Abdurrahman Dilipak
Mustafa Kemal’in vasiyeti üzerine
Artık Şemsi efendinin “Modern bir halk mektebi” değil Kabbalistik bir okul olduğunu biliyoruz. Şemsi efendinin adının da Şemsi efendi değil, Şimon Zwi olduğunu da. Tıpkı “Tekinalp”in gerçek adının Moiz Kohen olması gibi.. Bu mektebin, Selanikli büyük işadamı, Abdulhamid’in evinde mecburi iskana tabi tutulduğu Alatini efendi olduğunu da biliyoruz..
Bu arada birilerinin Mustafa Kemal’in imzasını taklit ederek Ayasofya’yı müze yaptığını da öğrenmiş olduk.. Bu arada ben hâlâ Bandırma’nın izini sürüyorum, bulamadım..
Mustafa Kemal Trablus’ta gözünden yara almıştı. Göz sağlığı ile ilgili de fazla bir bilgi yok.. Trablus’tan onun için döndü. Gözünü borik asitle tedavi eden Sadi Borak! Trablus’tan God Bodesberg’e, daha sonra Sofya ataşemiliterliğine! Bu arada Bandırma vapuru Mustafa Kemal Adana’dan ayrılmadan önce İskenderun’a gelmiş, sonra Karadeniz’de batıya doğru birkaç sefer yapmış! Geminin yok edilmesi bu seferleri ile ilgili olabilir mi?
Mustafa Kemal’in vasiyeti ile ilgili bizim Fatih Bayhan uzunca bir yazı gönderdi. Ona göre böyle bir şey yok. Ben olabilir diyorum, ama varlığı konusunda ciddiye alınması gereken iddialar olmakla birlikte, benim sahip olduğum özel bir bilgi-belge yok. Bu arada Mustafa KEmal mi, Mustafa KAmal mı? Ben karşı iddiaları da dile getirmek adına, Fatih Bayhan’ın yazdıklarını özet olarak sizinle paylaşmak istiyorum.. Bayhan da resmi, noter tasdikli, vasiyet niteliğinde bir belge yok derken, aslında Mustafa Kemal’in geleceğe ilişkin öngörüleri ve buna dayalı tavsiyelerinin olmadığı gibi bir iddiası olduğunu sanmıyorum.. Öte yandan Hilafet konusunda gelince zaten Mustafa Kemal’in görüşü belli. Hilafeti kaldırmadı, makam olarak yetkisi meclise devredildi.. Bizim CHP’liler ve laikçilerin hoşuna gitmese de, Nutuk’ta bir gün Hilafetin geri getirilebileceğini, bunun nasıl olacağını da söylüyor.
Fatih Bayhan’ın mektubuna dönecek olursak; “Atatürk’ün gizlenen vasiyeti olarak son yıllarda başlayan giderek efsaneleşen konu hakkında geçtiğimiz gün kaleme aldığınız yazı üzerine aşağıdaki bazı bilgileri paylaşma ihtiyacı hissettim. Bu konuda özellikle Anıtkabir Müze komutanlığı yapmış olan Dr. Ali Güler Hocanın detaylı çalışmaları ortadayken, şahsımın da hem TBMM, hem ATASE hem de çeşitli özel arşivlerde yürüttüğüm çalışmalardan ulaştığım sonuç şudurki; Atatürk’ün bilinen vasiyetinin dışında gizlenen, saklanan bir vasiyeti yoktur.”
Fatih Bayhan Meriç Dumluer’in iddialarına katılmıyor.. Hatta bunların bir şehir efsanesi olduğunu söylüyor ve devamla: ‘Gizli vasiyet’ konusundaki iddialar zaman zaman öyle ölçüsüz bir noktaya taşınmıştır ki, bu gizli vasiyeti okuyan devlet adamların “öldürüldüğü” bile iddia edilebilmiştir! Milat Gazetesi yazarı Sayın Ahmet Zeki Gayberi bu durumu şu şekilde anlatıyor: “Vasiyeti okuyan merhum Turgut Özal’ın da hâlâ tartışılan ölümünü buna bağlayanlar var. Okuyup da hayatta kalanların ise Kemalizm’i ve derin devlet refleksini içselleştirdikleri için ölümden yırttıkları iddia ediliyor. O programda şu iddia bile dile getirildi: “O vasiyeti kasadan çıkararak okuyan Başbakan Adnan Menderes ile bakanları Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan, sırf bu nedenle asılmışlardır!” diyor.
Bayhan’a göre “Atatürk’e ait 104 Dosya” olarak adlandırılan belgeler kayıp değildir ve belgelerin nerede olduğu bilinmektedir. Cumhurbaşkanlığı tarafından 2000 yılında başlatılan Atatürk Terekesi ile ilgili çalışmalar kapsamında bu dosyalar da araştırılmış, bu çalışmalarda, Tereke yazım gününden 68 ve söz konusu gazetenin yayımından 37 yıl sonra listeleriyle birlikte belgelerin Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı ATASE Başkanlığı’nda eksiksiz olarak korunduğu belirlenmiştir. Aynı çalışmada gerek Tereke listelerinde yer alan kayıtlar, gerek söz konusu gazetede yazılanlar, gerekse ATASE Başkanlığı kayıtları ayrı ayrı karşılaştırılarak belgelerin doğruluğu ve eksiksiz olduğu tespit edilmiştir. Gelişmelerden anlaşılmaktadır ki; 104 Dosya içinde yaklaşık 22.000 belge bulunmaktadır ve bunlar Bakanlar Kurulu Kararı ile 1964 yılında (Cumhuriyet Gazetesi’ndeki haberden 5 yıl önce) Genelkurmay ATASE Başkanlığı Arşivi’ne teslim edilmiştir. Bunlar arasında “gizli bir vasiyet” yoktur. 2000’den itibaren de tasnifi yapılıp araştırmacıların istifadesine sunulmuştur.
2005 yılında dönemin ANAP Milletvekili Emin ŞİRİN’in Milli Savunma ve Adalet Bakanlıklarına “Atatürk’ün gizli vasiyeti olduğu yolundaki iddiaları” sorması üzerine; Genelkurmay Başkanlığı adına Askeri Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Başkanlığı Arşiv Şube Müdürü Dr. Öğretmen Albay Ahmet TETİK Kasım 2005’de şu yazılı cevabı vermiştir: “Ziraat Bankası Merkez Müdürlüğü’nde bulunan Atatürk’e ait 21.820 adet belge Bakanlar Kurulu’nun 2 Ocak 1964 gün ve 6728 sayılı kararname hükümlerine dayanılarak 22 Ocak 1964 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi’ne teslim edilmiştir. İnce tasnifi yapılan bu belgelerin içinde eski Türkçe yazılı Atatürk’ün imzasını taşıyan ve vasiyeti niteliği taşıyabilecek belge mevcut değildir. Genelkurmay ATASE ve Dent. Bşk.lığına intikal eden bu belgelerin ayrıntılı tasnifi yapılmış ve kataloğu hazırlanmıştır. 2000 yılından beri de araştırmacılar tarafından söz konusu belgeler bilimsel araştırmalarda kullanılmaktadır.”
Yine Bayhan’ın ifadesine göre döneme ait bazı evraklar da Anıtkabir ve/veya müzelere gönderilmiştir.. Bayhan’a göre “Atatürk’ün 5 Eylül 1938’de el yazısı ile yazarak, 6 Eylül 1938’de Beyoğlu 6. Noteri İsmail Kunter’e teslim ettiği 6 maddelik bilinen vasiyetnamesinden başka bir vasiyetnamesi yoktur.” İki zarf ise, Mustafa Kemal’in vasiyetinin yazılı olduğu kağıtların konduğu zarf, diğer zarf ise o zarfın konduğu zarftır. Ve Kenan Evren’in ATV’de Murat Birsel’in konuğu olduğu bir programda bahsettiği ve “sırdır” dediği de yine kendi ifadesine göre “Atatürk’ün kenarına çıkmalar yaptığı el yazması dini bir kitaptır.” Bugünlük de bu kadar. Göreceksiniz bu tartışma burada bitmeyecek. Hele Hilafet konusu, daha konuşulacak çok şey var. Selâm ve dua ile..
yeniakit