Mütefekkir ve mücahid şair: Muhammed İkbal

Mütefekkir ve mücahid şair: Muhammed İkbal

Pakistan'ın milli şairi ve önemli İslam mütefekkirlerinden Muhammed İkbal, 1938 yılının 21 Nisan gğnğnde vefat etmişti

Hindistanlı Müslümanların bağımsızlığını kazanarak Pakistan'ı kurmasında önemli role sahip olan şair ve mütefekkir Muhammed İkbal, 21 Nisan 1938'de vefat etmişti.

Pakistan'ın milli şairi olan İkbal, yaşadığı çağda Müslümanların buhrandan kurtulması için zihin harcamış ve önemli eserler vermiş önemli bir mütefekkirdi. Türkiye'nin milli mücadele yıllarında ülkeye önemli destek vermiş, Hindistan'daki Müslümanlardan toplanan paranın Anadolu'ya aktarılmasını sağlamıştı. Sonraki yıllarda ise Hindistanlı Müslümanların bağımsızlığı için önemli çalışmalarda bulunmuştu. Bu yönü ile Türkiye'nin milli şairi merhum Mehmed Akif'e benzetiliyor.

MUHAMMED İKBAL KİMDİR?

Muhammed İkbal, 1873 yılında Pencap eyaletine bağlı Siyalkut kentinde mutasavvıf bir anne babanın oğlu olarak doğdu.

İlk eğitimini evinde babasından aldı. Daha sonra Kur'an-ı Kerim'i okumak için medreseye gitti ve Kur'an'ın büyük bir kısmını ezberledi. Bu merhaleden sonra babasının arkadaşı Mir Hüseyin'in görev yaptığı bir okula gitti. Mir Hüseyin Arapça ve Farsça hocası olarak İkbal'e İslam edebiyatını sevdirdi. Burayı bitirdikten sonra Pencap eyaletinin başkenti Lahor'a giden Muhammed İkbal, orada hükümete ait bir okula girdi.

Lahor'da felsefe ve İngilizceden öğretmenlik diploması alan İkbal, doğu dilleri fakültesine hoca olarak tayin edildi. İşte Muhammed İkbal bu devrede şiir yazmaya başlayarak yavaş yavaş ismini duyurdu.

1905 de Londra'daki Chambric Üniversitesi'ne girmek için İngiltere'ye gitti. İkbal, oradan felsefe ve iktisat bölümünü derece ile bitirerek mezun oldu. Londra'da üç sene kadar kaldı. İkbal, burada Arap dili ve edebiyatı fakültesinde hocalık yapıyordu. Bu sırada bir taraftan da çeşitli İslami konularda bir dizi konferans verdi. Bu konferansları onun Londra'da daha çok tanınmasına vesile oldu.

Yine Londra'da kaldığı müddet içinde hukuk okuyan İkbal savcılık diplomasını aldıktan sonra Almanya'ya giderek Münih Üniversitesi'nde felsefe dalında doktora yaptı. 1908'de Hindistan'a döndüğünde, yazı ve şiirlerine hayranlık duyanlar, onu büyük bir coşkuyla karşıladı.

İkbal, Hindistan'daki çalışma hayatına avukat olarak başladı. Daha sonra Lahor'da hükümete ait bir okulda, Arap dili ve edebiyatı bölümünde hocalığa başladı bilahare ayrıldı.

Hocalık görevinden istifa edişinin sebebi kendisine sorulduğunda cevaben: "İngilizlere hizmet etmek zordur. Ben istediğimi insanlara anlatamıyordum. Şimdi ise hürüm, dilediğimi söyler ve dilediğimi yaparım" diyordu.

Hükümetteki bu resmi görevinden istifa etmesine rağmen, hiç bir zaman eğitim ve öğretim işlerinden geri kalmamıştı. Devamlı olarak Lahor'daki İslâm akademisiyle irtibat halinde olan İkbal orada dersler verirken, çeşitli üniversitelerde de ilmi konferanslar veriyordu. Bu arada Afgan hükümetinin daveti üzerine Afgan eğitim komisyonuna da iştirak etmişti.

Muhammed İkbal ülkesinin siyasetine de katılmış ve halkını bu konularda yönlendirmişti. Müslüman Hintli mücahitler adıyla yazdığı şiirleri Hindistan'daki Müslümanların hareketlenerek İngiliz sömürüsüne başkaldırmalarında büyük tesiri olmuştu. 1926'da Pencap eyaletinden Hukuk Komisyonuna seçildi.

1930'da Pakistan devletinin kuruluşu konusunda kendisine has görüşüyle insanların huzuruna çıkan İkbal, Hindistan'ın din, ırk ve dil esasına göre taksimini öngörüyordu. O zaman bu görüşünü daha sonra Pakistan devlet başkanı olacak olan ve 1934'te İkbal'in ısrarıyla Hindistan'a dönüp, Muslim League'in liderliğine seçilen Muhammed Ali Cinnah'a anlatırken, şiir ve konuşmalarında bu düşüncesine oldukça fazla yer vermişti.

Daha sonra 1932 de Londra'da anayasa hazırlamak için oluşturulan ve çok uzun münakaşalara sahne olan kongreye katılan İkbal, o sırada şiddetli ve uzun sürecek bir hastalığa yakalandı. Doktorların gayretlerine rağmen bir türlü iyileşmeyen İkbal, ölümü tebessüm ve rıza ile karşılayarak 21 Nisan 1938'de vefat etti.

Muhammed İkbal, İran, Pakistan ve Hindistan bölgesinde derin etkiler bırakmış olan değerli bir şair ve fikir adamıdır. Günümüzde İran'da en büyük Fars şairler arasında anılmaktadır. Muhammed İkbal, Pakistan'da ise Urduca yazan en büyük şair olarak bilinmektedir. İkbal, ayrıca, Pakistan'ın milli şairi ve milli kahramanıdır. Hayatını kaybettiği ve gömüldüğü şehir olan Lahor'daki uluslararası havaalanına, Muhammed İkbal'in adı verilmiştir. 

MUHAMMED İKBAL'İN ESERLERİ 

Cavidname: Farsça olarak yazdığı bu esere 1929 yılında başlayan İkbal, 1932 yılında yazımını tamamlamıştır. Eserde, Dante'nin İlahi Komedyası, Fütühat-ı Mekkiye ve Risaletü'l-Gufran gibi eserlerden yararlanılsa da, ana temel Hz. Peygamber'in Miraç mucizesidir. Eserde, İkbal Mevlana'nın refakatinde yolculuğa çıkarak, gezegenleri kat eder, cenneti gezer, her safhada çeşitli siyaset, fikir ve kültür adamları ile sohbet eder. 

Eserin adı İkbal'in oğlu Cavid'in adını taşısa da 'cavid' kelime olarak ebedi, sürekli, daimi anlamlarını da taşır. Bu sebepten eser, ebedilik mektubu anlamına da gelmektedir. Cavidname'nin bir diğer dikkat çeken yönü de İkbal'in kendi adını kullanmayıp, İsfahan'dan geçen meşhur bir Irmak olan "Zayenderud"a benzeyen "Zinderûd" mahlasını kullanmıştır. 

İslam Felsefesine bir katkı: İkbal bu kitapta, İran felsefi düşüncesinin tarihi bir dökümünü sunmaktadır. Eser, İkbal'in düşünce sisteminin ilk bölümü olan fikri tekamül sürecini yansıtır. İkbal, eseri, daha sonra tamamen reddedeceği "vahdet-i vücud" görüşüne bağlı kalarak yazmıştır. Eserin, giriş bölümünde İbn-i Arabi'den övgüyle bahsetmesi ve kendisine ilerleyen yıllarda yol gösterecek Mevlana'dan hiç bahsetmemesi dikkat çekicidir. 

Esrar ve Rumuz: İkbal'in Farsça olarak yazdığı ilk eserdir. Esrar ve Rumuz, İkbal'in en önemli eserlerinden biri olup, İslam'ın ruhundaki faziletleri anlatır ve yurttaşlarını esaretten kurtarmak isteyen bir fikir adamının açtığı bayrak niteliğini taşır. 

Armağan-ı Hicaz: İkbal'in vefatına yakın yazdığı şiirlerden oluşur. Farsça ve Urduca yazılmıştır. İkbal, Hacc yolunda, çöllerde deve üzerinde yol alırken, bu eserini kaleme almıştır. 

Gülşen-i Râz-ı Cedîd: İkbal, bu eserini, Şeyh Mahmud Şebüsteri'nin meşhur eseri Gülşen-i Râz'a nazire biçiminde yazmıştır. 

Bendegînâme: Kölelik ve esarete karşı bir savaş ilanı niteliğindedir. İkbal, giriş bölümünde köleliğe değinir, ilerleyen bölümlerde esir milletlerin güzel sanat dallarındaki gelişimini inceler ve özgür insanların mimari eserlerinin anlatıldığı bölümle eser son bulur. 

Darb-ı Kelîm: İkbal'in Urduca yayınlanan son şiir dergisidir. İkbal, bu eserini yanında kaldığı Nuvvab Hamidullah Han'a teşekkür etmek maksadıyla yazmıştır.