Mumcu'dan çok farklı Ergenekon yorumu
Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, "Esas mesele Türkiye'nin bir milli devlet olarak kalıp kalmayacağı meselesidir. Esas mesele Türk milli devletinin 3 bin yıllık varlığının devam edip etmeyeceği meselesidir" dedi.
Anavatan Partisi İl Başkanı Muharrem Kol'un oğlu Mustafa Kol'un sünnet düğününe katılmak üzere eşi Işın Mumcu ile birlikte Amasya'ya gelen Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, sünnet düğününde Türk halk müziği sanatçısı Bülent Serttaş'ı dinledi. Geceyi Amasya'dan geçiren Mumcu çifti sabah kahvaltısını Kol ailesi ile birlikte yaptıktan sonra basın mensuplarının sorularını cevaplandırdı. Basın mensuplarının sorusu üzerine Ergenekon soruşturması hakkında açıklamalarda bulunan Mumcu, "Bugün büyük bir iktidar mücadelesi yürüyor. Türkiye'yi yönetme, sevketme kudreti kimde olacaktır ve nasıl kullanılacaktır mücadelesidir. Bu mücadelenin temelde planlandığı, kışkırtıldığı yer Türkiye değildir, bu Türkiye'nin bir iç mücadelesi değildir. İçerde birilerinin mücadele etmesi olup bitenlerin içerde olduğu anlamına gelmez. Bugün yürütülen soruşturmanın geçmişe yönelik bağlantılarından söz edenler, bugüne dönük uzantılarından söz etmekten uzak duruyorlar. Özellikle Ecevit'in hükümetten uzaklaştırılması girişiminde Ergenekon bağlantısını iddia edenler olayın bütünlüğünü göz ardı etmeye çalışıyorlar. Neden Ecevit iktidardan uzaklaştırılmak istenmiştir, çünkü Amerika'nın Irak'a müdahalesinde Türkiye'den beklenen rolü Türkiye'nin oynamasına rıza göstermiyordu. Amerika'nın bize biçtiği misyonu oynamayı reddediyordu. En son Amerika Başkan Yardımcısı Dick Cheney'nin Türkiye ziyaretinde bu husus kesinlik kazanınca, yani Ecevit hükümetinin Amerikan siyasetine teslim olmuş bir siyaset örneği ortaya koymayacağı anlaşılınca bir tasviye süreci başlatılmıştır. Bu tasviye sürecinin araçları içeriden seçildi. Bunun bir tarafından Ergenekon var mıdır, yok mudur bilmiyorum, bunu bugün soruşturmayı yürüten savcı elde ettiği belgelerle daha net bir şekilde ortaya koyabilir. Bugün yürütülen soruşturma ve ortaya çıkan tartışmalar da esas itibariyle aynı amaca yöneliktir. Bu kapsama Anayasa Mahkemesi'nde yürütülmekte olan kapatma davası da dahildir" diye konuştu.
"BU TÜR ÇETELERİN AMACI TÜRKİYE'Yİ SÜREKLİ BİR ÇATIŞMA ORTAMINDA TUTMAKTIR"
Ergenekon benzeri örgütlenmelerin tamamında Amerikan yapımı bir örgütlenme olduğunu ifade eden Erkan Mumcu, "Türkiye bir role zorlanmaktadır, sürüklenmektedir. Bunun için de iç çekişmeler, çatışmalar bir araç olarak kullanılmaktadır. Burada birbirine karşıt gibi duran tarafların esas itibariyle oluşturdukları çatışma, kamplaşma ortamıyla aynı merkeze hizmet ettikleri kuşkusuzdur. Bu gaye Türkiye'nin iktidarını Türkiye'den alıp Türkiye dışında bir merkeze teslim etme gayesidir ve bu işe yaramaktadır.
Eğer bana 'Ergenekon benzeri örgütlenmeler Türkiye'de var olmuş mudur, bunlar bir takım suçlar işlemiş midir ?' diye soruyorsanız, kanaatim kesinlikle evettir. Ama bugün medyaya yansıyan, hatta bugün savcının iddianamesinden sızan bilgilerden öğrendiğim kadarıyla, bugünkü soruşturmanın kapsamına giren örgütlenmeden ibaret hatta bu örgütlenme olduğundan son derece kuşkuluyum. Bu tür örgütlenmelerin tamamının temelinde gladyö vardır, Amerikan yapımı örgütlenme vardır. Bu örgütlenmeler NATO kapsamındaki ülkelerin tamamında sözüm ona bir antikomünist kuvvet meydana getirme amacıyla devlet içinde yapılmıştır ve uzun yıllarda devam etmiştir. Asıl amaçları Amerikan çıkarlarına hizmet etmek olmuştur, asıl misyonu Türkiye'yi sürekli bir çatışma ortamında tutmak olmuştur. Türkiye'de sağ solla çatışmıştır, asker siyasetle çatışmıştır veya siyaset askerle çatışmıştır, devlet milletle çatışmıştır, din laiklikle çatıştırılmıştır ve bu çatışma pozisyonlarının tamamı yapay olarak üretilmiştir. Yapay olarak bu tartışmaların, çatışmaların çıkabilmesi için cinayetler işlenmiştir. Uğur Mumcu cinayeti, Ahmet Taner Kışlalı cinayeti, Bahriye Üçok cinayeti, benzer cinayetlerin hepsinin en son yapılan Danıştay baskınında gerçekleştirilen cinayetin de aynı amaç, aynı aklın ürünü olduğundan zerre kadar kuşku duymuyorum" şeklinde konuştu.
"NASIL OLUR DA BİR HUKUKİ SÜRECİN YANDAŞLARI VE KARŞITLARI OLABİLİR"
Bu tip örgütlenmelerin Türkiye'de çatışmalara ve kamplaşmalara hizmet ettiğini açıklayan Mumcu, "Türkiye'de devletle milletin iradesinin bir arada buluşması istenmemektedir. Siyasetle askerin iradesinin bir arada bulunması istenmemektedir. Çünkü bu dünya dengeleri tarafından arzu edilmeyen bir gücü ortaya çıkartacaktır, Türkiye'nin gücünü ortaya çıkartacaktır. Bu gücün ortaya çıkmaması için bu çatışmaların devam etmesi gerekmektedir. Ergenekon soruşturması da giderek bu çatışmayı sürdürmek amacına hizmet eder hale gelmiştir. Yani Ergenekon soruşturmasıyla biraz önce cinayetler işlediğini söylediğim örgütün açığa çıkartılması, soruşturulması, yargı önüne getirilmesi, cezalandırılması Türkiye içinde faaliyetlerinin men edilmesi gibi bir sonuca yönelmekten ziyade Türkiye içinde devam ede gelen çatışmanın kızıştırılması alanına sıkışılmıştır. Çünkü bir medya savaşına dönüştürülmüştür, bir kampanyaya dönüştürülmüştür bu süreç. Bu sürecin tarafları olmuştur, yandaşları ve karşıtları olmuştur. Nasıl olur da hukuki bir sürecin yandaşları ve karşıtları olabilir. Bir taraf demokrasi havarisi, diğer taraf demokrasi düşmanı. Eğer demokrasinin kökleşmesini istiyorsanız yapacağınız şey adli soruşturma değildir. Önce siyasi partiler kanunu değiştirin. Mutlaka demokrasiye karşı işlenen suçları cezalandırmak istiyorsanız, en son elektronik muhtıraya kimler imza attıysa onlar hakkında soruşturma açın, göreyim sizin demokrasi samimiyetinizi. Ortada demokrasi samimiyeti yoktur, ortada demokrasi arayışı da yoktur" dedi.
"ASIL HEDEF TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ'DİR"
Açıklamalarında asıl cezalandırılmak istenilenin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin uluslararası güçlerden bağımsız hareket etme arayışının cezalandırılması olduğunu belirten Mumcu konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bir taşla bir kaç kuş vurulmak istenmektedir, bu kuşlardan bir tanesi de Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bağımsız hareket etme eğilimlerinin cezalandırılmasıdır. Bu soruşturmayla amaçlardan sonuçlardan bir tanesi de Türk Silahlı Kuvvetleri'nin uluslararası güçlerden bağımsız hareket etme eğilim ve arayışlarının cezalandırılmasıdır. Yanlış hatırlamıyorsam 2005 yılı Yüksek Askeri Şurası'nda alınan bir kararla Türkiye'de Özel Kuvvetler Komutanlığı daire başkanlığı düzeyinden kolordu komutanlığı çıkartılma kararı alınmıştır, o tarihten bu yana Türk Silahlı Kuvvetleri hedeftir. Çünkü o karar Türkiye'de gayri nizami harp kapasitesinin üretilmesini amaçlamaktaydı ve NATO'nun dışında bir savunma anlayışını benimseyen belki de örnek kararlardan bir tanesiydi. Bu kararı alanlar, bu kararı alma cesaretini gösterenler, bu anlamda bir örgütlenme, yani Türkiye için bir savunma kapasitesi kurma iradesini gösterenler cezalandırılmak istenmektedir. Soruşturma aynı zamanda bu cezalandırmanın bir aracı, bir sopası olarak da işlevlendirilmek istenmektedir. Bunlar eminim kamuoyunun dikkatini çekmeyecektir, 2-3 kişi fark edecek, geriye kalan bunu unutacak, görmezden gelinecektir, gösterilmeyecektir. Bugün Amasya'dayım, tarihe not olmak üzere bu sözleri söylüyorum. Esas mesele Türkiye'nin bir milli devlet olarak kalıp kalmayacağı meselesidir. Esas mesele Türk milli devletinin 3 bin yıllık varlığının devam edip etmeyeceği meselesidir. Türk milli devletiyle sorunu olanlar ister İslamcı, ister liberal, ister başka bir şey olsun, bunların hepsi aynı merkezlerden beslenmekte, aynı gayeye hizmet etmekte ittifak içinde olmaktalar. Bunların hepsi, ya etnik, ya kültürel, ya ideolojik olarak Türk milli devletiyle sorunlu kimselerdir. Geleneksel olarak sorunludurlar, secereleri itibariyle sorunludurlar, zihinleri, kültürleri itibariyle sorunludurlar. Bunların Türk milli devletiyle dertleri vardır, ama Türk milli devleti de sahipsiz değildir".