Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Müslümanlık Türkiye'nin nesi oluyor?

En başta laiklikle ilgili tartışmalar bundan kaynaklanıyor. Sonra, Diyanet de onun içinde, imam hatipler de din dersleri de genel anlamda din eğitimi de Kürt meselesinin nasıl çözüleceği de Aleviliğin ne olduğu ve hangi haklara sahip olduğu da gayrimüslim azınlıkların statüsü de siyaset-din ilişkileri de yargı da (partilerin laikliği ihlal sebebiyle kapatılmasını düşünün), hatta Türk dış politikasının stratejik yönelişleri ve AB ile ilişkiler de...
Benim gördüğüm şu:

Devlet, hem Müslümanlığı bu ülkenin omurga değeri olarak görüyor hem de kendi kendisini laiklikle tanımlaması sonucu, İslam'ı ve Müslümanlar'ı kendisi tanımlamaya ve denetim altında tutmaya çalışıyor.
Bu bir ikilem doğuruyor.

Bu ilişki tarzı devleti din ve dindarlara karşı bir yandan sürekli teyakkuzda tutuyor, bir yandan da demokratik ilişki sebebiyle toplumun devlete yansıyan iradesiyle laiklik ötesi bir din ilişkisi boyutunu devreye sokuyor.

İmam hatip tartışması

Mesela ben, Müslüman bir ülkede, imam hatip benzeri bir müfredatın normal ortaöğretimin müfredatı olabileceğini, din alimi yetiştirmek için çok daha ihtisasa yönelik bir eğitim gerektiğini düşünüyorum.
Ama benim bu düşüncemin önüne hemen "Laik Türkiye" şablonunun çıkarılacağını biliyorum.

Onun için de "imam hatip talebi" Müslüman halkın devletten zorla aldığı bir eğitim alanı haline geliyor.
Halk da gücü devlete yettiği ölçüde, ondan daha çok imam hatip ve imam hatiplere daha pozitif statü elde etmeye bakıyor.

Bu da imam hatip konusunun, devletle toplum arasında bir gerilim alanına dönüşmesine sebep oluyor.
Devlet bu arada, halka, "Alın yüzde 5-6'lık öğrenci kesimiyle orada lokalize olun, ben eğitimin yüzde 95'lik alanında kendi bildiğim laik adamı yetiştireyim" mantığına savruluyor.
Bu durum, neresinden bakarsanız bakın sağlıklı değil.

Şunu düşünüyorum:
İmam hatipte okuyan çocuk da bu ülkenin insan sermayesi, diğer tüm okullarda okuyanlar da. Bu ülkenin geleceğine karşı sorumluluk duyan herkes, imam hatipte okuyan çocuğun da başka okullarda okuyan çocukların da en iyi değerlerle buluşmasını, çağın gerektirdiği en yüksek donanımı kazanmasını düşünmek, planlamak, gerçekleştirmeye çalışmak zorundadır.

Gerilimi ve sancıyı azaltmak

Ama bu noktada halkın zihniyeti de parçalanmış durumda, devletin zihniyeti de...
Belki de birileri, bir zaman, Türkiye'nin Müslüman karakterinin zaman içinde değişeceğini ve laikliğin kimliksizlik anlamında bir karakter haline geleceğini düşündü, planladı.

Zaman zaman, halktaki kimlik erozyonuna serenatlar düzüldüğüne tanık olmaktayız.
Ama genel gidiş itibariyle, o kimlik erozyonu gerçekleşmedi.

Bir anlamda tarihi akış da Türkiye'nin Müslüman karakterinin bu ülke için vazgeçilmez bir stratejik değer taşıdığı bilincini tahkim etti.

Müslümanlıktaki azalmanın aslında Türkiye için bir yoksullaşma ve zaaf haline geldiği gözlendi.
Halkın sağduyusu da iktidara getirdiği kadrolara, bu bilinci empoze etti.

Belki şimdiler, Türkiye'nin Müslümanlıkla ilişkisinde yeni bir otokritik yaşadığının örneklerini ortaya koyuyor.
Bence devlet, kendi içinde sağlıklı bir özeleştiri yapmalı.

Bence, laiklik adına Müslümanlığı kolay harcama eğiliminde olanlar, iyi niyetli iseler, bir kere daha köklü bir Türkiye değerlendirmesi yapmalılar.

Ve Müslümanlığı bu ülke için ve kendileri için olmazsa olmaz görenler, bu çizginin sağlıklı toplumsallaşması için gerilimsiz-sancısız ortamlar üretmeye çalışmalılar.

bugün

Bu yazı toplam 957 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar