiz.
İqbal Sıddıqi
Süleyman Kaylı tarafından bihangul.net için tercüme edilmiştir.