Musevi'nin Yeşil Akımı Ne Anlama Geliyor
İran'da cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında kendini "Yeşil Akım" olarak tanımlayan büyük fitne hareketi...
YEŞİL HAREKETİN BEŞ EVRESİ
Muhammed Purğulami
Bugünlerde Yeşil Dalga olarak bilinen hareket, başlangıcından günümüze beş merhaleyi geride bırakmıştır. Bu hareketi İran'daki ıslahatçılığın devamı olarak kabul etmek mümkünse de ve bu hareketin pek çok tezahürünü İran'daki 8 yıllık ıslahat dönemi ile uyumlu olmakla beraber; bu makalede bu durum göz ardı edilerek hareketin yalnızca son yedi aylık dönemdeki seyri beş merhalede ele alınacaktır.
Özetle bu beş merhaleyi şu şekilde saymamız mümkündür:
1- Birinci evrenin başlangıç tarihi olarak içersinde olduğumuz yılın başlangıcını ve seçim atmosferinin ve propagandalarının hareketlendiği dönemi gösterebiliriz. Bu devrede harekete bağlı adaylar ve özellikle de Sayın Mir Hüseyin Musevi kanunlara riayet edilmesinin sağlanması için seçimlere katıldıklarını ilan ediyorlar. Musevi bu dönemde kendisini kanuna saygılı ve nizama ve onun temel esaslarına Velayeti Fakih gibi- inanan biri gibi göstermeye çalışıyor.
Her ne kadar seçim bürosunun yeşil rengi gibi bazı alametlerden ve seçim sloganlarından istifade etmeleri ve İsrail ile mücadelenin sorgulanması, televizyondaki tartışma oturumlarının kendi tezini ispat etmekten çok rakibinkilerin çürütülmesi platformuna dönüştürülmesi vs" her akil ve dirayetli kişiye yeni bir hareketin başladığını fark ettirecek yeterlikte delil sunmaktaysa da henüz bu akım hakkında hüküm vermek için erkendi.
2- İkinci evre şeçim gecesinde, yani 22 Hordad tarihinde başladı. Yani Yeşil Hareket taraftarı sitelerin Kelime ve Kalem News gibi- Mir Hüseyin Musevi'nin 30 milyon oy aldığını iddia ettikleri o zamanda. Bu macerada dikkat çeken yön seçim gününde "Oyların Korunması" adlı bir komite tarafından birbiri ardına seçimlerde hile yapıldığına dair bildiriler yayınlanırken, Musevi'nin aynı gece düzenlenen bir basın konferansında acele bir şekilde kendisini İran halkının seçilmiş cumhurbaşkanı olarak ilan etmesiydi.
Sonraki günlerde de Yeşillerin seçim irtibat merkezi hile bahanesiyle taraftarlarından sokaklara dökülmelerini ve geniş itiraz gösterilerinde bulunmalarını istiyor. Bunun sonucunda Tahran'da ve diğer birkaç şehirde birkaç gün süren kargaşalıklar gerçekleşti. O günlerde "Yeşil Dalga" itiraz hareketini İslam Cumhuriyeti nizamı çerçevesinde manalandırmaya çalışıyor, yegâne hedefini, seçimleri iptal etmek ve uluslararası gözlemcilerin nezaretinde yenilemek olarak göstermeye çalışıyordu. Fakat bu iş İnkılâp Rehberi'nin dirayeti ile, dört seçim bürosunun üyelerini çağırarak hile iddialarını temelsiz olarak nitelendirmesi ve daha fazla itminanın sağlanması için bu üyelere oyların yüzde onunun tesadüfi olarak tekrar sayılması emrini vermesi suretiyle hünsa ediliyor. Öte yandan bu akımın bazı liderlerinin tutuklanması ve sarsıcı itiraflarda bulunmaları da bu hareketin bedenine öldürücü bir darbe indirdi.
3- Kudüs Günü'nü ve o gün yapılan yürüyüşü bu hareketin daha iyi tanınmasındaki en büyük dönemeç noktası olarak görmek mümkündür. Aslında hareketin üçüncü evresi Kudüs Günü'nde başlamıştı. Yeşil Hareketin önderlerinin bu aşamadaki vurguları, milletin temel itikadi sloganlarını kullanmak suretiyle ve zamanın geçişiyle bu sloganlarda değişim yaparak içerden hedeflerine ulaşmak şeklindeydi. Bundan dolayı bu cereyanın taraftarlarının "Ne Gazze, Ne Lübnan, Canım İran'a Feda Olsun!", "İstiklal, Özgürlük ve İran Cumhuriyeti" vs" şeklinde sloganlar atmaya başladıklarını gördük. Bu, çoğunluğun dilinden azınlığın menfaatine faydalanmak demekti. Zira hareket teorisyenleri gizli ve münafıkça davranmanın kendilerince en uygun yol olduğunu anlamışlardı. Fakat bu komplo da halkın dirayeti ve İnkılâb Rehberi'nin akıllı tavırlarıyla etkisiz kılındı.
4- Hareketin dördüncü aşaması ise Öğrenci Günü'nde başladı. Hareket üyeleri yenildiklerini anladıkları ve ima ile önderlerinin yetersizliklerine işaret ettikleri için artık Musevi ve Kerrubi gibi kişilere güvenemeyeceklerini anlamışlardı. Örnek vermek gerekirse Şemsül Vaizin IRNA ile yaptığı röportajda şöyle demişti: "Islahatçı önderler hâlihazırdaki şartlar altında programdan yoksun oldukları için kendileri için somut bir hedef de belirlemiş değiller. Basiretten ve devlet adamlığı vasfından yoksun olduklarını söylemeliyiz. Islahatçı önderler sahih bir hedef ortaya koymadan neyi hedeflemekteler? Eğer ülkenin takvimindeki her önemli günde ve her önemli olayda Yeşil Hareket sokaklara dökülecekse bu yürüyüşlerin ve gösterilerin sonu nereye varacak? Islahatçı önderler sokaklara çıkmaktaki amaçlarının ne olduğunu iyice açıklığa kavuşturmalıdırlar."
İşte reformcu liderlerin bu basiretsizlikleri ve yetersizlikleri yüzünden taraftarlarının İmam Humeyni'nin resimlerini ateşe verdiklerini ve önceki şiarlarının tekrar edildiğine şahit olduk. Üstelik Yeşil Hareket mensuplarının bu günün anti-Amerikan ve antiemperyalist içeriğini küçük ve ikincil bir çatışmaya -Rusya ile savaş gibi- dönüştürmek istediklerini de gördük.
5- Ve en sonunda da nifak hareketi Aşura Günü'nde yüzündeki peçeyi kaldırdı ve gerçek çehresini herkese gösterdi. Bu seneki Aşura Günü'nde Yeşil Hareket İslam Devrimi'nin temellerine inancı olmadığını göstermekle kalmayarak "Velayeti Fakih'e Ölüm" sloganıyla esasında İslam'ın ismi ve İslamiyet ile sorunlu olduğunu da ispat etti. İşte bundan dolayı Yeşillerin taraftarlarının İmam Hüseyin'in yas törenlerine katılan siyah elbiseli insanlara saldırarak darp ettiklerini gördük. Şehidlerin Efendisi'nin (a) adına açılan bayrakları ve tören çadırlarını parçalayarak ateşe verdiler. Bu seneki Aşura, edilen bu hakaretler ve edepsizlikler yüzünden İnkılâb sonrasındaki en acı Aşura olsa da Yeşil Hareketin gerçek mahiyetini gösterebilmiştir.
Önemli bir nokta da bugünlerde bazı yazarların ve siyasetçilerin Yeşil Hareketin önderleriyle, özellikle Musevi, Hatemi ve Kerrubi ile bu hareketlerin müsebbipleri ve amilleri arasında fark olduğunu ispat etme çabasında oluşlarıdır. Fakat ne yazık ki şahitler ve deliller işin başka türlü olduğunu göstermektedir. Bunu kanıtlayan en iyi delil de Mehdi Kerrubi'nin yazmış olduğu safça mektubunda Aşura hadiselerini işleyen kişilerden beri olduğunu söylemesinin yanında, hükümeti ve emniyet güçlerini bu olayların meydana gelmesindeki asıl sorumlu olarak göstermesidir. Ve bir de soru; eğer Musevi, Hatemi ve Haşimi gibi şahıslar bu hareketleri onaylamıyorlarsa niçin en azından bir bildiri yayınlayarak veya bir konuşma yapmak suretiyle bu kişilerden beri olduklarını ilan etmiyorlar?
"Merkezi İsnadi İnkılabı İslami"nin internet sitesinden çevrilmiştir. (İslam Devrimi ile İlgili Belge Merkezi)
Bu analiz Kemal Saral tarafından Velfecr için tercüme edilmiştir
Velfecr