Nasrullah'ın Mısır'a Cevabının tam metni

Nasrullah'ın Mısır'a Cevabının tam metni

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah’ın, geçtiğimiz akşam Mısır’ın Hizbullah konusundaki suçlamalarına cevap vermek amacıyla yaptığı konuşmanın tam metni:

Biz haftalık ya da yarı haftalık konuşmalarımızda seçimler, siyasi düşüncemiz ve Hizbullah'ın Lübnan için inandığı programla alakalı konulara dikkat çekmek istiyorduk. Fakat bu günlerde meydana gelen yeni bir olaya farklı bir açıdan bakıyoruz. Mısır makamlarının Hizbullah'a ve şahsıma yönelttiği ithamları basın açıklaması yapılması gereken en büyük ve önemli konu olarak görüyoruz. Ancak bu konu farklı bir yaklaşıma ihtiyaç duyulduğu için benim bu konuya özenle eğilmem gerekiyor. Bu sebeple bu geceki konuşmamızda bu konuyu ele alacağız. Bu aynı zamanda yapılan suçlamalara ve bazen bazı Arap ülkelerinden yapılan göndermelere bir cevap niteliğinde olacaktır. Bu, Hizbullah'ın bakışını, Arap ülkeleri, Arap örgütleri, halkları ve Arap dünyasındaki mevcut parti ve hareketlere karşı politikasını açıklayıp özetleyeceğim. Bu da benim için bir fırsat olacak. Konuşmamda değineceğim bu bakış ciddiyetle ele alınmalıdır. Bu bizim bağlı olduğumuz, inandığımız siyasettir. Çok açık konuşacağım. İnşallah bu bakışla ilgili yapılan suçlamaları çözmeyi, sorgulamayı ümit ediyorum. Doğrudan Mısır makamlarınca bana ve Hizbullah'a yöneltilen suçlamalarla ilgili konuya giriyorum:

Gazze'deki tavrımızın bedeliydi

İlk olarak olaylar:19.11.2008 tarihinde, yani Gazze'de savaş başlamadan yaklaşık bir ay önce Mısır makamları Lübnanlı vatandaşlarımızı tutukladılar. O dönem basın organları biri Lübnanlı olmak üzere Mısırlı ve Filistinlilerin Mısır sınırından Gazze'ye silah nakliyatı yaptıkları suçlamasıyla tutuklandıklarını söyledi. Bazı basın organları da o dönem Lübnanlı vatandaşımızın Hizbullah'la ilişkisi olduğunu yazdı. İş bu kadarla kaldı. Biz olaya yorumda bulunmadık ve bu konuyu tutuklunun ailesi aracılığıyla ve kanuni yollarla takip ettik. Bir ay yada daha fazla bir süre sonra Siyonist düşman Gazze'ye saldırdı. Herkes bu savaşta olanları, Mısır rejiminin ve Hizbullah'ın bu savaştaki konumunun ne olduğunu biliyor. Hizbullah'ın Refah sınır kapısının açılması, Filistin halkı ve Gazze'deki Filistin direnişi üzerinden ambargonun kaldırılması yönündeki tavrı güçlü ve netti. Başlangıçta Mısır makamlarının bunu yapmasını istedik. Bunu yapmasa bile en azından Gazze'yi ambargo altına alıp sınır kapılarını üzerlerine kapayanları kınaması gerekirdi. O günlerde benim tavrım biliniyordu. Takındığım bu tavır üzerine bizzat bana ve Hizbullah'a karşı Mısır'daki rejimin ve Mısır istihbaratının yönlendirmesiyle insafsız bir siyasi ve basın propagandası başladı. "İran casusu" gibi pek çok şey söylendi. Biz, bunu tepki olarak kabul ettik. Tepkileri anlayabiliriz. Bu Gazze'deki tavrımızın bedeliydi. Biz bundan daha fazlasına da hazırlıklıydık. Tabi Mısır'ın Hizbullah, Hamas ve diğer direniş gruplarına karşı yönelttiği siyaset ve basın kampanyasının boyutu dikkat çekici. Fakat Hizbullah'ı ilgilendiren, kampanyanın çok acımasız oluşuydu. Şuan bile internet siteleri ve basın organlarında Arap ve İslam aleminin yaptığı açıklamalar yer almaktadır.

Hizbullah'ın Tavrı ve Sonuçları

Benim şuan elimde, insafsızlığına şaşırdığım bir açıklama bulunuyor. Mısır rejimini kınama hatta Mısır başkanını dinden çıkma ve büyük ihanetle suçlayan 200'e yakın Sünni alim ve düşünürün adı ve imzası bulunuyor bu açıklamada. Ben ne dinden çıkmadan ne ihanetten bahsetmedim. Kendimi de bu şekilde insanların en yetkin kişisi olarak görmedim. Buna rağmen Mısır makamlarını bütün bu eleştiri ve tavırlara acımasız cevaplar vermezken Hizbullah'ın tavrıyla ilgili farklı davranışlar sergilediğini gördük. Ben, bunu da anlayabiliyorum. Çünkü Hizbullah konusu bir din alimi, dini ilimler talebesi ya da tavır alan bir siyasi makam konusu değil. Hizbullah konusu, direniş demek. Arap dünyasında, direniş hareketleri onlara karşı saldırgan tavırlar içine girdiğinde, Amerikan başkanına yağ çekip İsrail'le olan dostluğunu pekiştirmeye çalışan makamlar bulunuyor. Bu sebeple ben, Hizbullah'ın takındığı tavırla kişilerin, alimlerin ya da diğer siyasi güçlerin takındığı tavır arasındaki farkı anlıyorum. Her halükarda savaş bittikten sonra ortam sakinleşti ve Arap-Arap uzlaşması önündeki kapılar açıldı, biz bunu memnuniyetle karşıladık, destekledik ve iyi bir şekilde sonlanmasını temenni ettik. Ancak 2 gün önce Mısır Başsavcısı bizi suçlayan bir açıklamada bulundu.

Suçlamalar

Açıklamada şunlar yer alıyor: "Başsavcı devlet güvenlik araştırmalarından, örgüt yararına bazı unsurları bir merkezde toplamak amacıyla Hizbullah liderlerinin ülke içindeki bazı kadroları harekete geçirdiğini vurgulayan bir ihbar almıştır. Araştırmalar, Hizbullah genel sekreterinin Aşure günü münasebetiyle yaptığı konuşmanın bitiminde ona komşu ülkelerde operasyon düzenleyen birliğin sorumlusuna Mısır topraklarına saldırıda bulunma görevi verdiğini doğrulamıştır." Açıklama bu konuşmanın içeriğine de değiniyor: "Konuşma Mısır halkı ve silahlı kuvvetlerini Mısır rejimine karşı çıkmaya teşvik etmektedir." Mısır Başsavcısı Çarşamba günü yaptığı açıklamada Hizbullah lideri Nasrullah'ı ülke içinde saldırılar düzenlemeyi planlamak ve Mısır'da Şii düşüncesini yaymaya çalışmakla suçlamıştı. Başsavcı itham edilenlerin sayısının 49'a ulaştığını açıklamıştı.

Devlet Yüksek Güvenlik Savcılığı soruşturmayı ve ceza kanununa göre bütün kanuni işlemlerin yerine getirilmesini üstlendi. Tabiiki onlar avukatların soruşturmaya katılmalarına izin vermediler ve avukatlar sendikasının avukat göndermeyi kabul etmediği şeklinde olayı çarpıttılar. Biz sanıkların savunacak avukatların olduğunu ama soruşturmaya alınmadıklarını biliyoruz.

Hizbullah, Filistin Direnişine Silah Ulaştırıyor

Bunlar olaylar. Yoruma gelirsek:İlk olarak biz açık konuşan, sorumluluk sahibi ve yaptığımız işlerden bir an olsun utanmayan bir grubuz. Biz bu açıklamanın yalan ve iftira olduğunu, hiçbir temelinin olmadığını söylüyoruz. Bu yüzden diyorum ki; ilk olarak Sami kardeşimiz Hizbullah üyesidir ve biz bu konuyu inkar etmiyor ve bundan da utanmıyoruz. İkinci olarak; Mısır- Filistin sınırında yapılanlar, direniş gruplarına mühimmat ve insan nakliyatı yapmada Filistinli kardeşlere yardım etmek için yürütülen lojistik bir çalışmadır. Suçlamalarda yer almayan asıl mesele budur. Tutanakları okumuş olmakla birlikte tutuklama gerçekleştiğinde Mısır basını Gazze'ye mühimmat nakliyatı yaptıkları suçlamasıyla biri Lübnanlı çok sayıda kişinin tutuklandığını açıkladı. Ama başsavcı açıklamasının tamamında bu konuya hiç değinmedi. Üstelik burada değinilmesi gereken tek konu budur bir ikincisi yoktur. Tabiiki Başsavcı bu konuya değinmedi çünkü bu suçlama Hizbullah' a ve bu kardeşimize değil Mısır makamlarına ve Başsavcıya yapılan bir suçlamadır. Yoksa bu suçlama Hizbullah ve bu kardeşimiz için gurur kaynağıdır.

Hizbullah'ın İmajını Zedelemek İstiyorlar

Üçüncü olarak bu açıklamada ortaya atılan bütün suçlamalar iftira, hayal ürünü ve hiçbir gerçekliği olmayan yalanlardır. Bunun hedefi ise kısaca; halkı Hizbullah'ın Mısır'ı ve ekonomisini mahvetmeye çalıştığı şeklinde kışkırtmaktır. Ben bugün yine Mısır'daki bazı önemli kişilerin hedef alındığını duydum. Başsavcı tek bir meseleyi unuttu o da bu gençleri rejimi devirmekle suçlamaktır.

Mısır halkını kışkırtmak, Hizbullah'ın her mücahit ve direnişçiye saygı besleyen Mısır halkının nezdinde parlak ve saygın görüntüsünü karalamaktır. Çünkü Mısır halkının tarihi, kültürü, fedakarlıkları, İsrailliler tarafından öldürülen şehitleri ve esirleri, bu halkın zaferleri, savaşları.. Bu, Mısır halkının mahiyeti ve kişiliğidir. Hizbullah'ın bu halk tarafından saygı görmesi, Filistin ve onun dışındaki yerlerde direniş hareketinin saygı görmesi çok doğaldır. Bu yüzden Mısır halkının gözünde Hizbullah ve direniş hareketlerinin adı karalanmaya çalışılmaktadır.

Amerika ve İsrail'e Güven Vermek İstediler

Bir diğer amaç ise; Mısır makamlarının ve rejimin bölgesel ve uluslar arası her alanda başarısız olduğu bir ortamda Amerika ve İsrail'e yeni bir güven oyu sunmaktır. Örneğin; Obama Türkiye'ye geldi ve Amerika bölgede önemli roller oynayan Arap ülkeleri dururken Türklere görev verecek. Bu Mısır'daki rejimin asıl sorunudur. Neden bu konuda öfkesini bizden çıkarmak istiyor?

Sami'ye Yardım Edenlerin Sayısı: 10

Dördüncü olarak: Sami kardeşimize yardım edenlerin sayısı 10 bile değildir. Ben bu 50 kişinin nerden çıktığını bilmiyorum. Her halükarda bu tutuklanan gençlerin Sami'yle bağlantısı yoktur. Onların belki benim bilmediğim başka durumları, konuları vardır. Fakat eğer bu Hizbullah'ın grubudur ve 50 kişiden oluşmaktadır derlerse bu da yalan olur.

" O Halde Suçluyum

Beşinci olarak; çok açık konuşursam eğer işgal altında ve ambargo uygulanan Filistinli kardeşlere yardım etmek suçsa ben bugün resmi olarak bu suçu işlediğimi itiraf ediyorum. Eğer bu günahsa bu bizi Allah'a yaklaştıran ve asla bağışlanma dilemeyeceğimiz bir günahtır. Eğer bu bir ithamsa biz bu ithamla gurur duyuyoruz. Herkes biliyor ki bu, Hizbullah'tan kardeşlerin tutuklandığı ilk olay değil. Hizbullah, Filistin'deki kardeşlerimize silah ulaştırmaya çalışıyor.

Esas Suçlu, Mısır'dır

Bugün suçlanması gereken bir makam varsa o da Mısır rejimidir. Sami ve onun arkadaşları değil. Bugün Mısır rejimi suçlanmalıdır çünkü yıkılan evlerin yeniden inşa edilmesi için daha önce olmadığı kadar ihtiyaç duyulan Refah sınır kapısını kapatarak Gazze'ye boykot uygulamaktadır. İnsani şartlar her zamankinden kötüdür. Ama hala ambargo uygulanıyor. Mısır rejimi suçlanmalıdır çünkü gece gündüz hiç durmadan geçitleri yıkan odur. Geçitler Gazze'ye hayat götüren tek damardır.

Bazı televizyon kanallarında bu geçitlerin sadece silah ve mühimmat değil ilaç ve hatta hayvan nakliyatında kullanıldığını seyretmişsinizdir. Keçi, koyun, tüketim maddeleri ve yiyecekleri görmüşsünüzdür. Fakat Mısır rejimi Amerika ve İsrail'le Gazze'deki Filistinlilere yaşamı dar etmek için külfetli bu basit çıkış yollarını yıkmada yardımlaşmaktadır. Buna karşılık İsrail, Amerika'nın en yeni hava silahlarına sahip olmakta, imkanlarını geliştirmektedir. Bu Haziran ayında ise tarihinin en büyük manevrasını yapacaktır.

Netanyahu ve Liberman hükümeti barış, çözüm, müzakere hakkında söyleyeceklerini söylediler ve Mısır rejimini kötülediler. Ben, şahsi olarak bölgede, Filistin ve İsrail'de meydana gelen bu değişikliklerin; Mısır hükümetini Arap hükümetlerini ya da en azından bu çatışmanın içinde olan ona komşu ülkeleri, yapılması gerekenlerin neler olduğu, bu politikalar ve İsrail'in uluslar arası alanda ve Amerika'daki değişimlerin gölgesinde, bölgede yeniden oluşturduğu tehlike karşısında nasıl bir yol izlenmesi gerektiği konusunda görüşmeye çağırmasını beklerdim. Ama ne yazık ki Mısır rejimi hala aynı yolda yürüyüp direniş hareketlerine olan düşmanlığını artırıyor. Direniş hareketlerine ve Hizbullah'a savaş stratejisi uyguluyor.

Mısır'ın Çıkarlarını Hedef Almadık

Suçlamalara geri dönersek, Başsavcı ve ona bu bilgileri veren istihbarat için şu yorumda bulunmayı isterim. Biz başımıza gelecekleri önceden biliyorduk. Çünkü tutuklama Gazze savaşından yaklaşık 40 gün önce meydana geldi. Sanki biz önceden Gazze'de savaş olacağını biliyorduk da ey gençler gidin ve kendinizi hazırlayın, ben savaş boyunca konuşacağım siz de o zaman Mısır'da hayatı felç edin dedik. Yani ben Başsavcıya emekliliğinden sonra savcı olarak gidip sinema ve senaryoda çalışmasını nasihat ettim. Ben Hizbullah'ın ne Mısır'da ne de dünyanın başka bir yerinde Mısır güvenliğini, kişileri ya da Mısır çıkarlarını hedef alan bir saldırıyı uygulama niyetinde olduğunu kesinlikle reddediyorum. O gün Gazze savaşında takındığımız tavrın sonucu olarak Mısır'ın çıkarlarının hedef alınacağı ve Hizbullah'ın bunda suçlu taraf olduğu söylendi. Biz kesinlikle böyle bir tavır almadık. Bizim tavrımız siyasidir. Hatta biz Lübnan'daki Mısır Konsolosluğunun yakınlarında gösteri yapmaktan bile kaçındık ki sorun çıkmasın iftiraya sebep olmasın.

Şiilik düşüncesin yayılması konusuna gelince bu alışmamız ve tahammül etmemiz gereken bir durumdur. Lübnan'da alimleri, tebliğcileri, kurumları, saygın kültürel ve fikri teşkilatları olan Hizbullah, Şiilerle Sünniler arasında ortak mekanların var olduğu Ba'lebek'de, güneydeki köylerde, Beyrut ve Sur şehrinde Şiiliği yaymaya çalışmıyor. Burada Hizbullah'ın bu göreve uygun yapıda gençler gönderdiği yani başka bir ifadeyle Mısır'da Şiiliği yaymak için Mısır Filistin sınırında çalışacak gençler gönderdiği konusu üzerinde duracağım. Bu son zamanlarda iyice alıştığımız bir konu. Birkaç gün önce Washington Post gazetesinde –yani Suriye Vatan gazetesi ya da İran'da yayınlanan Keyhan gazetesi değil- Amerikalı uzmanların Temmuz savaşından sonra bu savaşı, Hizbullah'ın kazandığı başarıları ve İsrail'in kayıplarıyla düş kırıklıklarını incelemeye yoğunlaştıklarını, İsrail'e heyetler gönderip generalleri soruşturmaya aldıklarını, Amerikan stratejilerinde ve Amerika'nın askeri harcamalarındaki öncelikler dengesinde büyük etki yapan Temmuz savaşından dersler çıkardıklarını anlatan bir haber okudum. Bunu Washington Post söylüyor ben değil. Tabii burada bunun her halükarda Hizbullah karşısında bir yenilgi olduğunu düşünenler de var. Mezhep konusuna girmek ve Hizbullah'ı Şiiliği yaymakla suçlamak; işte asıl mesele bu. Bundan dışındaki konuların pek bir kıymeti harbiyesi yok.

İran'ın Dostuyum

Ben İran'ın casusu muyum? Ben ve Hizbullah İran'ın dostuyuz ve bu dostlukla övünüyoruz. Lübnan, Filistin, Irak ve bütün bölge ülkelerindeki direniş hareketlerinin Suriye ve İran gibi dostlarının olmasını temenni ediyoruz.

Şiiliği Yaydığımız Aptalca Bir İddia

Yorumla alakalı son nokta bizi casusluk hikayesine girmeye zorluyor. Bunun etkin olmadığı açık. Biz kamuoyu yoklamalarının hepsinin Mısırlı bazı genel yayın yönetmenlerinin yazdıklarından uzak olduğunu gördük. Bu kişileri kimin güttüğü, yönlendirdiği bellidir. Bizi tarafsız makamlarca bazen de düşman makamlarca İslam ve Arap dünyasında yapılan kamuoyu yoklamaları ilgilendiriyor. Biz, bu anketlerin sonuçlarını inceliyoruz. Açık olan şudur ki gün geçtikçe direniş hareketleri, liderleri ve sembollerine duyulan saygı, takdir ve halk desteği artıyor, gelişiyor ve büyüyor. Ben sizlere bu saygı ve takdirin yöneticilerin evinde bile olduğunu söylüyorum. Bu casusluk hikayesini anlattık. Şiiliği yayma hikayesinin ise aptal ve hiçbir delile dayanmayan bir söz olduğu aşikar.

Hiçbir Rejimle Çatışmaya Girmek İstemiyoruz

Burada değinmek istediğim ve onun ışığında siyasetimizi açıklayacağım son bir konu kaldı. Bu da, Hizbullah'a ait yeni bir portre oluşturulmaya çalışılmasıdır. Bu portreye göre Hizbullah, Arap ülkelerinde gruplar oluşturmak, Arap ulusal güvenliğini yıkmak, rejimleri devirmek, birçok ülkede muhalif grupları eğitmek isteyen bir örgüttür. Arap devletlerinin güvenliğini hedef almaktadır. Bu portre -el-Kaide'den özür dileyerek- Hizbullah, Filistin'deki Hamas, İslami Cihat ya da Filistin direniş hareketlerini el-Kaide gibi Arabistan, Yemen, Pakistan, Afganistan, Çeçenistan, Mısır ve diğer yerlerde savaşmak isteyen bir örgüt olarak tasvir etmeye çalışmaktadır. El-Kaide'nin kendine ait bir düşüncesi, ideolojisi ve programı vardır. Hizbullah'a gelince bu konu farklıdır.

Ben burada görüşümüzü ve politikamızı kısa ve çok net bir şekilde ortaya koymak istiyorum. Hizbullah hiçbir Arap rejimi, İslami rejim ya da var oluşunun kanunsuz, illegal ve kanserojen olduğunu düşündüğümüz İsrail dışında dünya üzerindeki hiçbir rejimle düşman olmayı istemiyor. İsrail'e olan düşmanlığımızda bunu referans alıyoruz. Amerika'ya olan düşmanlığımız ise siyasetinden kaynaklanıyor. Eğer siyasetinde adil olursa düşmanlık biter.

Fakat biz hiçbir rejimle Arap rejimiyle düşman olmak, onlarla ne siyasi ne askeri ne de basın alanında çatışmaya girmek istemiyoruz. Siz onların televizyon kanalını bile (el-Menar televizyonu) itham ettiklerine şahit oldunuz. Onu bile bu konunun içine soktular. Halbuki biz basın organının başka bir şeyle denk tutulmamasına çok özen gösteriyoruz. Bununla birlikte basın organlarımızda bile hiçbir Arap rejimiyle tartışmaya girmemeye çalışıyoruz.

Görevimiz Belli

Bizim Arap halklarıyla da çok tabii ilişki ve dostluklarımız var. Biz dünyadaki bir çok konferansa katılıyoruz ve tavrımızı net olarak ortaya koyuyoruz. Arap dünyasında rejime muhalif pek çok hareket bizden bu hareketlerin yanında yer almamızı bekliyor. Biz açıkça onlara bu savaşa girmeyeceğimizi söyledik. Bizim belli bir görevimiz var. Biz çok mütevazı bir Lübnan partisiyiz. Bazıları bize bölgesel ve uluslar arası boyut katmaya çalışıyor. Biz Lübnan partisiyiz, liderlerimiz, üyelerimiz Lübnanlı. Bizim şubemiz yok. Mısır şubesi, Ürdün, Kuveyt, Bahreyn, Arabistan, Cibuti şubemiz yok. Böyle bir şey yok.

Temel Davamız Bağımsızlık

Biz Lübnan topraklarında var olan bir Lübnan partisiyiz. Bu partinin onunla doğup büyüdüğü ve ondan asla vazgeçmeyeceği temel davası bağımsızlık, Lübnan'ı korumak, bütün bölge halkları, ülkeleri ve hükümetlerine tehdit oluşturan Siyonist projeyle mücadele etmektir. Bu bizim görevimiz. Bizim kimseyle bir sorunumuz ve kavgamız yok. Bu ya da şu ülkede mevcut siyasi rejim demokratik mi, diktatör mü, yasal mı ya da onun için yapılan tanım nedir? Biz bununla ilgilenmiyoruz. Ben, Irak'ta hatta siyasi eylem konusunda çoğu kişinin bizden tavır almamızı beklediğini hatırlıyorum. Biz ne Irak ne de başka bir yerdeki hükümete karşı tavır içine girmeyiz. Evet biz, işgale karşı tavır alıyoruz. Biz, Amerika'nın Irak'ı işgalini kınıyoruz. Amerikan işgaline karşı Irak direnişini destekliyoruz. Ama Iraklıların birbirlerini öldürmelerini kesinkes kınıyoruz.

Hizbullah İç İşlere Karışmaz

Halklar bazında, bazı muhalif hareketlerin bu sözleri uygun bulmaması ve açık sözlü olduğumuz için bu sözlerden rahatsız olması mümkündür. Ben Arap ülkelerinde kriz olduğunda internetten bize mesaj geldiğini hatırlıyorum. Bu mesajlarda: Hizbullah! Biz Temmuz savaşında size destek olduk. Şimdi hükümetle bir sorun yaşıyoruz ve bize yardım etmeni istiyoruz şeklinde ifadeler yer alıyordu. Özür diliyor ve hayır bu durum farklı cevabını veriyorduk.

Siz, bize yardım ettiniz teşekkür ederiz. Hepimizin ortak düşman olan İsrail'le mücadelemizde yardımlarınızdan ötürü size minnettarız. Fakat herhangi bir Arap ülkesindeki bir iç sorunda Hizbullah müdahale edemez, müdahale etmeyi de istemez. Evet eğer olumlu bir rol oynamak isteseydik sorun olmazdı. Çünkü bu halklar bize saygı duyuyorlar. Hatta ben birçok Arap liderinin bize muhalif olsalar bile içten içe bize saygı duyduğunu biliyorum. Gerginlikleri sonlandırmak, fitneyi ortadan kaldırmak için olumlu bir rol oynayabilseydik sorun olmaz bu rolü oynardık. Fakat bir Arap ülkesinde herhangi bir grup ya da tarafla bir iç mücadeleye girme konusunda kendimizi sorumlu hissetmiyoruz. Bu sözler birer taktik değil açık fikri, şer'i ve fıkhi ilkeler üzerine kurulmuştur. Bu konuda diğerlerinden farklıyız.

Filistinlilere Yardım Etmek Görevimiz

Buna mukabil bazıları yasal sorumluluklarının her ülkeyi kapsadığını, her savaşa ve kavgaya müdahale etmeye yetkili olduklarını düşünüyorlar. Bizim farklı bir bakış ve farklı önceliklerimiz var. Bizim sorumluluğumuz ve görevimiz bu temel üzerine kurulu.

Bu sebeple İsrail konusunda İsrail projesiyle mücadeleyi görevimiz sayıyoruz. Filistinli kardeşlerimize yardım etmeyi görevimiz biliyoruz. Lübnan'daki direniş günlerinde de bütün dünyanın görevi, toprak bütünlüğümüzü sağlamak, İsrail tehlikesi ve saldırılarına karşı Lübnan'a yardım etmekti. İşte bu bizim konumumuz.

Bu bağlamda iki ayrıntıya işaret etmek istiyorum: Birkaç hafta önce el-Hayat gazetesi; Yemen Başkanı Ali Abdullah Salih'ten Hutilerin Hizbullah'tan yardım aldığını söyleyen bir haber nakletti. Salih, bu haberde yardımın parti ve liderler bazında değil Hizbullah'a bağlı unsurlar tarafından yapılmış olabileceğini söyledi. Benim anladığım Hutilerin Hizbullah'a bağlı unsurlar ile bazı uzmanlardan bomba yapımı ve tünel kazımında bilgi edindikleri ve bazı Hutilerin Lübnan'a gittikleri. Yani Salih yükümüzü hafifletti. Hizbullah'ı ve liderlerini suçlamayıp sadece bazı unsurlardan bahsetti. Eğer onun böyle bilgisi varsa iyi. Yarın ya da ertesi gün Arap ilişkilerinden sorumlu kardeşimiz Yemen Konsolosluğuna gidip Konsolosa Yemenlileri eğiten bu unsurların kim olduğunu soracak. Benim Yemen'de olanlarla alakam yok. Elimizde kesin bilgi yok. Bu yüzden ben ne lehte ne aleyhte bir tavır takınmak istemiyorum. Ne Hutilere karşı rejimin yanında ne de rejime karşı Hutilerin yanında bir tavır. Biz bu konunun kapanmasını ve yaraların sarılmasını temenni ediyoruz. Bütün Yemen halkı için hayrı istiyoruz. Biz uzaktan ya da yakından bu kavga ve çekişmenin bir parçası değiliz. Bildiğim tek şey, Hizbullah'ın disiplinli olduğu ve Hizbullah unsurlarının bu tarz eylemlerde bulunmayacağıdır. Bununla birlikte Yemen makamlarının Hizbullah unsurları hakkında bilgisi bulunuyor. Biz bu konuyu araştırıp soruşturmaya hazırız. Bazılarının Lübnan'a geldiği yolundaki sözlerle ilgili olarak ise bu konunun dışında olduğumuzu söylüyoruz.

Yardım Talebine Karşılık Vermeyiz

Bu dosyayı tamamlama bağlamında şunu zikretmeliyim: Geçen dönemde Bahreyn'deki bazı muhalif liderler tutuklandığında Körfez ülkelerinde yayınlanan bazı gazeteler bu konuya işaret ettiler ve o vakit bu grupların ya da onlardan bazılarının Bahreyn güvenliğini bozmak için Lübnan'da Hizbullah nezdinde eğitim görmekle suçlandıkları söylendi. Ben, en azından Bahreyn makamlarından resmi olarak yapılan bir suçlamayla karşılaşmadım. Fakat bazı Körfez gazeteleri bu konuyu ele aldı. Ben burada bu konunun hiçbir doğru yanı olmadığını vurgulamak istiyorum. Bunun da ötesinde Bahreynli hiçbir muhalifin Hizbullah'tan eğitim, güvenlik ve lojistik destek talebinde bulunmadığını söylüyorum. Her halükarda ben Bahreyn'den hiç kimsenin bizden bir şey istemediğini söylüyorum. Biz kesinlikle bu çeşit bir isteğe karşılık vermeyiz. Çünkü biz Bahreyn ya da başka bir ülkede mevcut sorunların insanlarla hükümetler arasında olduğunu düşünüyoruz. Bu sorunlar bu ülkeyi, halkı ve hükümetleri bağlar. Bunları çözmek için çeşitli yöntem ve araçlar vardır.

Keşke Diğerleri de Bizim Gibi Olsa

Bu iki ayrıntıyı anlatmayı istedim. Çünkü bunlar gündeme gelmişti. Her halükarda Arap dünyası, Arap hükümetleri ve halklarına şunları söylemek istiyorum: Hiç kimse Hizbullah'a çekemeyeceği bir yük yükleyemez. Ben biliyorum ki birçok kişi ülkemizden, imkanlarız ve sorumluluklarımızdan daha büyük yükler yüklemek istiyor bize. Biz Filistinli kardeşlerimize yardım etmekten bahsederken bile ülkemize bu konuda ne kadar yük yükleyeceğimizi dikkate alıyoruz. Bu bir Lübnan partisi olarak bizim konumumuz, sorumluluğumuz ve imkanımız, bu stratejimiz ve bu eğilimimiz. Daima söylüyorum: biz bir şey yaptığımızda sorumluluğu üstlenme cesaretine sahibiz. Yanlış yaptığımızda da dünyada yanlış yaptığını itiraf eden azınlık arasında yer alıyoruz. Keşke diğerleri de bizim gibi olsa.

Bizdeki şeffaflık böyle bir şey. Bu sebeple bu konuşmadan faydalanmak için şunu söylemek istiyorum: Medyada gündeme getirilen yazılar, istihbarat teşkilatlarının söyledikleri ve Arap yöneticilerinin raporları hakkında; bunları bir kez daha gözden geçirin diyorum. Biz resmi, fiili, kültürel, fikri, fıkhi düzeyde kesinlikle bu yapıda değiliz. Hiç kimseyle kavgaya tutuşmak istemiyoruz. Hiç kimsenin kapısında da durmuyoruz. Bu sebeple siz bizim ilişkilerimizin gayet tabii ve olduğunu ve kimseden bir şey istemediğimizi görüyorsunuz.

Ben Temmuz savaşının en zor günlerinde yüzden fazla İsrail uçağının saatler süren bombalamaları altında evlerimiz, köylerimiz, şehirlerimiz bombalanırken çıkıp hiçbir Arap liderinden yardım istemediğimizi söyledim. O gün onlara dedim ki; bize komplo kurmayın, kötü davranmayın, gölge etmeyin başka ihsan istemeyiz. Yemin ederim ki sizden ne siyasi ne askeri, maddi manevi hiçbir yardım istemiyoruz. Sadece bize tuzak kurmayın bizi suçlamayın.

Filistin'e Gelince İş Değişir

Tabii bu işin Hizbullah'ı ilgilendiren tarafı. Filistin'i ilgilendiren tarafında onlardan sorumluluklarını yüklenmelerini, 60 senden fazla bir süredir bu acıları çeken Filistin halkına yardım etmelerini istedik. Ambargoyu kaldırıp ülkesini ve evini inşa etmesi için ona yardım etmesini istedik. Bugün Lieberman gibi birisi çıkıp da "anlaşma çıkmaz sokağa girdi, Annapolis'i, yol haritasını ve Filistinlilere uygulanan bu zalimlikleri tanımıyoruz" derken İsrail ordusu da bir yandan askeri manevralar yapıyor. Bizler onun Lübnan, Gazze ya da İran için ne hazırladığını bilmiyoruz. Ben Arap liderlerden sorumluluklarını üstlenmelerini istiyorum. Mevcut durumda en aşırı, saldırgan, inatçı şuan ki İsrail oluşumunun gölgesinde bölgenin içinde bulunduğu tehlikeli, hassas ve büyük bir aşama var. Direniş hareketlerine destek olmak yerine onlara köstek olmasınlar.

Bütün samimiyetimle sözlerimi şöyle tamamlıyorum: Biz Mısır rejimiyle kavgaya tutuşmak istemiyoruz. Bizim onunla bir savaşımız yok. Biz Gazze ve Refah'la alakalı olarak onunla ihtilafa düştük ve hala da bu konuda muhalifiz. Meselenin çerçevesi budur. Ben bu meselenin sakin ve akılcı bir şekilde çözülmesini öneriyorum. Çünkü Arap dünyasında kardeşler arasında olacak bir kavgadan tek karlı çıkacak olan bu ümmetin düşmanı İsrail olacaktır.

Lübnan konusunda yorum yapmak istediğim iki konu kaldı:

Birinci konunun Lübnan parlamentosu hakkında yaptığım önceki konuşmamla alakası var. Ben parlamento seçimlerinin çok önemli olduğunu söylüyordum. Çünkü Lübnan'da kurulacak olan herhangi bir parlamentonun cumhurbaşkanını seçme, hükümeti kurma ve güven oyu verme, kanun koyma, anlaşmaları onaylama gibi görevleri var.

Bana izin verin Lübnan'daki bazı siyasetçi ve basın mensubunu fitne ehli grubuna sokayım. Onlar beni övdüler, ve Seyyid genellikle titiz ve ciddi dediler. Ben onlara bu güvenlerinden ötürü teşekkür ediyorum. Ama onlar söylediğim sözleri alıp Hizbullah'la sayın başkan Mişel Süleyman'ın arasını açmak için siyasi komplo kurmaya çalıştılar. Ben yaptığım konuşmada gizli ya da aleni Lübnan parlamentosunun muhalefetin çoğunluğu kazanması durumunda Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman'ı saf dışı bırakacağını çünkü muhalefetin hedefinin Mişel Avn'ın yeniden cumhurbaşkanı seçilmesi olduğuna işaret etmiştim.

Ben yazılı metin hazırladım. Genellikle metin yazmam başlıklar belirlerim. Ama emin olmak için bu sefer metin yazdım. Bu metni size okuyacağım böylece siz vatan, insanlar arası yardımlaşma ve Lübnan'da uyum olmasını istemeyen insanlar olduğunu göreceksiniz. Burada savaş, kavga ve fitnede ısrar eden insanlar var. İşte bütün mesele budur. Ama onlar tanınıyorlar. Yerel, bölgesel ve uluslar arası gelişmelerin tümü onların zararına. Bölgesel ve uluslar arası görüntü bölgenin ve Lübnan'ın nereye yöneldiğini gösteriyor.

Yine de bu metinde ifade ettiklerimi okuyayım: Önümüzdeki seçimler her ülkede olduğu gibi çok önemli seçimlerdir. Seçimlerin demokratik olması öngörülür çünkü seçimler yeni bir parlamento o da yeni bir hükümet oluşturur. Böylelikle biz siyasi hayatı yenilemiş ya da yeni bir siyasi hayat getirmiş oluruz . Ülkemizde parlamentonun önemi büyüktür. Bunu bütün Lübnanlılar bilir. Cumhurbaşkanını seçen, başbakana görev, hükümete güven oyu veren, her alanda kanunlardan sorumlu olan odur. Genel dengeyi sağlamakla yükümlüdür. Bu sebeple Lübnan sisteminde bir kurum olarak parlamentonun çok büyük önemi vardır. Seçimlerin önemi de buradan kaynaklanmaktadır.

Bu gece bu açıklamalarımızla yetiniyoruz. Allah'ın selamı üzerinize olsun.

* Mısır'ın suçlamalarına yanıt olarak Nasrullah'ın 10.04.2009 tarihli bu konuşması, Gülşen Topçu tarafından İsra Haber için tercüme edilmiştir.