Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

Müslüman ümmetin güç kaynakları

Bir ümmetin, bir toplumun, cemaatlerin, vakıf ve derneklerin, Sivil Toplum Kuruluşlarının başarısı, huzuru, istikbali ve hizmetleri için belli güç kaynakları olması gerekir. İlgili güç kaynaklarından mahrum olan kurumların, birimlerin ayakta kalması çok zordur. İçinde bulunduğumuz rahmet ayının feyiz ve bereketinden istifade ederek, ilgili güç kaynaklarının neler olduğunu tek tek açıklamaya çalışacağız. 

Birinci güç kaynağımız ilmi güçtür. İslamiyet’in ilk emrinin “oku” olması, söylenecek her şeyin özü ve özetidir. Ancak baskı ve dayatma rejimlerinin hâkimiyetinde olan milletlerin, din, akıl, nesil, can ve mal emniyeti koruma altına alınmadığı zaman, toplum en büyük problemi yaşamaya başlar.

Şimdi hep birlikte zihnimizi kurcalayarak Tanzimat dönemine gidelim. Tanzimat, Islahat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemleri… Her dönemin sözde aydınları, fikir ve kurtarıcılık planında batı kültürünün ve batı hayat tarzının içimizdeki savaşçıları olmuştur.

Sözde aydınların araladığı kapıdan, misyonerler, yabancı okullar, mason locaları, bankalar, batıya ait zevkler, fuhuş ve ahlaksızlık adım adım ülkemizi istila etti. Böylece 2. Dünya Savaşı sonrası, politik güç, dinin üstüne hâkim oldu. 

Daha sonra kilise mantığı öne çıktı. Yani hakkı öne alıp, halkı dışlayan mantık. Bunun paralelinde bir de Stalin mantığı devreye konuldu. Yani halkı öne alıp, hakkı dışlayan mantık.

Peki, ulemamız, yani âlimlerimiz ne yaptı? Eski dünya ile yenidünya arasına sıkışıp kaldı. 

Âlimlerimize siyaset yasağı da konulunca, hizmet kurumlarımız, hizmetlerinden dolayı, 163 madde ile karşı karşıya geldiler. Neticenin ne olduğunu izaha gerek yoktur. Ne var ki muhterem Recep Tayyip Bey ile yeni bir canlılıkla beraber,  Müslüman insanının yeri, konumu, kimliği yavaş yavaş hak ettiği yere gelmeye başlamıştır.

 PEKİ, İLMİ GÜCÜMÜZE YÖNELİK VAZİFELERİMİZ NE OLMALIDIR?

 Muhammet İkbal der ki: Biz müzisyeniz, siz ise rakkase… Kaba tabirle biz çalarız, siz de oynarsınız. Ne demek? Müzisyenlerimiz, proje üreten ilim ehlimiz, ükmemizi, ülke halkımızı gözden ve gönülden geçirerek hedefler ortala koymalı, plan ve program yapmalı ve halkımız da üzerine düşeni yapmalı… Peki, bu oluyor mu? TV ekranlarında konuşanlarımızın ağzından ilmi gücün mahiyetini dile getiren bir kişi göremedik. Basit basit konular, Müslümanları ittifaka değil, ihtilafa yönlendiren, şaz diyeceğimiz konular, muallâkta, gırtlaklarda düğümlenmiştir.

İlim ehlimiz barış ortamı hazırlamakla mükelleftir. Karanlığa küfretmek, karanlığı aydınlatmıyor.

Ulemamız, toplumun içinde bulunduğu şartları, ne yazık ki bilmiyor. İstisnalar hariçtir.

Buna paralel olarak, ülkemizin fıkhi durumunu da istenilen seviyede ele almıyor. Halbuki dinimiz, kendisine zarar vermeyen değişimlerin adeta motorudur.

İlim ile bilim barışmalı, âlimlerimiz, toplum için örnek olmalı, örnek insan yetiştirilmeli ve toplumun tamamına peygamber evladı olarak bakılmalıdır.

Medrese ve Tekke’nin muhtevasını ele alarak, ayıklanmalı, amaçlarından, gayelerinden ve hedeflerinden istifade edilmelidir.

Tüm bu çözümlere rehberlik yapacak olan Sevgili Peygamberimizin risaletine, mübarek ağzından çıkan hadislere zerre miktarı kadar şüphe uyandıracak söz ve tavırlardan kesinlikle uzak durmalıyız. Yârın inşallah güç kaynaklarımızdan olan siyasi gücü ele alacağız.

PEYGAMBERİMİZDEN BİR HADİS VE BİZE DÜŞEN SORUMLULUK VE VAZİFELERİMİZ

Ebu Hureyre (r.a) rivayet ediyor:

“Rasûlûllah (s.a.v.) şöyle buyurdular: ‘Selamı aranızda yayın!”

(Müslim, İman, 22 (192)

1. Selamın yayılması için uğraşmak bir anlamda ibadettir.

2. Elimizden geldiğince aramızda selamı yaymalıyız.

3. Selamın yayılması yüce dinimizin yayılması anlamına gelir.

4. Selam cümlesinin içinde manevi bir enerji olduğunu bilmeliyiz.

5. Elerimize girerken, selamı unutursak, geri dönüp selam vermeliyiz.

GÜNLÜK HAYATIMIZDA PRENSİPLER VE FIKHİ KAİDELER:

İmkânı yerinde olan babalar, erkek evladına dükkân açmak için sermaye verirse, kızı evli de olsa ona da vermelidir. Kardeşler arasına düşmanlık girmemelidir.

Mektupların kısa olması efdaldır. Mektuplar besmele ile başlamalıdır. Sosyal medyada mesaj yazanlar için de geçerlidir. Yazan, ismini de yazmalıdır.

Namaz kılmak için camiye girdiğimizde, tahiyyet’ül mescit namazını kılma imkanımız yoksa, dört defa şu duayı okumayı fıkıh uleması tavsiye etmişlerdir: Sübhanallahi velhamdülillahi vela ilahe illalallaahu vallahu ekber…

Rivayete göre, mezhep imamlarımızdan olan Ahmed bin Hanbel, gece yani teheccüd namazı kılmayan talebesini okutmamıştır.

Fukahamız der ki: Kabir ziyaretine gitmeden evvel abdest alıp 2 rekat namaz kılmalı, sonra Ayetel Kürsi, üç İhlas ve Fatiha suresini okuyup sevabını bağışlamalı sonra kabre gidip ziyaret etmelidir. Bilelim ki kabir ziyareti, ziyaret edenin manen tesir altına girmesi içindir. 

Yüce Allah’ın selamı, cümlemizin üzerine olsun…

yeniakit

Bu yazı toplam 880 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar