Muhalifler de Sivil Öldürmüş

Muhalifler de Sivil Öldürmüş

İnsan Hakları İzleme Örgütü, Suriyeli muhalifleri Lazkiye'de 190 sivili öldürmekle suçladı. Raporda '4 Ağustos'taki katliam Alevilere karşı planlı saldırı' olarak nitelendi.

Suriyeli muhaliflerin ‘insanlık suçu işlediğine dair ilk güçlü kanıt’ İnsan Hakları İzleme Örgütü’nden (HRW) geldi. New York merkezli örgütün yayımladığı ‘Kanlarını hâlâ görebilirsin: Muhalif Güçlerin Lazkiye Kırsalında Gerçekleştirdiği İnfazlar, Rasgele Ateş Açmalar ve Rehin Almalar’ başlıklı 105 sayfalık rapora göre, 20 muhalif grup 4 Ağustos’tan 18 Ağustos’a dek Lazkiye’deki 10 Alevi köyüne düzenledikleri baskınlarda, 43’ü kadın, çocuk ve yaşlı olmak üzere 190 sivili öldürdü. Bu kişilerden en az 67’si infaz edildi. 200 kişi de hâlâ rehin tutuluyor. HRW, ‘yabancı savaşçıların Suriye’ye Türkiye üzerinden girdiği ve bunun önlenmesi gerektiği’ eleştirisini de yöneltti. 
HRW bu raporu hazırlarken bir saha araştırması yürüttü ve aralarında saldırılardan kurtulan köy sakinleri, acil müdahale ekibi ve hem hükümet hem muhalefetten savaşçı ve aktivistlerin bulunduğu 35’i aşkın kişiyle görüşmeler yaptı.

Kurbanlar kasten seçildi
Kurbanların ‘kasıtlı olarak seçilmesinin yanı sıra hedef gözetmeksizin de ateş açıldığını’ söyleyen tanıklar, muhaliflerin sivillerin üzerine ateş açtığını, silahsız yakalanan veya kaçmaya çalışırken yakalanan ailelerin tüm üyelerinin öldürüldüğünü anlattı. ‘Müminlerin annesi Ayşe’nin soyundan gelenlerin savaşı’, ‘Baruda saldırısı’ veya ‘Sahili özgürleştirme operasyonu’ gibi isimler verilen baskınları finanse edip düzenleyen ve bizzat katılan 5 grup şöyle sıralandı: Ahrar El Şam, Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD), El Nusra Cephesi, Muhacir ve Ensar Ordusu ile Sukur el İz. HRW yetkilisi Lama Fakih, Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) sorumlular arasında olup olmadığından emin olmadıklarını vurguladı.
Rapora göre IŞİD ile Muhacir ve Ensar Ordusu, çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 200 kişiyi hâlâ rehin tutuyor. Raporu sunan HRW Ortadoğu Direktör Vekili Joe Stork, “Suriye’deki savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçların kurbanları, uzun süredir BM Güvenlik Konseyi’nden bu korkunç ihlallerin sorumlularından hesap sorulacağına dair net bir mesaj gelmesini bekliyor” deyip durumu Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) sevk etmek için geç bile kalındığı eleştirisini yöneltti. Stork, “Bu ihlaller birtakım kendini bilmez savaşçıların sorumlu olduğu münferit vakalar değildi” vurgusunu da yapıp ‘operasyonun Alevi köylerinde yaşayan sivil halka yönelik koordineli ve planlı bir saldırı’ olduğunun altını çizdi. Nitekim raporda da ‘muhaliflerin Baruda’da kasıtlı olarak bir Alevi türbesini tahrip ettiği ve Alevi Şeyh Bedir Gazel’in kaçırılarak infaz edildiği’ bilgisi yer aldı. Raporda, El Nusra Cephesi’nin de internet sitesinde, Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın babası Hafız Esad’ın danışmanı Fadıl Gazel’in akrabası olan şeyhin, rejimi desteklediği için infaz edildiğini’ açıkladığı da hatırlatıldı. Adı geçen diğer örgütlerin daha önce yayımladıkları video ve açıklamaların raporla örtüşür nitelikte olması da dikkat çekti. 
Öte yandan Ahrar el Şam “Silahla saldırana silahla karşılık verilir ama silah kullanmayanlar öldürülmez” açıklaması yaparak sivilleri öldürdüğü iddialarını reddetti. Suriye Ulusal Koalisyonu (SUK) sözcüsü Halid Salih insan hakları ihlallerini kınadıklarını açıkladı. Salih, SUK’a bağlı gruplar da bu saldırılarda yer aldıysa istisnasız adalet önüne çıkarılacaklarını söyledi. 

Türkiye’ye tavsiyeler
HRW Suriye’nin komşularını da ‘insanlık suçu işlediklerine dair güçlü kanıtlar olan muhaliflere mühimmat göndermekten vazgeçilmesi gerektiği’ konusunda uyardı. Örgüt, aralarında yabancı savaşçıların da olduğu muhaliflerin Kuveyt ve diğer Körfez ülkelerince finanse edildiğini savundu. Örgütün tavsiyeleri arasında Türkiye’ye yönelik olanlar dikkat çekti: 
Bu gruplara ulaştırılan silahların ülkeye girişi kısıtlansın. 
Türkiye, Suriye’de savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlediğinden, bu suçların işlenmesine iştirak ettiğinden şüphelenilen veya komuta sorumluluğuna sahip kişilere soruşturma ve kovuşturma açsın.

Nobel’e Suriye damgası


Nobel Barış Ödülü, Suriye’de kimyasal silahların imhasını denetleyen ve başkanlığını Ahmet Üzümcü’nün yaptığı Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün (OPCW) oldu. Nobel Komitesi, OPCW’nin ‘ dünya çapında kimyasal silahları ortadan kaldırmak için yürüttüğü çalışmayı onurlandırmak’ için ödülün verildiğini açıkladı. Komite Başkanı Thorbjörn Jagland “Ödül ABD ve Rusya gibi ülkelere kendi kimyasal stoklarını imha etmeleri için hatırlatıcı niteliğinde zira başka ülkelerden, örneğin Suriye’den bunu talep ediyorlar” dedi. Üzümcü ise “Ödül bizim için büyük önem taşıyor. Personelimize cesaret verecek. Dünya barışı ve güvenliğine de katkıda bulunacak” diye konuştu. Ödülü OPCW ekibiyle kutlayacaklarını belirten Üzümcü, “Bu ödülü mümkün kılan onların çabası olmuştur. Ödülle uluslararası toplum da örgütün başarısını kabul etmiş oluyor. Bunun için teşekkür ederiz” dedi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de “Bir Türk’ün başında olduğu uluslararası örgütün bu ödülü almasından memnuniyet duydum” diye konuştu. Ödülü 10 Aralık’ta Üzümcü’nün alması bekleniyor. OPCW’ye bir altın madalya ile 1.2 milyon dolar verilecek.
Merkezi Lahey’deki OPCW, 1993’te imzalanan ve üretimi ile saklanması da dahil kimyasal silahların yasaklanmasını öngören Kimyasal Silahlar Anlaşması’nı uygulamak için 1997’de kuruldu. Suriye’de ağustosta 1400’ten fazla kişinin ölümüne yol açtığı belirtilen kimyasal saldırının ardından ise OPCW’nin adı daha da öne çıktı. BM ile işbirliği içinde çalışan OPCW’nin üye sayısı da pazartesi Suriye’nin katılımıyla 190 olacak.