Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

“Millet Parkı” değil, “Milletler Parkı”

Fetih’ten söz ediyoruz da, Fethi ne kadar anladık. Ne kadar anlattık ki!

Fatih İstanbul’u “Kahbe Bizans”ın beynini dağıtıp ele geçirip, “kılıç hakkı” olarak Ayasofya’yı kilise olmaktan çıkarıp, camiye mi çevirdi!! Sahi aklınızdaki Fetih imajı Zonaro’nun Edirnekapı’dan girişi ve Fatih’in kıratını denize sürüşünden başka kaç kare? Ya da kulağınızdaki mehter tınısı; sanki Donizetti’nin bestelerinden ibaret olmasın.

Eminim bizim musiki üstadlarımızın çoğu Hamparsum’un adını bile duymamışlardır.

Biz Fetih kutlamasına Osmanoğulları’nı davet etmeyi bile unuttuk! Bir de davet edilmediklerini söyleyen Osmanoğulları’nı istiskal ederek, “size iade-i itibar ettik ve geri dönüşünüzü, yurttaş olmanızı sağladık, her yurttaş gibi siz de katılabilirsiniz” dedik, kendini yetkili sanan yetkisiz birileri tarafından.

Oysa ben, Türk Ortodoks Patriğinin de, Rum Ortodoks patriğinin de, Ermeni Ortodoks Patriğinin de, Süryani Ortodoks patriğinin de davet edilmesini beklerdim.

Durun! Hemen, ne oluyor, ne demek istiyorsun, şaka mı yapıyorsun demeyin, dinleyin hele. “Ahi Evran” geleneğinin İtihad, İttifak, İtilaf temelli, Hılful Fudul geleneğinin Medine sözleşmesi ile taçlanıp, Hz. Ömer zamanında Kudüs’te millet sistemi ile taçlandırıp, İstanbul’un Latin işgalinden kurtarılışın ardından Doğu Roma Bizans İmparatoru olarak bir çağı kapatıp, bir çağı açışı ile başlayan sürecin yeniden ihyası ve inşası, sadece “Millet Parkı” ile değil, “Milletler Parkı” ile taçlandırılabilirdi. Dua Kubbesi, koşu alanları, konser salonları ile bir kültür park değildi benim hayalim.

Fatih, “Ahiyan-ı Rum, Baciyan-ı Rum, Gaziyan-i Rum” geleneğinin temel mantığını oluşturan “Ah-i Evran”, yani, “Evrensel Kardeşlik” geleneğinin FETA anlayışının en önemli temsilcilerinden biridir. Fetih sonrası yeniden inşa edilen Osmanlı’nın iki ayağında biri Hılful Fuduldan Kudüs’te Hz. Ömer’in inşa ettiği millet sistemi ile Doğu Roma’dan, “hikmet müminin yitik malıdır” anlayışı ile tevarüs edilen bürokrasi ve devlet geleneğinin tevhid süzgecinden geçirilerek yeniden yapılandırıldığı bir medeniyetten söz ediyorum.

Fatih’in Edirnekapı’daki asker sayısının Bizans’ın nüfusundan, Fatih’in ordusundaki gayrimüslim asker sayısının Bizans işgalcisi Latin ve işbirlikçi asker sayısından fazla olduğunu niye söylemiyoruz. Fatih’e Doğu Roma Bizans’ın imparatoru unvanını verenler kimlerdi. Ermeni Patrikhanesi’nin kurucusu Fatih Sultan Mehmet Han değil mi! O zaman Fetih kutlamalarında niye onlar yok!

Eee, belki halk olarak onların da bu işten haberi yoktur. Bu parklardaki sembolizmi kim senaryolaştıracak. O ağaçları kim, neye göre seçti. Ihlamur, çınar mı bütün mesele. Mesela Endülüs’teki “Cennetül Arifan” neyi anlatır. Neden kimsenin aklına “Felsefe parkı” gelmez.

Onlar da bu işi bilmiyorlar, bizimkiler de, sağcılar, İslamcılar fetih mitingi yapıyor, biz de yapalım diye CHP de sıvadı kolları. Eee, birileri de hâlâ “Rum” muhabbeti yapıyor. Kur’an-ı Kerim’deki Rum suresi neyi anlatır, Mevlana niye Rumi’dir, “Eşrefoğlu Rumi”ye niye “Rumi” derler. “Rumi takvim” ne demek, “Rumi sanat” nedir?

Bunları, kim kime anlatacak.

Herkese doremifasollasido ezberletiriz, bizimkiler onun ne anlama geldiğini de bilmez de, Klasik Türk Musikisi’nin 24 çift sesininin makamlarının dörtte birini bile bilmezler.

Niye “Milletler Parkı”nda, teberrüken, “Mana ve mefhum olarak Cumhuriyet ve TBMM’nin şahsi manevisinden mündemiç olan Hilafet ülkelerinin bir danışma ve istişare, işbirliği meclisi” yok.

Niye “Doğu Roma Halklarının istişare ve işbirliği için Doğu Roma Milletler topluluğu Meclisi” yok.

Roma’da Vatikan var, laiklik ihlal mi ediliyor. Köln’ün başşehri olduğu Kuzey Ren Westefelia ve Strasbourg’un başkenti olduğu Alsace Laoranne Kontrat ülkeleri olarak laiklikle değil, Vatikan’la yapılan sözleşmeye göre yönetilince laiklik ihlal edilmiş olmuyorsa neden bizde ihlal edilmiş oluyor. Kaldı ki, onlar Katolik, biz Müslümanız, laiklik Katoliklerin sorunudur, Müslümanların, Yahudilerin ya da Ortodoksların, Protestanların sorunu değil.

İngilizlerin, Fransızların sömürdükleri, işgal ettikleri ülkelerle ilgili, kendi ülkelerinde “Commonwealth” dedikleri, İngiliz, Fransız “Milletler topluluğu” meclisleri yok mu! İngiliz kıralı, derebeylerle vergi toplama ve vergi paylaşımı için anlaşma yaparsa bu insan hakları belgesi oluyor. Vatikan sömürge mirasını paylaşmak ve sömürünün kontrol ve yönetimi için, yağmacı, derebeyleri ile Westefelya anlaşması yapıyor, bu da ulus devletlerin doğuşuna esas teşkil eden bir insan hakları belgesi oluyor. Biz, Emanname, Fütüvetname, Siyasetname, Pendname yayınlayınca gericilik oluyor.

Doğu Roma Ülkeleri Genel Sekreterliği Suriçi İstanbul’da olmalı, İslam toplulukları temsilcilerinin Genel sekreterlikleri de. Ortodoks Birliği Genel sekreterliği de öyle. Ama mesela D8 Genel sekreterliği ki, 8 ülkede 1.2 milyar nüfus var. Bunların genel sekreterliği, Sarıyer’de bir iş hanının bilmem kaçıncı katında değil, burada “Milletler Parkı”nda olmalı idi. Mesela Türk Dünyası arasındaki o birliği, Karadeniz Ülkeleri Birliğini niye o parkın içinde yapılandırmıyoruz. O parkı yapacak çok yer var. Kanal projesine de ekleyebilirsiniz, Küçükçekmece’de de yapabilirsiniz.

Fethi kutlamak için harcanan para ve zamanın onda birine, fetihi ülkemize, İslam dünyasına ve dünyaya anlatabilirdik, ama halimiz ortada..

Fethi kutluyoruz, Fetih ve Fatih’ten çok kendi içimizdeki siyasi kavgalardan söz ediyoruz. Bakın Fethi savunanların çoğu da, “Zulüm 1453’de başladı” diye zırvalayanlar da Fetih’i anlamış değil.. İşin manevi, felsefi, ahlaki derinliğini bir kenara bıraktık, kimi karadan yürütülen gemiler, kimi Şahi topu’ndan, kimi Ulubatlı Hasan’ın kahramanlığından söz ediyor. Top sesleri, Allah-u ekber nidaları ve mehter.. Fetih bunlardan ibaret değil. Allah-u ekber bizde sadece savaşta değil, bu “şehadetleri dinin temeli olan tekbirler” ezanda, namazda, her zaman dillerdir.

Fetih kutlamalarına katılanların eminim %90’ı İstanbul’da hilafet merkezinin nerede olduğunu bile bilmezler. Bilmediklerini de bilmezler.. Hele mitingden canlı yayın yapanların o olaya ilişkin yorumlarını dinlerken, sosyal mediada mitingle ilgili leyhte - aleyhte paylaşılan mesajları okurken yüzüm kızardı. Yazık! AK Parti’nin böyle dostları varken işleri çok zor!

Mesela Ayasofya’nın Latin işgalinden sonra yağmalandığını, tahrip edildiğini de bilmezler. Ayasofya İmparator kilisesi idi. Yeni İmparator Fatih’ti. Fatih Müslümandı. Ayasofya’nın yeniden cami olarak inşası gerekiyordu. Fatih hem bu harap yapının yeniden inşasını üstlendi, hem de Ortodoksların yeni bir mabed inşası için onlara gerekli ödemeyi yaparak helalleşti ve o yapıyı vakfetti. Bu konuda bilmediğimiz ya da atladığımız bir husus var. Ayasofya, Süleyman Mabedi’ne nazire olarak yapıldı. Ayasofya’nın bulunduğu nokta kıbleteyn noktasıdır. Ayasofya’dan Kâbe’ye döndüğünüzde aynı zamanda Mescidi Aksa’ya dönmüş olursunuz. Ayasofya bu anlamda bugün Mescidi Aksa’nın kardeşidir. Konu sadece mimari bir proje olmanın çok ötesinde bir konu. Konu bir ihale konusu değil. Bir medeniyetin ihyasında ve inşasından söz ediyorsak, buralara bir çivi çakarken bile 40 kere düşünmemiz gerek.

İstanbul “belde-i muhayyere”dir. “Bastığın yerleri ‘toprak’ diyerek geçme, tanı, · Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. · Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı”.

Ha, bir de, “bu şehir var ya, bu şehir; “Altında mıdır, üstünde midir cenneti ala, yek sengine acem mülkü fedadır” diyen şairi coşturan şey neydi dersiniz, o İstanbul’da neyi görmüş olabilir, bizim görmediğimiz.

Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 550 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar