Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Montrö fosil bir sözleşme mi!

Great reset” sonrası, “yeni normal dönem”de, “yeni uluslararası düzen”de, ne mevcut “ulus devletler“ ve ne de bunlar arasındaki ilişkileri düzenleyen düzenlemelere yer var.

104 amiralin darbe tehdidini görüyoruz ama, “Global darbe tehdidi”ni görmezden geliyoruz. Hatta “global darbe”nin içimizdeki yardımcıları ve onlara yataklık edenlerle kol kola giriyoruz! Sivrisinek vızıltısından rahatsız oluyoruz, ama davul çala çala gelen “global darbe”yi görmüyoruz.

Montrö bugünden fosil bir sözleşme haline geldi. Önce, Montrö bizim haklarımızı korumuyor. Biz o günkü düzende, uluslararası sistem adına, kendi topraklarımızdaki boğazların jandarmalığını üstleniyoruz. Yani kendi boğazlarımızı bize yed-i emin olarak veriyorlar, bizi bir başka ifade ile “kayyum” olarak tayin ediyorlar. Yani Montrö ile boğazlar ipotek altına alınmış oluyor!

Biz kendi boğaz ve denizlerimizden geçen ticari gemilerden ücret alamıyoruz, geçiş yapacak askeri gemilerin tonaj ve standartlarını, kalış sürelerini biz değil, uluslararası sözleşme belirliyor. Kendi egemenliğimizi başkaları ile pazarlık konusu yaparak sonuca razı oluyoruz. Bunu bir kenara not edelim. Bu anlamda 2. Kanal kendi egemenliğimizin bir ifadesi olacak ve Montrö’nün bizi sınırlandıran maddelerini by-pass etmiş olacağız. Yani kendi egemenliğimizi güçlendirecek bir karar bu. Ben 20 yıl kadar öncesi bunu tartışmışım. Haliç’in pis pis koktuğu yıllarda, Kağıthane deresinden Karadeniz’e açılan çok eski bir su yolu olduğunu yazmışım. Hem küçük gemilerin geçmesi, hem çevredeki su kaynaklarını destekleyecek yeni bir kanal. Bir de İzmit körfezindeki kirlenmenin önüne geçmek için, Marmara’nın İzmit körfezindeki uç noktasından, İzmit’le Sakarya arasından Karadeniz’e açılan Kandıra kırığından bir kanalı yazmışım. Bunun fay hattı üzerinde bir su yastığı oluşturacağını filan öğrenmiştim. Belki araştırılsa, Küçükçekmece hattından bir kanal, Silivri kırığı için bir su yastığı görevi de yapabilir. Tamam kuşların göç yolunu da konuşalım, bunun ekonomisini, siyasetini de. Bu konu bir inatlaşma konusu değil. Meydan okuma, tehdit konusu olmamalı.

104 amiral üzerinden bu konuyu sulandırmanın kimseye faydası yok. Bu ucuz siyasi komplolara malzeme yapılmaktan sakınılmalı. Bu işi iki ucu pis bir iş. Süreç bu anlamda hem söylem, hem de eylem olarak iyi yönetilmiyor. Bakın, bilgi sahibi olmadan, kanaat sahibi olmak bizi doğru sonuçlara götürmez. Aslında Montrö ne ABD’nin, ne AB’nin, ne NATO’nun, ne Rusya’nın, ne Karadeniz ülkelerinin beklentilerine cevap vermiyor. Veremez.

ABD; Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Polonya’ya kadar, karadan Rusya’ya karşı bir kuşatma yapıyor, Ukrayna ve Belarus üzerinden restleşmeler ciddi bir risk oluşturuyor. Rusya, ne Adriyatik kapısını kullanabiliyor, ne de Karadeniz’den bir çıkışı var. Kuzey tamamen buzul, Bering koridoru ABD ve Japonya’nın kontrolünde ve zaten boğaz buzullarla kaplı. Montrö Rusların sıcak denizlere çıkmasını engelliyor. Rus donanması Karadeniz’de kaldığı sürece de Ukrayna, Gürcistan, Ermenistan Kafkas koridoru Rus kontrolüne kalacak demektir.

ABD’nin ise hem tonaj, hem 21 gün şartı sebebi ile Karadeniz’de kalıcı olması, güçlü bir donanma bulundurması mümkün değil. Türkiye sadık bir NATO müttefiği, NATO’nun ucuz asker deposu, sıçrama tahtası olduğu dönemde, ABD soğuk savaş sürecinde gerektiğinde TSK üzerinden Karadeniz’de kontrolü sağlıyordu. Sinop’ta ABD’nin nükleer başlıklı füzeleri bu anlamda önemli idi. Küba’da nükleer başlıklı Rus füzeleri Sinop’un karşıtlığı idi. Domuzlar körfezi çıkarmasından sonra ABD ve SSCB, Küba ve Türkiye (Sinop)’deki nükleer füzeleri karşılıklı geri çektikten sonra ve ardından SSCB’nin dağılması ile bütün hesap ve dengeler değişti. Montrö yeni dünyanın ihtiyaçlarına, tehditlerine karşı bir cevap ya da çözüm sunmuyor. Değişen şartlara uyum sağlamayan yapılar çöker.

Birileri İstanbul sözleşmesinden çekilme kararnamesi örneğinden yola çıkarak, Montrö’den geri çekilinmesi, ardından Lozan’ın tartışılmasından endişe ediyor. Bu sözleşmeler Mustafa Kemal döneminin sözleşmeleri olduğu için birilerine göre “kutsal, dokunulmaz, eleştirilmez, sorgulanamaz / la yüs’el” şeyler. Bu meydan okumalar TeoPsikolojik bir sendromdan başka bir değer taşımaz bugünkü şartlarda.

13 yıl önce Condoleezza Rice Ankara’ya gelip, buradan Bulgaristan’a gittiğinde, o günkü mediada bu ziyaretin ABD donanmasının Karadeniz’e açılması, Karadeniz’de daha uzun süre kalması ve tonaj konusunda yeni düzenlemeler yapılması ile ilgili taleplerin konuşulduğu yazılıp çizilmiş.

 

Bugün bu konuyu tartışırken, Çin ve Rusya’nın İran’a yerleşme planı, Suveyş kanalı, Doğu Akdeniz ve Ege koridoru’nu aklımızda tutmamız gerek. Türkiye’nin bu konuda vereceği karar bölgeyle ilgili tüm devletleri etkileyecek ve bu güçlerin ortak bir uzlaşı zemini yok. Çin’in batıya açılma politikası ve Rusya ile stratejik işbirliği ve İngiltere’nin ABD ve AB ile birlikte hareket etmemesi Atlantikçi ve Pasifikçi lobilerden birilerinin uykularının kaçmasına sebeb olabilir.

Sahi, geçen hafta Süveyş’de kanalı tıkayan konteyner gemisi neyin nesi idi. Sakın o ABD’nin doğu Akdeniz’deki uçak gemisi Eisenhower’ın görev emri alarak Pasifikteki görev gücüne katılmak için geçişini engellemek için düzenlenmiş bir mizansen olmasın! Ürdün’deki darbe girişimi neyin nesi idi, tam da Ankara’da emekli generaller vakası örgütlenirken?

İstanbul boğazını konuşurken, Süveyş, Babülmendeb, Basra körfezi, Ege ve doğu Akdeniz’i birlikte konuşmak ve düşünmek gerek. Eğer bir çözüm aranıyorsa, bu çerçevede bir çözüm aramak gerekiyor. Şunu bilelim ki, eski hal muhal! Düne dair ne varsa dünde kaldı. Mavi Vatan ya da Avrasya / İpekyolu koridorunun bu anlamda birlikte konuşulması, düşünülmesi gerek.

Artık Çin, Basra körfezinin tepesinde Çin’in 49 yıllığına yap işlet devret modeliyle yerleşmeye başladığı Kuveyt’in kuzey doğusundaki 890 km2’lik BUBYAN adası ile ilgili planları da bir köşeye not etmek gerek. Bu bölgenin en büyük limanına 60 yük gemisinin aynı anda yanaşabilmektedir. Çok yüksek kapasiteli Akıllı Liman çevresinde organize sanayii, montaj ve imalat, lojistik bölgeler çok prestijli Modern (Silk City)Ticari ve Sanayii İpek Şehri inşa edilecek ve Irak, Suudi Arabistan, Kuveyt, İran ve Türkiye’yi birleştirecek İpek Demir Yolunun 24 Km’lik bölümü bu ada üzerinden geçecek. Şu an yapımı bitmiş olan bölgenin en büyük ve en uzun “Reo Asma köprüsü”ne çıkan 2 yeni köprü projesinin daha sırada olduğu, Körfez Ülkeleri için çok stratejik öneme sahip önemli bir adadır. Bütün bu gelişmeleri birlikte düşünmek gerek. Körfezden İran üzerinden Karadeniz’e bir kanal açarsanız; Çin, Fergana’ya, Afganistan’a, Pakistan’a, batıdan da ulaşabilir.

Sahi bütün bunları düşünmek, konuşmak varken, siyaset akademi, STK, bürokrasi, media ve sermaye neyle meşgul? Yarın da farklı bir açıdan bu konuya devam edelim mi? Böyle bir olay karşısında medianın ve politik aktörlerin haline bakıyorum da, yazık, ayıp, günah ya hu! Selâm ve dua ile. 

Bu yazı toplam 805 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar