Müslüman alimler 'ılımlı İslam'ı tartıştı
İslam dünyasının tanınmış birçok ünlü düşünürü, Rand tarafından yayımlanan Building Moderate Muslim Networks (Ilımlı Müslüman Ağı Oluşturmak) adlı raporu değerlendirdi
ABD"nin etkin think-tank kuruluşu Rand Corporatinon"ın Mart ayı sonunda yayımladığı 217 sayfalık "Building Moderate Muslim Networks" (Ilımlı Müslüman Ağı Oluşturmak) adlı rapor Müslüman alim ve düşünürler tarafından masaya yatırıldı. Rand tarafından hazırlanan bu raporda, İslâm dünyasının içinde, "ılımlı İslâmî" yapılanmalara temel oluşturacak bir takım kriterler belirledi. Her Müslümanın, kendisinin ılımlı mı, yoksa aşırı mı olduğunu test etmesi için ortaya bazı sorular attı.
Söz konusu kriterler İslâm"ın içeriği ile bağlantılı olduğundan, meselenin İslâm dünyasındaki ileri gelen âlimlere ve fakihlere de arz edilmesi gerekiyor. Böylece bu rapor hakkındaki doğru İslâmi görüş ortaya çıksın ve bu raporun İslâm dünyası için ne derece önem arz ettiği belirlenebilsin. Aşağıda İslam dünyasının tanınmış Müslüman alim, düşünür ve aydınlarının raporla ilgili açıklamalarını okuyacaksınız:
Alvani: Ilımlı ve aşırıları bu rapor mu belirleyecek?
Taha Cabir el-Alvani
Amerika"daki İslâmi ve Sosyal Bilimler Üniversitesi"nin rektörü ve aynı zamanda Kuzey Amerika Fıkıh Konseyi"nin önceki başkanı- olan Dr. Tâhâ Cabir el-Alvânî, raporu mutlak bir şekilde reddettiğini açıkladı. Reddedişinin sebebiyle ilgili şunları söylüyor: "Mutedilliğin (Ilımlılığın) anlamını bilip ona inanan ve aşırılığın anlamını bilip onu reddeden birinin, bu iki mefhumun tabiatını belirleyen bir referansa sahip olması gerekir" Acaba kimin mutedil (ılımlı), kimin aşırı olduğunu belirleme hakkına kim sahip; bir şahıs, toplum veya komisyon mu? RAND"ın söylediklerinde bununla ilgili hiçbir açıklık yok."
Şankıtî: Batı literatürünün bizi tanımlama acizliği
Muhammed Muhtar eş-Şankiti
Teksas İslâm Merkezi"nin imamı ve müdürü olan ve aynı zamanda bir internet dergisi olan "el-Fıkhu"s-Siyâsî"de de yazan Üstad Muhammed Muhtar eş-Şankıtî ise şunları söylüyor: "Rapor ciddi bir şekilde, Batı"nın eski tarafgirliğini ve İslâm"ı kendi literatürüyle anlamadaki temel acizliğini yansıtıyor. Nitekim hem Batı, hem de İslâm düşüncesinde, "adalet" "eşitlik"ten daha önemli kabul edilir. Zaten Batı liberalizminin, komünizmden farklılığı da bu düşünce üzerine kuruludur. Bununla birlikte, bu raporu hazırlayanlar, İslâm şeriatinde belirli konularda kadın ve erkek arasındaki farklılıkları eleştirirken, eleştirdikleri bu hükümlerin de aslında adalet ilkesine dayandıklarını düşünmezler."
Ferid Vâsıl: Hiçbir güç bu inancı değiştiremez
Nasr Ferid Vâsıl
Mısır"ın eski müftüsü Dr. Nasr Ferid Vâsıl ise keskin bir üslupla şu hususları vurguluyor: "Hiç kimsenin bize kendi görüşünü dayatması mümkün değildir. Bu ve bunun gibi Amerika menşeli diğer bütün raporlarda yer alan İslâm inancı ve şeriatiyle çakışan her türlü kriterin reddedilmesi gerekir." Sonra daha da sertleşerek sözlerini şöyle sürdürüyor: Hiçbir gücün, inancımızı ve şeriatimizi değiştirme ve Yüce Allah"ın şu sözünü uygulamaktan vazgeçme noktasında bize zorlama yapmasının mümkün olamayacağını ilan etmemiz gerekir: "De ki: Hakk Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin." (Kehf suresi: 29)
Sonra şu hususa dikkat çekiyor: "Amerika, tarafsız bir konuma sahip değildir ki, adil bir rapor veya karar ortaya koyabilsin. Bütün dünyanın Amerika"yı insan haklarına ve diğer dinlere düşman olarak değerlendirmesi de, bu gerçeği gözler önüne sermek için yeterlidir."
Râfet Osman: Müslümanlar demokrasi karşıtı değildir
Muhammed Râfet Osman
Raporda, demokrasi konusuna büyük bir yer ayrıldığından, İslâmî Araştırmalar Kurumu üyesi Dr. Muhammed Râfet Osman"da, Raporun bu konudaki iddialarının tutarsızlığı üzerinde yoğunlaşıyor ve şöyle diyor: "Rapor, demokrasiye vurgu yapıyor ve ılımlı Müslümanların demokrasiyi teşvik ettiği ve onayladığı değerlendirmesinde bulunuyor. Oysa Müslümanların, kendileri için, birilerinin bu durumu belirlemesine ihtiyaçları yoktur. İslâm sisteminde, demokrasinin güzellikleri ve demokrasideki eksiklik ve kusurları telâfi edecek unsurlar mevcuttur. Aynı şekilde şu andaki yaygın anlamıyla- halk yönetimi olan demokrasi, İslâm siyasi düşüncesinde mevcuttur."
Dr. Osman, Batı anlayışındaki demokrasi ile İslâm"ın demokrasi anlayışı arasında bir karşılaştırma yaparak şöyle diyor: "Batı"daki anlamıyla demokratik sistemde halk, asırlar ve nesiller boyunca tevârüs ettiği sabitlerini (değerlerini) kaldırıp atabilir; ahlâka, ideallere ve değerlere aykırı olsa bile, sistemini değiştirebilir. İslâm siyasi sisteminde ise böyle bir şey yoktur; halkın tamamının kaldırıp atamayacağı ahlâkî ve ideal sabitler vardır." Dr. Osman, bu duruma, bazı Batı kanunlarının, aynı cinsten iki kişinin evlenebilmelerine izin vermesini ve eşcinsellere tanınan hakları örnek gösteriyor.
Halâve: Rapor tezatlarla dolu
Hüseyin Halâve
Avrupa Fetva ve Araştırma Meclisi Genel Sekreteri Üstad Hüseyin Halâve ise raporla ilgili şu keskin yargıyı dile getiriyor: "Bu raporu hazırlayanların, gerekli bilgileri almak için gerçek İslâmî kaynaklara başvurmadıkları açıktır. Muhtemelen bilgiler için bazı laik kişilere veya İslâm"a kin duyanlara ya da İslâm konusunda cahil olan kimselere başvurmuşlardır."
Üstad Halâve, İslâm ülkeleri içindeki azınlıklar meselesinin kabulüne büyük bir öncelik veren ve azınlıklara haklarının verilmediğini iddia eden Rapor"a cevap olarak şunları soruyor: "Acaba zırhla ilgili bir anlaşmazlıkta, halife olan Hz. Ali"ye karşı, Yahudi"nin lehine hüküm veren kimdir? Üstelik zırh Hz. Ali"nindir; ancak bunu ispatlayacak delili yoktur. Söz konusu Yahudi, Kadı Şurehy"in (halifenin aleyhine) verdiği bu hükme son derece şaşırmış ve bu durum onun Müslüman olmasına vesile olmuştur" Acaba "analarından özgür olarak doğan insanları ne zamandan beri köleleştiriyorsunuz?" sözünü kim söylemiştir? Bu söz, Mısır valisi Amr bin As"ın oğlunun bir Kıptî"yi dövmesi üzerine, Mü"minlerin Emiri Hz. Ömer tarafındın söylenmemiş midir? Hz. Ömer bu sözü söylemiş ve Kıptî"nin (kısas olarak) hem Amr bin As"ın oğluna, hem de bizzat Amr bin As"a vurmasına hükmetmiştir."
Üstad Halâve, Raporda dile getirilen, İslâm"ın, özellikle de miras konusunda, kadınla erkek arasında eşitliği sağlamadığı ile ilgili eleştirilere ise şu cevabı veriyor: "Ben bu kişileri konuşmadan önce, miras fıkhını okumaya çağırıyorum; çünkü bu konuda son derece cahil oldukları bellidir. Acaba, bu kişiler bir bayanın mirastan erkeğin aldığının üç katını almasıyla ilgili duruma ne diyorlar? Evet, geride bir eş ve bir kız çocuk bırakarak ölen bir bayanın bıraktığı mirasın İslâm felsefesine göre- %75"ini kızı, %25"ini ise eşi (kocası) alır. Ve İslâm"dan önce hiç kimse bu hükme sahip olmamıştır."
Halâve Rapor"u hazırlayanlara soruyor aynı şekilde biz de soruyoruz-: "Demokrasi ve seçim sandıkları hakkındaki düşünceniz nedir? Sizin için bunlar tam olarak ne anlam ifade ediyor? Çünkü Cezayir halkının bu sandıklar yoluyla temsilcilerini seçmesinden sonra meydana gelen olaylardan dolayı insanlar tam bir şaşkınlık içindedir. Ayın şekilde Filistin halkı da, tam bir özgürlük ve şeffaflık içinde hükümetini seçtikten sonra, ambargo ve ilişkilerin kesilmesi kararı ile karşılaştı. Onun için bu raporu hazırlayanlardan, bu kavramların ne anlama geldiklerini bize anlatmalarını istiyoruz. Anlatsınlar ki, biz de bunları öğrenelim ve düşünerek kendimizi yormayalım."
Bunlar Müslümanlara dayatılacak mı?
Birçok kurum ve yapılanmanın, kararlarını oluştururken, bu tür raporlara gittikçe artan oranda itimat ettikleri ve yine bu tür araştırma kurumlarının söz konusu devletlerin kurumlarıyla kuvvetli bir ilişki içinde oldukları bir ortamda, RAND"ın raporunun hafife alınması mümkün değildir.
Şüphesiz RAND"ın ılımlı Müslümanlık ile ilgili kriterleri yanlış ve geçersizdir" Alimlerimiz de bunu vurguluyorlar" Ancak şu soru halen cevap beklemeye devam ediyor: Acaba bu kriterler, hep yazıldıkları sayfaların üzerindeki yerlerinde kalmaya devam mı edecek? Yoksa bir gün bir kanun olarak bizlere dayatılacak mı? Çünkü kanunlarımızın çoğu, bir zamanlar bazı merkezlerin raporları veya bazı kongrelerin kararları durumundaydı" Ancak daha sonra gücü yetenler tarafından kanun haline dönüştürüldüler!!
İlintili haberler:
ABD'nin yeni 'ılımlı İslam' raporu
"ABD neden ılımlı Müslüman ağı" kurmak istiyor?
Muhammed Cemal Arafe
Devrim" Belki de Amerika"nın şu an ki duruşunu tanımlayacak en iyi kelime devrim kelimesidir. Amerikan hava kuvvetlerine bağlı önde gelen think-tank kuruluşlarından RAND Corporation "Ilımlı Müslüman Ağı Oluşturmak" adında bir çalışma yayınladı.
Amerikan ordusunun desteklediği bu think-tank kuruluşunun yılık masrafı 150 milyon dolar civarındadır. 217 sayfadan oluşan bu çalışmanın tehlikesi "Amerikan bakış açısıyla" "ılımlılar" ismi altında Müslümanlarla ilişkiler kurmak, Müslümanların inançlarını ve kültürlerini değiştirme çabalarıyla sınırlı değil. Çalışma bunun da ötesine geçerek İslam ve Müslümanlara karşı başlatılan savaşta başarılı olabilmek ve ılımlı Müslümanların yetiştirilmesi için, Batının daha önceleri Sosyalist bloka karşı verdiği mücadele yöntemlerine de atıfta bulunarak bu tecrübelerden istifade edilmesini tavsiye etmektedir.
Araştırma yetiştirilmesi gereken "ılımlı" Müslümanların özelliklerini Amerika"nın bakış açısıyla büyük bir özenle açıklamaktadır. Raporun tanımına göre bu ılımlılar şeriat inancına sahip olmayan Batı dostu Laikler ve Liberallerdir ve araştırma bir şahsın ılımlı olup olmadığını ortaya koyabilmek için on şart saymaktadır. Daha sonra Amerika yönetimine "gelenekçi" ya da "sofiler" şeklinde tanımlanan "ılımlı Müslümanlar" arasında bir ağ kurması için tavsiyelerde bulunmaktadır.
Makalemizin başında değindiğimiz "devrim" kelimesine gelince, bundan kastedilen RAND vb Amerikan think-tank kuruluşlarının daha önceleri yayınladıkları roporlarda "aşırı" olarak tanımlanan Müslümanlara karşı, ılımlı İslamcılarla ilişkilerin geliştirilmesi fikrine karşılık 2007"de yayınlanan raporda tüm Müslümanların aynı kefeye konmasıdır.
İslam"ı kontrol altına almak için yeni teoriler
RAND kurumunun yayınladığı son raporun en tehlikeli yanı bu kurumun yayınladığı tüm raporların Amerikan siyaseti üzerinde çok ciddi etkileri bulunmaktadır. Örneğin; Sunni ve Şiiler arasında çatışmaların çıkartılması, Suudi Arabistan"a karşı düşmanlık gibi konuları sayabiliriz Amerika adına konuşarak, gelişmelere ayak uydurabilmek için İslam"ın kontrol altına alınmasını tavsiye etmesidir ki daha önceki raporlarda hedef radikal İslamcılardı. Rapor Batı"nın daha önce sosyalizme karşı mücadele edebilmek için yaştığı çalışmalara da atıfta bulunarak bunlardan istifade edilmesi gerektiğini ifade etmekte ve bunu bir sonucu olarak "İslamcıların" kontrol altına alınması, ılımlı Müslüman"la radikal Müslüman arasında ayrım yapmak gibi söylemleri bir kenara bırakarak tüm Müslümanları aynı kefeye koymaktadır!.
RAND kurumunun 2004 yılında yayınladığı rapor Bush yönetimini aşırı Müslümanlara karşı savaş açmaya teşvik ediyor, çözüm olarak "modern İslam"ın" desteklenmesi yani "çağdaş ve ılımlı" İslami hareketlerin desteklenmesini tavsiye ediyordu. Diğer taraftan RAND kurumunun raporuna göre aşırılara aktarılan maddi yardımların önün geçmek için çalışmalar yapılmalıydı.
Ancak "Ilımlı Müslüman ağı oluşturmak" adı altında yayınlanan rapor, göründüğü kadarıyla bir adım daha ileri giderek İslam"ın kendisini değiştirmeyi ve bir bütün olarak tüm Müslümanları hedeflemektedir. Çünkü onların yaşadığı tecrübeye göre, ister aşırı ister ılımlı olsun tüm Müslümanlar insanın hayatında Şeriatın önemini kabul etmektedirler. Doğal olarak tek çözüm, Müslümanların düşüncesini ve fikri yapısını değiştirmektir.
Amerika"ya göre "ılımlı" kimdir?
RAND"ın yayınladığı raporu okuyan herkes devamlı bir şekilde "İslamcılar", "radikaller" ve "aşırıların" devamlı bir şekilde ya da kasıtlı olarak aynı kefeye konulduklarını, buna mukabil "liberal ve ılımlı Müslümanların" desteklenmeye veya oluşturulmaya çalışıldığını açık bir şekilde fark edecektir. Rapor bu "ılımlılar" için beli kriterler hatta Amerikanın "ılımlı" anlayışına göre beli başlı şartlar koymaktadır ve bu şartlara sahip olmayan herkes "aşırılar" kısmına dahil edilmektedir.
Rapora göre "ılımlı" olma özelliğine sahip olan şahısların şu özellikler sahip olmaları gerekmektedir:
1- İslam Şeriatının uygulanması gerektiğine inanmamak
2- Kadının erkek arkadaşı (eş olarak değil) seçimine karışı çıkmamak
3- Azınlıkların haklarına saygılı göstermek, onların İslam ülkelerinde yüksek mevkilere gelmelerine karşı olmamak
4- Liberalleri desteklemek
5- Sadece iki dindar grubun meşruluğunu kabul etmek: "Gelenekçi dini grup" yani, fikri bir bakış açısı olmayan sadece namaz, oruç gibi ibadetlerini yerine getiren halkı kesim ve "Sofi kesim", rapor bu kesimi kabirlerde namaz kılan kimseler olarak tanımlamaktadırlar! Ancak bu iki kesim için de bir şart var, o da "Vehabilere" karşı olmak.
Rapor eski Amerikan elçisi Denis Ross"un sözlerine de işaret ederek, seküler kuruluşların yaygınlaştırılmasını tavsiye etmektedir. Seküler kuruluşlardan kasıt İslami yardım kuruluşların yaptığı görevleri yapacak kuruşların yaygınlaştırılmasıdır. Bu kuruluşlar yetimlere sahip çıkma, sağlık, mahkum vb tüm yardım çalışmalarını yürütmelidirler.
İşin ilginç tarafı Amerika bakış açısına göre "ılımlı" Müslüman"ın kim olduğunu tespit edebilmek için 10 tane sorunun belirlenmiş olmasıdır. Doğal olarak bu sorulara verilen cevaplar bir insanın "ılımlı" olup olmadığını ortaya koyacaktır:
1- Demokrasinin tanımladığı ve belirlediği şekilde olmalı
2- İslam prensiplerine göre kurulan bir devlete karşı olmalı
3- Ilımlı Müslüman"la terörist Müslüman arasındaki fark şeriat talebidir
4- Ilımlı Müslüman, kadını çağın şartlarına göre değerlendirir, kesinlikle onu Rasûlullah"ın (sav) dönemindeki kadınla kıyaslamaz
5- Aşırılığı destekliyor musun? Hayatında hiç aşırıları destekledin mi ya da onların fikirlerini onayladın mı?
6- Demokrasiyi tam manasıyla kabul ediyor musun (Yani Batıda anlaşıldığı gibi)?
7- Ferdin dinini değiştirmesine nasıl bakıyorsun?
8- Demokrasinin benimsemediğin bir yönü var mı?
9- Devletin, İslam cinayet hukukunu uygulamasına taraftar mısın? İslam"ın sadece ahlak konularında uygulanmasını kabul ediyor musun? Şeraitin Laikliğin gölgesi altında var olabileceğine inanıyor musun ( yani Şeriat İslam"a muhalif kanunları kabul eder mi?)
10- Azınlıkların yüksek makamlara gelebileceğine inanıyor musun? Gayri Müslimler İslam ülkesinde istediği gibi inancını yaşayabilir mi?
Bu sorulara verilecek cevap bir Müslüman"ın "ılımlı" ya da "aşırılık yanlısı" biri olup olmadığını ortaya koyacaktır!.
Rapor daha sonra İslam aleminde "ılımlı" olarak kabul edilebilecek üç sınıfa değinmektedir:
1- Normal hayatta dinin rolü olamadığına inan liberal laikler
2- "Din adamlarını sevmeyenler" Tunus, Türkiye vb ülkelerde Laikliği destekleyenler
3- Batı demokrasisinin İslam"la muhalefetini problem olarak görmeyen Müslümanlar
Rapor daha sonra açıkça şunu ifade etmektedir; "ılımlılar" kabirleri ziyaretle meşgul olanlar, tasavvuf ehli ve dinin yayılması için çaba sarf etmeyenlerdir.
Maddi yardım". Ve Müslüman Arap kuruluşlarından uzak durmak
Rapor on bölümünün iki bölümünü bu Konuya ayırmaktadır. Rapor bu konuya büyük bir önem vermekte İslam âleminde fakir bölgeler üzerinde odaklanması "merkezden" (yani Arap âleminden) uzak durulması gerektiği üzerinde odaklanmaktadır. Böylece İslam âlemini etkileyecek fikirlerin "merkez (Arap ülkeleri)" yerine bu ülkelerden çıkması sağlanacaktır. Çünkü Arap âleminde aşırı fikirler hızlı bir şekilde yayılmaya başlamıştır yani diğer İslam ülkelerinden ılımlı Müslümanların çıkma ihtimali varken Merkez (Arap alemi) için aynı şey söz konusu değildir!.
Rapor Müslümanlarla diyaloğa girebilmek ve onları değiştirebilmek için ilginç bir yöntem tavsiye etmektedir, diyaloga başlamak için uygun fırsat kollanmalıdır, ancak bu fırsatın ne olduğu belirtilmemektedir.
Daha sonra rapor altıncı ve yedinci bölümde Asya ve Avrupa"da ilişkiye girilebilecek İslam ülkelerinden bahsetmekte, bu ülkelerde iletişime girilebilecek veya maddi olarak yardım edilecek kurumların ve fertlerin isimlerini saymaya başlamaktadır.
Camilerin oynadığı role dikkat!
İşin garip taraflarından biri de raporun İslam"i kesimi yok etme çalışmalarından bahsederken daha ilk bölümde (girişte) camilerin oynadığı tehlikeli role değinmesidir. Çünkü rapora göre Cami Batı muhaliflerinin toplandığı yerdir, bundan dolayı "cami dışındaki davetçiler desteklenmelidir." Aynı şekilde bazı çevreler tarafından İslam"i kesime yapılan mali yardımların da (bu yardımlar Suudi Arabistan"dan gelen Vehabi yardımlarıdır) kontrol altına alınmasının gerekliliğine de işaret edilmeden geçilmiyor. Böylece "Laik taklitçi" dindar kesimin güçlendirilirken, İslami kesimin zayıflanması sağlanacaktır .
Böylece rapora göre İslam"i kesime savaş açabilmek için en güzel yol Müslümanlardan, dindar kesime düşman bir grubun yetiştirilmesidir. Batı daha öncleri aynı şeyi doğu Avrupa"da ve Rusya"da da yapmıştı; sosyalist devletin yıkılabilmesi için bunlara düşman sosyalist kurumların kurulması teşvik edilmişti.
Belki de sadece bundan dolayı rapor ikinci bölümünü Amerika"nın sosyalist bloka karşı verdiği mücadeleye, bu konuda izlediği yönteme ayırmakta ve Müslümanlara karşı mücadele edebilmek için bu tecrübeden nasıl istifade edebileceğini açıklamaktadır. Rapor bu araştırmasında iki konu üzerinde durmaktadır:
Birincisi; Polonda"lı sosyalist göçmenlerden oluşan beşince taburdan alınan destek artı savaş bölgesinde Amerika"lı aydınların batının değerlerini yaymak için oynadıkları rol.
İkinci olarak; meydanının bu konuda oynadığı rol üzerinde durulmaktadır. Örneğin Rusya"ya yönelik yayın yapan Liberty (özgürlük) radyosunun oynadığı rol ve Amerikan istihbaratının sosyalist ülkelerde özellikle öğrenciler üzerinde yoğunlaşarak Batı bakış açsına göre onları yönlendirmeye çalışmalarına da bu bölümde yer veriliyor. Hatta rapor biraz daha ileri giderek sosyalist bloku yıkmak için dinin bir araç olarak nasıl kullanıldığını, aynı şekilde Laikliğin dine karşı kullanılabileceğini ifade etmektedir!.
RAND kuruluşu araştırmasının üçüncü bölümünü sosyalizm ve İslam"la mücadele edebilmek için kullanılan ve kullanılacak vasıtaların ortak yönlerine ve farklılıklarına ayırırken özellikle ikisi arasındaki önemli benzerliğin, fikri planda olduğunu bununla birlikte Müslümanlara karşı başlatılan bu mücadelenin daha zor geçeceğini ifade etmektedir.
Sosyalist blok ve İslam"a karşı başlatılan savaş arasındaki farklılığa değinen rapor, sosyalist blokun hedeflerinin Batı açısından çok açık olduğunu bundan dolayı da bununla mücadele etmenin çok zor olmadığını ifade etmektedir. Ancak bunun tam aksine İslami blockun hedefleri Batı açısından çok açık değil. Ancak raporun bundan da öte en büyük koruksu Batı tarafından başlatılan "özgürleştirme" hareketinin İslam alemi tarafından ihtilal ya da saldırı şeklinde anlaşılmasıdır.
Demokrasi yerine baskıcı yönetimlerin hoş karşılanması
Belki de bundan dolayı rapor Arap ve İslam alemindeki baskıcı yönetimlerin demokratikleşmesi için Amerika"nın baskı yapmasını bir problem olarak yansıtmaktadır. Bu da Amerika"nın İslam aleminde demokrasi adına çalışımlar yapmaktan ve demokrasiyi getireceğine dair söylemlerinden vazgeçmesi gerektiğini ifade etmektedir.
Rapor beşinci bölümün girişinde şöyle demektedir: "Amerika daha önceleri Ürdün vb Arap ülkelerindeki bazı grupları ılımlı Müslümanlar oldukları düşüncesiyle destekledi ancak daha sonraları onların ılımlı Müslümanlar olmadıklarını öğrenince yanlış yaptığımız anladı.
Dikkat çeken hususlardan bir de raporun bir çok Arap ve haliç ülkesinde ılımlı oluğunu düşündüğü kişi veya kurumlara örnek olarak bir liste vermesidir.
Bu rapor her halükarda oldukça zehirli fikirlerle dolu bir araştırmanın ürünüdür. Hedef dini hayattan uzaklaştırmak ve önümüzdeki dönemde bu hedefe varabilmek için İslam aleminde laiklerin desteklenmesidir. Raporun içeriğini bir yazıda özetleyebilmek gayet zorudur, ancak açık olan nokta, raporun hazırlanmasında başkanlık yapan yazarın bir röportajında ifade ettiği gibi, asıl hedef: "Batı ve İslam alemi arasında yeni bir çatışmalar oluşturmak yerine İslam alemini birbirine düşürmektir" yani hedef, sosyalist bloka yapıldığı gibi İslam ve Müslümanları birbirine düşürmektir.
Bu makale Faruk Aktaş tarafından Dünya Bülteni için tercüme edilmiştir.
Yazarın Diğer Yazıları